ARABASI ARIZALANMAYAN BİR başkan YOK MU?
Maddî sıkıntıların yaşandığı bir devirdeyiz ve vatandaşa örnek olması gerekenlerin bunu yapmadığına şahit oluyoruz. Devletin ve milletin imkânlarını israf etmeden, tasarruf kurallarına uyarak harcaması icap eden idareciler çoğu zaman israfta birbiriyle yarışıyor. Hemen her gün “Tasarruf devri başladı. Artık lüks araçlar alınmayacak, kiralanmayacak” benzeri açıklamalar yapılsa da bu tavsiye ve kararlara uyulmaması dikkat çekiyor.
Geliri işçilerin ödedikleri aidatlardan oluşan bir sendikanın başkanı da lüks araba satın alarak israf kervanına katılmış. Habere göre arabanın piyasada değeri 1 milyon TL civarındaymış. Eylül 2018’de trafiğe çıkan araçla ilgili olarak açıklama yapan sendika başkanı, “Araba arızalandı, mecbur kaldık, aldık. Uzun yola gidiyoruz. Hem hızlı hem de güvenli olması gerekiyordu” demiş. (Hürr yet, 11 Ek m 2018)
“Kullandığımız makam arabası çok sık arızalanıyordu. Bu sebeple yeni bir araba aldık. Yoksa biz böyle israf işlerine katılmayız. Biz hem milleti hem de devleti düşünürüz” mealindeki açıklamaları ilk defa duymuyoruz. Kamuoyu, daha önce de benzer şekilde açıklamalar yapan siyasetçi, idareci ve bürokratlara şahit oldu. Bu açıklamayı duyduğumuz anda, “Arabası olup da arıza yapmayan bir başkan, bir sendikacı, bir siyasetçi, bir bürokrat yok mu?” sorusu aklımıza geldi. Neden israf denizine atlayan, devletin ve milletin paralarıyla lüks arabalar satın alan bütün idareci ve siyasetçilerin arabaları arıza yapıyor, yolda kalıyorlar? Gören duyan da diyecek ki ‘eski arabalar’ arıza yapmasa yani mecbur kalmasalar ‘yeni lüks araba’lar satın almayacaklar!
Arabadır, insan yapısıdır... Elbette arıza da yapar, yolda da kalır. Araba her arıza yaptığında kenara atılıp yenisi mi alınır? Böyle yapanlar kendi şahsî arabaları arıza yaptığında hemen yenisini mi alıyorlar? Yoksa arıza yapan arabalarını tamire, servise mi götürüyorlar?
Bakınız, bu anlayışın haklı bir tarafı yoktur. Devletin ve milletin imkânlarını kullananlar kılı kırk yarmalı, attıkları her adımda tüyü bitmedik yetimlerin hakkı olduğunu unutmalıdırlar. Hem yeni araba almak demek, illa ki satılan en lüks, en pahalı arabayı almak anlamına mı gelir? Türkiye şartlarında devlet imkânlarını kullanarak 1 milyon liralık araba almak reva değildir. Aynı işi meselâ 200 bin liralık bir araba görüyorsa onu almak gerekmez mi? İsrafta yarışarak tasarruf tedbirleri uygulanmış olur mu?
Hem “Yüz aç adamın huzurunda kemal-i afiyetle yemek yenilmez” düsturunu hiç duymamışlar mı? Millet ekseriyeti ekonomik sıkıntılar içinde yüzerken bu israfı anlamak ve kabul etmek mümkün olur mu?
1992 yılında ölen ve ailesine 160 milyar dolar servet bırakan Sam Walton’ın (Samuel Murrsell Walton, perakende mağazası Wal-mart’ın kurucusu) hayat felsefesi şuymuş: “Ortalama müşterinizin binebileceği bir arabaya binin.”
Bir milyarder böyle düşünüyor ve şahsî imkânı olduğu halde lüks hayattan uzak duruyorsa, tüyü bitmedik yetimin hakkı olan ‘devlet ve millet bütçesi’ni kullananların bin kat daha dikkatli olmaları gerekmez mi?
İdareciler, tasarruf beyanlarında inandırıcı olabilmek için en önce kendileri sözlerini tasdik edecek şekilde yaşamalıdırlar. “Arabam arızalandı, bu sebeple yeni lüks araba aldım” anlamına gelecek beyanlar hiç kusura bakılmasın inandırıcılıktan uzaktır.
Türkiye’yi daha iyi noktalara taşımak için; lüks merakı olmayan siyasetçi, ticaretçi, gazeteci, bürokratlar ve sivil insanlar lâzım vesselâm.