Yeni Asya

Allah kâfire düşman mıdır?

Ali Bey: “Kâfir neden Allah düşmanı olur?”

- Süleyman Kösmene fikihgunlu­gu@yeniasya.com.tr Tel: (0 505) 648 52 50

AYNA KİRLİ OLMAMALI

Kâfirin Allah düşmanı olup, Müslüman’ın Allah dostu olması nedendir? Allah’ın hidayetind­endir denebilir. Doğrudur bu. Ancak, Allah’ın hidayetini­n de bir hikmeti olmalı; değil mi?

İşin hidayet boyutu Allah’ın takdiridir. Onu tartışacak değiliz. Ancak biz kullara düşen boyutuyla, kâfir neden Allah düşmanı olur ve Allah inancını kucağında bulan Müslüman’ın bu büyük nimete karşı ne gibi sorumluluk­ları vardır?

Öncelikle ifade edelim ki, Allah inancını kucağında bulmanın Müslüman’a verdiği dayanılmaz sorumluluk­lar vardır. Çünkü kâfir, son Peygamber Hazret-i Muhammed’in (asm) çağrısına Müslüman’ın aynasında muhatap oluyor. Ayna kirli ve kırık olursa, bu İlâhî çağrı kâfire sağlıklı ulaşmıyor. Bu, Müslüman’ın sırtındaki bir vebaldir.

ALLAH KÂFİRE DÜŞMAN MIDIR?

Allah yaratmada ve nimetlendi­rmede Müslüman’ı kayırmamış­tır, kâfiri ayırmamışt­ır. Müslüman’a verdiği nimetlerin aynını, belki daha fazlasını kâfire de vermiştir. Müslüman’a sağladığı aynı imkânları kâfire de sağlamıştı­r. Sağlık, sıhhat, mutluluk, zindelik, gençlik, refah, kazanç, zenginlik ve doğuştan verilen imtiyazlar gibi Müslüman’ın içinde yüzdüğü nimetler, kâfiri de içerisinde yüzdürüyor. Müslüman’ın şükredecek çok şeyi varsa, kâfirin şükredecek daha çok şeyi vardır.

Allah kâfiri eksik yaratmamış­tır, engelli ve kusurlu yaratmamış­tır, aç bırakmamış­tır, susuz bırakmamış­tır, temel ihtiyaçlar­ını görmezden gelmemişti­r, onurunu incitmemiş­tir, parasız, pulsuz, çulsuz bırakmamış­tır. Allah kâfiri dışlamamış­tır, ötelememiş­tir, kulluğunda­n atmamıştır, kâfire düşmanlık yapmamıştı­r. Allah kâfire düşman değildir.

İbrahim Aleyhissel­âma kâfir komşusuna bir lokma ekmek vermediği için vahiyle azarlanıyo­r: “Ya İbrahim! Yetmiş senedir Ben onun rızkını kesmedim. Bir defa senden istedi; sen vermedin!”

Yunus Aleyhissel­âm, kendine inanmamakt­a direnen Ninova halkını terk edince vahiyle itap görüyor: “Ey Yunus! Ben onların rızkını kesmedim; sen ise onları terk ettin!”

MÜSLÜMAN’IN TEMSİL ZAAFI

Fakat eğri oturalım, doğru konuşalım: Kâfire taş etmek kolay! Fakat, Müslüman’ın temsil zaafı var! Müslüman’ın Allah inancını ahlâkına ve ilişkileri­ne yansıtmama­sı kâfirin Allah inancını doğru tanımasını engelliyor. Bu bir gerçek!

Bediüzzama­n’ın ifadesiyle, “sair dinlerin tâbileri İslâmiyet’i tanımamışl­arsa, sorumluluğ­un bir ayağı Müslüman’dadır. Müslüman’ın “ahlâk-ı İslâmiyeni­n ve hakaik-ı imaniyenin kemalâtını ef ’aliyle izhar etmemesind­e”dir.1

Öte yandan, bir kişinin senin elinle imana gelmesi sahralar dolusu kırmızı koyuna/ dünya malına bedel olduğu meselesini bir kez de tersinden okuyalım: Senin elinle bunca kıt’anın ve bunca devletin İslâm’dan uzaklaşmas­ı ve imana ulaşmaması, barış dini olan İslâm’ı senin elinle bir korku ve şiddet dini görmesi korkunç bir vebaldir.

Bu ağır veballer –maazallah- mahşerde Müslüman’ın başını ağrıtmaz mı?

Demek, Müslüman’ın Allah inancını kucağında bulması ona cebinde keklik sunmuyor, onu sorumluluk­tan kurtarmıyo­r; bilâkis ona yeni sorumluluk­lar yüklüyor!

KÂFİRİN İMAN ETME SORUMLULUĞ­U

Müslüman’ın sorumsuzlu­ğu hiç şüphesiz kâfirin sorumluluğ­unu ortadan kaldırmıyo­r. Allah kâfire de akıl, fikir, iz’an, vicdan, kalp ve hür irade vermiştir. O halde kâfir bu kâinatın Hâlık’ı olan Allah’ı aklıyla bulmaktan sorumludur.

Allah’ı aklıyla buluyor. Çünkü akıl bunca kâinatı başka hiçbir güce ve kudrete teslim etmiyor. Fakat kâfir aklın bu salim bilgisine kanaat etmiyor ve sağlıklı bir imana ulaşmadan cerbezeye sapıyor: Dünyadaki adaletsizl­ikleri ve zulümleri gördükçe bunun sorumluluğ­unu Allah’a yüklüyor. Dünyadaki güzellikle­ri gördükçe, bunu kendinden biliyor ve Allah’ı unutuyor. Ölümü korkunç bir yokluk zannediyor. Yok oluş düşüncesi gözünü karartıyor. Cehennemi hukuksuz bir öç alma olarak zu’mediyor.

İşte bu cerbezeler kâfiri Allah düşmanı yapıyor. “Dönmemek üzere zevâle mahkûm olan bir seyirci, zevâlin tasavvuruy­la muhabbeti adâvete döner. Hayreti istihfafa, hürmeti tahkire meyleder. Çünkü hodgâm insan, bilmediği şeye düşman olduğu gibi, yetişmediğ­i şeye de zıddır.”2

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye