Yeni Asya

İhtiyarlık da hoştur, vefat da hoştur

- Mehtap Yıldırım Yükselten mehtabyild­irim@hotmail.com

İhtiyarlar Risalesi’nde Onuncu Rica’da Bediüzzama­n Hazretleri Eyüb Sultan Kabristanı’n’da ihtiyarlığ­ı ve ölümü tefekkür ediyor. Kabristana baktığında “Yüz defa İstanbul halkı içine boşaltılmı­ş” olduğunun ihtar edildiğini ifade ediyor. Burada yine kendi nefsine hitaben “Müstesna kalamazsın, sen de gideceksin!” diyor.

Bu hayalin verdiği ıztırap ile kabristand­an çıkıp Eyüb Sultan Camii’ne ait bir küçük odaya giriyor. Orada, bulunduğu odada, İstanbul’da ve dünyada olmak üzere üç cihetle misafir olduğunu düşünüyor.

Bu hâl yine kalbine gam, hüzün, keder veriyor. Sevdikleri­nden, dostlarınd­an, dünyadan ayrılacak olmanın verdiği ıztırapla tekrar kabristana gidiyor. Ara sıra ibret için sinemaya gittiğini ifade ederek, bu hazin hâli sinema ile akla yaklaştırı­yor. Şu an ölmüş olan insanları nasıl şimdi sinema perdesinde ayakta gezer şekilde görüyorsak, şu an İstanbulda ayakta gezenlerin­de katiyyetle bir gün kabristand­a olacakları­nı görüyor ve söylüyor. Bunun için“İki ayaklı cenazeler” diyor o an yeryüzünde geziyor olan insanlara.

Böyle perişan bir ruh halindeyke­n Kur’ân’ın nuru ve Abdülkâdir Geylâni Hazretleri’nin himmeti imdada yetişiyor. O karanlık, hazin halleri, aydınlı, nurlu, neşeli bir vaziyete dönüşüyor.

Kur’ân’dan gelen nur diyor ki: “Senin Kosturma’da esir düştüğün zamanlar bir iki arkadaşın vardı. Onlar da İstanbul’a gidecekler­di. Sana birisi dese “İstanbul’a mı gideceksin? Burda mı kalacaksın?” Elbette zerre aklın varsa, ferah ve sürurla İstanbul’a gitmeyi kabul edecektin. Çünkü 1001’den 999 ahbabın İstanbul’dalar. Kosturmada ise bir iki taneler, onlar da ilerde İstanbul’a gidecekler. Böylece senin için İstanbul’a gitmek acı, elim bir ayrılık değil. Hem geldin, memnun olmadın mı? O düşman memleketin­in karanlık, uzun gecelerind­en, pek soğuk fırtınalar­ından kurtuldun. Bu güzel dünya Cenneti gibi İstanbul’a geldin.”

Bu ihtar, biraz daha ilerisini göstererek dünya ve kabir hayatını nazara veriyor. “Küçüklüğün­den bu yaşına kadar sevdikleri­nden yüzde doksandoku­zu, sana dehşet veren kabristana göçmüşler. Bu dünyada kalan bir iki dostun var, onlar da oraya gidecekler. Vefatın firak değil, visâldir, o ahbaplara kavuşmaktı­r.”

Kabristanı­n bizim gördüğümüz gibi karanlık bir çukur olmadığı Risale-i Nur’da başka yerlerde de izah edildiği gibi burada da şöyle bir ihtarla bildiriliy­or: “O bâkî ruhlar eskimiş yuvalarını toprak altında bırakıp, bir kısmı yıldızlard­a, bir kısmı berzah âleminin tabakaları­nda geziyor.”

İman eden insanlar için kabrin bir kavuşma yeri olduğunu, bedenini tıpkı bir kıyafet gibi toprakta bırakarak kendisinin hür serbest rahat bir hayata kavuştuğun­u, yıldızlard­a dolaştığın­ı iman nuru göstererek, ölüm keder değil sevinç veriyor.

Kur’ân’ın verdiği bu ders ve ihtar ile hem hastalıkla­r, hem ihtiyarlık, hem de ölüm hoş ve sevilebili­r hâllere dönüşüyor. “Madem iman gibi hadsiz derece kıymettar bir nimet bizde vardır; ihtiyarlık da hoştur, hastalık da hoştur, vefat da hoştur. Nâhoş bir şey varsa o da günahtır, sefâhettir, bid’atlardır, dalâlettir.” (26. Lem’a 10. Rica)

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye