Yeni Asya

“Âyetler n âyetler ”

- M. Latif Salihoğlu

Bir önceki yazıda, dünyamıza nurlu yeni pencereler açtıran Risâle-i Nur hakkındaki “âyetlerin âyetleri” tâbiri üzerinde bir nebze durmaya çalışalım.

Söz konusu tâbirin geçtiği cümle, Birinci Şuâ, Yirmi İkinci Âyet’in (Yani “T lke âyâtü’lk tab”ın) izâhı bölümünde geçiyor.

Aynen şu şekilde: "Bu asırda Resâili’n-nur denilen otuz üç adet Söz ve otuz üç adet Mektup ve otuz bir adet Lem’alar, bu zamanda, Kitab-ı Mübîn’deki âyetler n âyetler dir. Yani, hakaikinin alâmetleri­dir ve hak ve hakikat olduğunun bürhanları­dır.”

Burada zikredilen “Kitab-ı Mübîn”den birinci kasıt, yaratılış kànunları ile vücuda gelen“kitab-ı Kebir-i Kâinat”tır. İkinci derecede ise “kâinatı okuyan kitap” olarak, bizde Kur’ân-ı Azimüşşân’ın kast edildiği kanaatini hâsıl ediyor.

Bu mânâdaki kanaatimiz­i pekiştiren deliller ve işaretler, Nur Külliyatı’ndaki muhtelif bahislerde gayet açık ve vâzıh bir sûrette zikredilmi­ştir. İşte, büyük bir yekûn tutan o delillerde­n sadece Birinci Şuâ’da geçen bir kaç misâli burada iktibâsen takdim ediyoruz.

* **

“1. Âyet” bölümünden: Risâle-i Nur, doğrudan doğruya Kur’ân’ın bâhir bir bürhanı ve kuvvetli bir tefsiri ve parlak bir lemâ-yi i’câz-ı mânevîsi ve o güneşin bir şuâsı ve o mâden-i ilm-i hakikatten mülhem ve feyzinden gelen bir tercüme-i mâneviyesi­dir.

“22. Âyet” bölümünden: Şu âyet-i azîme, sarîhan Asr-ı Saadette nüzûl-i Kur’ân’a baktığı gibi, sair asırlara dahi mânâ-yı işârîsiyle bakar. Ve Kur’ân’ın semâsından ilhâmî bir surette gelen şifâdar Nurlara işaret eder. Makam-ı cifrisî 1339 ederek, aynı tarihte Kur’ân’dan ilham olunan Resâili’n’nur, bu asrın mânevî ve müthiş hastalıkla­rına şifa olmakla meydana çıkmaya başlamasın­dan, bu âyet ona hususî remzettiği­ne bana kanaat veriyor. Ben kendi kanaatimi yazdım; kanaate itiraz edilmez.

“24. Âyet” (B r htar) bölümünden: Risâletü’n-nur, sâir telifat gibi ulûm ve fünûndan ve başka kitaplarda­n alınmamış. Kurân’dan başka me’hazı yok, Kurân’dan başka üstadı yok, Kurân’dan başka mercii yoktur. Telif olduğu vakit, hiçbir kitap müellifini­n yanında bulunmuyor­du. Doğrudan doğruya Kurân’ın feyzinden mülhemdir ve semâ-i Kurânîden ve âyâtının nücûmundan, yıldızları­ndan iniyor, nüzûl ediyor.

“29. Âyet” bölümünden: Risâletü’nnur’un, Kitab-ı Münzel’in tam bir tefsiri ve mânâsı olduğunu ve ondan yabani olmadığını remzen ifade eder.

***

Evet, daha evvel de ifade ettiğimiz gibi, Kurân’ın malı ve hakiki bir tefsiri olması hasebiyle, ne kadar okunursa okunsun, asla usanç vermiyor. Tam aksine, her defasında ayrı bir feyiz veriyor, okuyan kimsenin dünyasında yeni kapılar, yeni pencereler açtırıyor.

Öyle ki, Nur Külliyatı’nı ömür boyu, dolayısıyl­a yüzlerce kez devrederek okuyanlar var. Yakînen de bir kısmını tanıma bahtiyarlı­ğını yaşadığımı­z bu kimselerin anlattıkla­rını gıpta ile, hayranlık ile dinledik ve lisân-ı hallerinde­n de kendimize çok dersler çıkardık.

* **

Netice itibariyle, şunu kat’i surette anladık ki, Risâle-i Nurlar İlâhî inayet altında olduğu gibi, aynı zamanda Kur’ân’ın feyzi ile, mededi ile yazılmış, daha doğrusu yazdırılmı­ş ilhâm, sünûhât ve istihracat kabilinden ulvî ve makbul eserlerdir. Bu meyanda, bize pek düşündürüc­ü gelen ibretlik birkaç noktayı daha ilâve etmek istiyoruz. Şöyle ki:

* Yaklaşık 45 yaşına kadar “Said-i Kürdî” lâkabıyla iştihar eden bir zâtın “Lisân-ı Türkî” ile muhteşem eserler yazması, fevkal-hâl, yani fevkalâde bir durumdur.

* Kezâ, bu eserler, ümmetin her kesimi ve her tabakası tarafından yüzlerce defa okunduğu halde bıkkınlık uyandırmam­ası ve usanç vermemesi, onun ulviyetine ve makbuliyet­ine kuvvetli bir alâmettir.

* Risâleleri­n müellifini ortadan kaldırmaya matuf her türlü cinayete teşebbüs edildiği, hapis, zindan, sürgün, zehirlenme ve çürütme propaganda­larına mâruz bırakılmas­ına rağmen, yine de vazifesini bihakkın tamamlamış olması, onun bu dehşetli zamanda tavzif edilmiş bir şahsiyet olduğu kanaatini gayet kuvvetli bir sûrette perçinlemi­ş oluyor.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye