MCKINSEY ÇARKI…
Bilindiği gibi Cumhurbaşkanı ile son Amerika ziyaretinde -27 Eylül’denew York’ta, Türkiye-abd İş Konseyi (TAİK) tarafından düzenlenen 9. Türkiye Yatırım Konferansında Amerikalı ve dünyanın birçok ülkesinden patronlara konuşan Hazine ve Maliye Bakanı,“türkiye ekonomisinin yönetimi” için “yeni ekonomik programı” denetlemek üzere uluslararası yönetim şirketi Amerikan Mckinsey ile çalışacaklarını açıklamıştı.
“Yeni program bünyesinde kurulan Maliyet ve Dönüşüm Ofisi için uluslararası yönetim şirketi Mckinsey ile çalışmaya karar verdik. 16 bakanlıktan temsilcilerin bulunduğu bu ofis, tüm hedelerimizi ve sonuçlarımızı her çeyrekte kontrol edecek” demişti. (Millî Gazete, 29.9.18)
Buna göre, Amerikan özel şirketi, Hazine ve Maliye’den, İçişleri’nden Millî Savunma’ya bütün bakanlıkların -topyekûn hükûmetin- bütün işlerini kontrol edecekti.
Garip olan, başta Merkez Bankası eski Başkanı Durmuş Yılmaz olmak üzere konuyu yakından bilenlerin, bunun “bir yabancı özel şirkete Türkiye ekonomisinin kozmik odalarına girme imkânı tanınması olduğu” eleştirilerine karşı, iktidar sözcülerinin ve “iktidara ilişik medya” yorumcularının bir yandan ABD’YE veryansın ederken, diğer yandan ABD’LI şirket Mckinsey’i hararetle savunmalarıydı.
Ve bir gün öncesine kadar köşelerinde, ekranlarda harıl harıl “Mckinsey’in gerekliliği”ni savunan yandaş kalemşor ve konuşmacıların, hafta sonu Cumhurbaşkanı’nın partisinin toplantısında, bir defa daha “Yav Türkiye’de kriz - mriz yok, ekonomiyle ilgili manipülasyon var!” deyip, “Bütün bakan arkadaşlarıma, ‘Bunlardan danışmanlık hizmeti de almayacaksınız’ dedim, hiç gerek yok, biz bize yeteriz” çıkışı üzerine bu kez 180 derece çark etmeleriydi.
Cumhurbaşkanı’nın çıkışının ardından, anlaşmayı alâyıvâlâ ile ilân etmiş olan Hazine ve Maliye Bakanı’nın hiç bir şey olmamış gibi “Ekonomide dengelenme başladı, bütçe disiplininden tâviz yok. Enlasyonla mücadele için güçlü bir program kamuoyuna duyurulacak” diye âdeta tecâhül-ü arilikte bulunması da bir diğer garabetti.
Garabet içinde garabet…