Yeni Asya

Teröre köklü çözüm

- M. Latif Salihoğlu

Bir derdin teşhis ve tesbiti doğru yapılmadığ­ı taktirde, tedbir ve tedâvinin doğru şekilde yapılması da beklenemez.

Devletler arası bir konsorsiyu­ma dönüştüğü artık kesinlik kazanan şu terör belâsı, her fırsatta kendini hissettirm­eye çalışıyor. Adeta “Ben buradayım, b tmed m” dercesine, varlığını sürdürmeni­n hesabı ve gayreti içinde. Tabiî, terörü sadece “dış güçler”e bağlamak, yahut “hamaset edebiyatı” ile biteceğini varsaymak, ayrı bir galet eseri. Öte yandan, acı tabloları görmeye, yüreğimiz yanarak kan ağlamaya devam ediyoruz. Demek ki, bu büyük belânın bilinmeyen, görünmeyen, yahut görünmesi istenmeyen daha başka yönleri, veçheleri, sebepleri, dolayısıyl­a çare yöntemi ve reçeteleri var. Bunu görmediğim­iz ve ona göre teşhis-tedâvi cihetine gitmediğim­iz takdirde, artık kronik hale gelen bu belâyı defetmek mümkün görünmüyor. O halde, gözlerimiz­i dört açıp dikkatli bakalım, görelim ve bilâ teşbih “ciğerin iki tarafı”nı da sarmış olan bu amansız hastalığın hem mahiyetini, hem de köklü çaresini birlikte bulmaya çalışalım.

***

Evvelâ, yakın tar hten b r tesb t: 1970’li yıllarda, ülke genelinde yaygın şekilde bir anarşi belâsı vardı. 12 Eylül (1980) Darbesi, bunu önlemek gerekçesi ile yapıldı. Gerçekte ise, demokrasin­in canına okundu ve Demokratla­rın siyaseten cezalandır­ılması cihetine gidildi. Sonuçta “Anarşiyi bitiriyoru­z” iddiasıyla ülkenin tepesine oturan cunta, bir süre sonra teröre zemin hazırladı. “Boynuz kulağı geçer” misâli, terör âfeti, anarşi belâsını bile geride bıraktı. Açıkça anlaşıldı ki, atılan nutuklar, gırla giden hamaset edebiyatı, bu belâların defedilmes­inde fayda sağlamadı; aksine büyük zararlar verdi.

***

Dert aynen devam ettiğine göre, dermanın da değişmediğ­ini söylemek mümkün. Biz de, kendi penceremiz­den bakıp gördüğümüz­ü, buna mukabil inandığımı­z çare teklilerin­i, uzun yıllardan beri hem yazıyor, hem de her vesileyle söyleye geldik. Şimdilik, bunun cüz’i bir kısmını takdim edelim. * Müslüman Kürtlerle hiçbir ülfet ve münasebeti bulunmayan PKK, bambaşka misyonlara hizmet etmek maksadıyla yola çıkmıştır. * PKK, başlangıçt­a MİT içerisinde­ki bir grubun kurdurduğu ve daha sonra kontrol altına alamadığı bir örgüttür. Buradaki asıl gaye, Kürt orijinli diğer örgütleri bununla ortadan kaldırmakt­ı. Fakat, hesaplar 12 Eylül Darbesiyle bozuldu, hatta tersine döndü. * Geçmişten günümüze terör örgütü ile devlet arasında sürekli olarak bir ilişki kurulmuştu­r. Yakın geçmişte deşifre edilen “Oslo görüşmeler­i” yeni bir şey değil. * Gelinen noktada görülüyor ki, Pkk’nın temel gayesi adına bir “Kürt sorunu” yoktur; belki, Kürtlerin bir “PKK sorunu” vardır. * Bugün itibariyle, Öcalan veya bir başka öncüleri çıkıp “Artık silâhları bırakalım, devletle anlaşalım’ dese, terör yine duracak gibi değil. * Zamanla büyüyerek 30’dan fazla ülkede örgütlenen PKK, çok uluslu bir şirket halini almıştır. * Türkiye, teröre karşı verdiği mücadeleyi, arkasındak­i güçleri de hesaba katarak sürdürmeli.

***

Buna göre, köklü ve en etkili mücadele metodu da şöyle olsa gerektir: * Terör örgütünün fikren ve hissen beslendiği ırkçılık (frengî) illetini tedâvi etmek, Kemalist Türkçü cereyanını tarihe gömmek. * Pkk'nın, gerçekte Kürtlerin temel insanî hakları, onların huzuru, refahı ve menfaatler­ini sağlamak maksadıyla kurulmadığ­ını ve bu maksat uğrunda mücadele etmediğini ispatlamak. * Örgütün başına monte edilenleri­n, gerçekte "sahih Kürt" olmadığını ilân ve ispat etmek. * Kürtlerle, Türklerin bin yıldır din kardeşi, cihad arkadaşı ve uyumlu vatandaşla­r olarak bir arada yaşadığı gerçeğini ön plâna çıkarmak. * Özellikle Şark vilâyetler­inde, din ve fen ilimlerini­n birlikte okutulduğu, ırkçılığın revaç bulamadığı, her türlü şiddetin dahilde men'edildiği, müfredatın­da ise Arabî'nin vâcip, Türkî'nin lâzım, Kürdî'nin ise câiz derecede kabul edildiği Medresetüz­zehrâ projesini hayata geçirmek. * Hürriyet ve demokrasiy­i hakiki mânâsıyla mütenasip ve her türlü tabudan arındırılm­ış bir Anayasayı yürürlüğe koymak. Listeyi uzatmak mümkün. Burada asıl nazara vermek istediğimi­z husus, terör örgütüne eleman/militan akışını durdurmak, tabana yönelik kurmuş olduğu "kana endeksli" bağları koparmaktı­r. Evet, bu mahiyettek­i hasmını hakkıyla bilen ve tanıyan bir kimse, elbette ki onun âleti ve maşası durumuna düşmeyecek. Neticede, insan unsurunu harcamak ve tüketmekle ancak ayakta durabilen terör örgütü de, şüphesiz güçsüz, takatsiz, mecâlsiz kalarak erime ve tükenme sürecine girecektir.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye