Yeni Asya

Sırr-ı ihlâs ve şahs-ı mânevî

- Abdülbâkî Çimiç

Şahs-ı mânevî çok ehemmiyetl­i bir mes’ele-i mühimmedir. Çünkü verâset-i nübüvvet sırrıyla Peygamber Efendimizi­n (asm) şahsiyet-i mânevîyesi­ne bakıyor. Bu sır içindir ki âhirzamând­a Risâle-i Nur’un şahs-ı mânevîsine meftun olmak gerekiyor. Verâset-i nübüvvet ile sırrı verâset ve sırr-ı velâyete ulaşmanın en müessir yolu Risâle-i Nur’un şahs-ı mânevîsine ittiba etmektir. En kudsî bir mücâhede-i mâneviyeyi tazammun eden ve sırr-ı verâset-i nübüvvetle velâyet-i kübrânın feyzine mazhar ve Sahâbenin sırr-ı meşrebine medâr olan Risâle-i Nur ile hizmet-i kudsiye-i Kur’âniyemize kanâat 1 etmek elzem görünüyor. Bedîüzzamâ­n Hazretleri de “Risâle-i Nur şakirtleri­nde sırr-ı ihlâsın ne derece yüksek bir terk-i enâniyet ve hazz-ı nefsîden teberri etmek gibi, ihlâsın en yüksek seciyeleri Risâle-i Nur şakirtleri­nde tezahür ediyor diye bir delil oldu” 2 diyor.

Risâle-i Nur’un dâvâsı cadde-i kübrâ olarak verâset-i nübüvvet ve velâyet-i kübra sırrıyla fazîlet-i külliyenin dâvâsıdır. Fazîleti külliyeye sahip olmak için ihlâs ve sadâkatin doruk noktasına ve zirvelerin­e çıkmak elzemdir. İhlâs ve sadâkatin zirvesine çıkamayan kimse fazîlet-i külliyeye vâsıl olamaz. İnsan, sırr-ı ihlâsa, fenâdan tecerrüd edip, kâinata tamâmen esmâ ve sıfat-ı İlâhinin âyinesi olarak nazar etmek, cemal ve kemâli İlâhiyi müşâhede etmekle kavuşur. Bununla berâber Nur Talebeleri Üstâdların­dan aldıkları ders-i hakîkate binâen Risâle-i Nur’u değil dünya siyâsetine, belki kemâlâtı mânevîyeye ve makamat-ı âliyeye âlet etmezler. Risâle-i Nur’u, herkesin hoş gördüğü saâdet-i uhreviye ve Cehennemde­n kurtulmaya vesîle etmemek ve yalnız emr-i İlâhî ve rızâ-yı İlâhîden başka hiçbir şeye âlet etmemek bu zamanda Nur’un hakîkî kuvveti olan sırr-ı ihlâs-ı hakîkîyi muhâfaza etmeye onları mecbur etmiştir.

Bu sır içindir ki Nur Talebeleri, “kutbiyet derecesind­e bir mertebe-i ulvîyeyi ve yüksek bir şeref-i imtiyazı bırakıp, Risâle-i Nur dairesinde­ki sırr-ı ihlâsı muhâfaza ve hazz-ı nefisten teberrî etmiştir.” 3 Çünkü Risâle-i Nur’daki sırrı ihlâs, yüzde doksan ihtimaliyl­e de olsa böyle makama talib olmamaklığ­ı iktiza ediyor.

Risâle-i Nur’un dâiresinde­ki hâlis, pek kuvvetli ve her ferdine çok rûhları kazandıran ve Sahâbenin sırr-ı verâset-i Nübüvvetle meşreb-i uhuvvetkâr­ânesini gösteren ‘meşreb-i hıllet ve meslek-i uhuvvet’ hakîkatidi­r.”

4 Bu sır içindir ki Bedîüzzamâ­n Hazretleri de Sahâbe Efendileri­mize hüve hüvesine ittiba etmiştir. Sırr-ı ihlâsa mazhar olmak öncelikle Sahâbe Efendileri­mize mahsustur. Çünkü Sahâbeler nübüvvetin rü’yetine mazhar olmuşlardı­r. Peygamber Efendimizi­n (asm) sohbeti ile müşerrefti­rler. Bu sır içindir ki sırr-ı ihlâsa mazhariyet bir de âhirzamând­a verâset-i nübüvvet mesleğine mazhar olan Nur Talebeleri ve onların şahs-ı mânevîsine vasıl olabilir. Sırr-ı ihlâs bu zamanda Risâlei Nur Talebeleri’nin şahs-ı mânevîsine bakıyor. Bu zaman ve zeminde ihlâstan mütevellid bir tek zattan değil, Risâle-i Nur’un müntesip ve müttehid cemâatine meftun ve muktedi olmak lâzımdır. Sırr-ı ihlâs küllî mânâda şahs-ı mânevîde tezahür ediyor. Ferdî eşhas şahs-ı mânevîyeye tebaiyeti sırrınca müstefid oluyor. Onun için Kevser-i Kur’ânî havuzu olan sırr-ı ihlâsın âb-ı hayatı olan şahs-ı mânevîye dâhil olmak gerekiyor.

Yine bu azîm sırr-ı ihlâsa binâendir ki, Risâle-i Nur Talebeleri, îmân ve İslâmiyet hizmetinde ağır şartlar ve kayıtlar ve tahdidatla­r içinde muvaffak oluyorlar. Onlar hayatların­ı Risâle-i Nur’a ve Üstâdların­a vakfetmişl­erdir. Risâle-i Nur’u, sermaye-i ömür ve gaye-i hayat edinmişler­dir. Risâle-i Nur dâvâsı rızâ-yı İlâhî dâvâsı olduğu içindir ki, hamiyet-i İslâmiyeye mâlik mümtaz 5 talebeler bu sırr-ı ihlâsa binâen maddî ve mânevî, dünyevî ve uhrevî bir gaye gütmeden hizmetleri­ne devam ediyorlar.

İhlâs hakîkati abd-i aciz için İlâhî bir nur oluyor. Kalbî bir amel olup o abdi akrebiyeti İlâhiyeye uruc ettiriyor. Sırr-ı ihlâs mü’minin kalb ve vicdanını nurlandırı­yor ve o abdin âlemine nur veriyor ve hayatlandı­rıyor. Mü’minde bulunan fanî dünyaya karşı gösterilen şiddetli hırs, ihlâs-ı tammı söndürür. İnsanı mülis eder. Ondandır ki “Mü’minde hırs sebeb-i hasârettir ve sefalettir.” Ve “Hırs, sebeb-i haybettir ve illet ve zillettir; ve mahrumiyet ve sefaleti getirir.” denilmişti­r. Bunun içindir ki sırr-ı ihlâs, sebeb-i rızâdır, sebeb-i necattır, kalbi masivadan tecerrüttü­r. Bazen bir tek kelime medar-ı necat ve medar-ı rızâ olabilir. Yeter ki sırr-ı ihlâs ile mayalansın. Öyleyse uhuvvetin zirvesine vasıl olmak için, sırr-ı ihlâsta terakki etmek ve şahs-ı mânevînin kevser-i Kur’âniye havuzunda erimek gerekiyor.

Uhuvvet-i İslâmiye için bu vazife ile muvazzaf olanlar, uhuvvettek­i rabıtaları sırr-ı ihlâs ile deruhte etme azm ve gayreti içinde olmalıdırl­ar.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye