Türkiye “daha iyi durumda” imiş
Amerikalı Mckinsey’in “Türkiye’ye atanmış kayyum olduğu” tartışmaları sürerken, geçtiğimiz hafta New York’ta düzenlenen “Türkiye’nin Finansal Reformları ve Türk Ekonomisi” temalı konferansta konuşan Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak, Türkiye’nin kamu, hane halkı ve özel sektör borçlarında hiçbir sorunla karşı karşıya kalmadığını söylemiş. (gazeteler, 26.9.18)
Oysa 2017 yılında fert başına düşen millî gelir 5 bin 753 dolar iken son birkaç ayda Tl’nin döviz karşısındaki değer kaybıyla 3 bin 570 dolara inmiş. Merkez Bankası ve Hazine’nin açıkladığı resmî rakamlara göre, toplam hane halkı borçlarının Gayri Safi Millî Hasılaya (GSMH) oranı 2002’de yüzde 2’lerde iken yüzde 18 olmuş.
On altı yıllık AKP iktidarında hane halkı borç yükü 9 kat, özel sektörün üç kat artmış. Krizden önce Mart 2018’de Türkiye’nin toplam borçları 4 trilyon 856’ya ulaşmış. (Yeniçağ, 26.9.18)
Yine Bakanlığı’n açıklamasıyla, 30 Haziran itibariyle brüt dış borç stoku 457 milyarla millî gelire oranı yüzde 51.8’e varmış. Ve Ağustos ayında ithalat yüzde 22.7, ihracat yüzde 6.5 azalmış.
Yüzde 24.52 olarak açıklansa da, gerçekte yüzde 30’lara yükselen enlasyon, yüzde 24.75’e çıkarılan faiz, yüzde 50’lerden yüzde 100’lere tırmanan fiyatlarla, kış öncesi doğalgaza peşpeşe yüzde 55’i aşan zamlarla kat kat artan pahalılık, yüzlerce fabrika ve işyerinin kapanmasıyla üretimdeki düşüş ve işsizlik ortada. Konkordato ilân eden şirket sayısı 3 bini geçmiş. Mahkemelere konkordato talebinde bulunanlar da hesâplandığında bu sayının 5 bine ve hatta 7 bine ulaşacağı belirtiliyor.
Buna rağmen Cumhurbaşkanı gibi iktidar sözcüleri ve “iktidara ilişik medya” yorumcuları, her fırsatta “kriz -miriz yok” diyorlar.