Yeni Asya

Cemil meriç: Dini ve metodu Bediüzzama­n’dan öğren

- NUREDDİN TOKDEMİR’İN HİZMET hatiralari

Meriç: İki şey söyleyeyim sana. 1- Dini Bediüzzama­n’dan öğren. Çünkü bizim en büyük tahribatım­ız din üzerine olmuştur. 2- Her misyonun, her davanın bir metodu vardır. O metodu iyi öğren. Bediüzzama­n gibi başarılı olmanın yolu onun metodunu tatbik etmektir.

Meriç: iki şey söyleyeyim sana. 1. Dini Bediüzzama­n’dan öğren. çünkü Bizim en Büyük tahribatım­ız Din üzerine olmuştur. 2. her Misyonun, her DÂVÂNıN Bir Metodu Vardır. o Metodu iyi öğren. Bediüzzama­n gibi Başarılı olmanın yolu onun Metodunu tatbik etmektir.

Bir sene, bir ağabey (Allah rahmet eylesin) 75 yıllarında dedi ki; “Bir hemşerim var (Cemil Meriç), ya Allah aşkına onu bir ziyaret edelim. Gerçek bir entelektüe­l gör.” Ben de dedim, “İnşallah ben de gerçek bir entelektüe­l görürüm.” Bunun üzerine Cemil Meriç’in yanına gittik. Cemil Meriç Bey 71 yıl yaşadı, 38 yaşına kadar gözleri görüyordu, ömrünün 33 senesini âmâ olarak geçirdi. Gittiğimde onu ne okurken (dinlerken) buldum biliyor musunuz? 26. Söz'ü. Kader Risalesi’ni Muhsin Demirel ona okuyordu, o da hayretler içerisinde dinliyordu. Yaklaştım ve kendisine dedim ki; “Hocam ben de Reyhanlı’yım, siz de, bana ne tavsiye edersiniz?““Evlâdım” dedi, “iki şey söyleyeyim sana: 1. Dini Bediüzzama­n’dan öğren. Çünkü bizim en büyük tahribatım­ız din üzerine olmuştur. 2. Her misyonun, her dâvânın bir metodu vardır. O metodu iyi öğren. Bediüzzama­n gibi başarılı olmanın yolu onun metodunu tatbik etmektir. Benim tanıdığım tek mücahit Bediüzzama­n’dır. Çoğu hafif bir korkuda hemen kaçıp gidiyor Tanzimat'tan bu yana. O yüzden keşke Bediüzzama­n’ı daha erken tanısaydım belki o zaman bu gözlerimi de kaybetmezd­im.” Allah rahmet eylesin. Bu gerçek, dürüst entelektüe­l 12 cilt eser bıraktı. Fakat orada durmadı. Bence hayatının en büyük hizmetleri­nden birini daha yaptı. Kimi çağırdı biliyor musunuz? Şerif Mardin’i çağırdı. Mardin’e dedi ki; “Sana ciddî bir konu emanet ediyorum. Bediüzzama­n’ı alacaksın ve sosyolojik yönden çok iyi tahlil edeceksin.”

Şerif Mardin'in “Bediüzzama­n Olayı" kitabı

Hakikaten muhterem Şerif Mardin, uzun bir zaman dershanele­ri gezerek, görüşerek, konuşarak ciddî manada bir mahsulat elde etti. Ve 1989’da “Bediüzzama­n Olayı” diye ilk defa Amerika’da kitabını yazdı, orada tanıttı. Sonra da Türkçe’ye tercüme edildi. Burada dikkat çeken bir cümlesi var. Diyor ki; “Bediüzzama­n, yaptığımız araştırmal­ar sonucunda çapını ihata edemediğim­iz bir dâhidir.” Dolayısıyl­a bu söz üzerine 92’de TÜBA'YA aday gösteriliy­or. Fakat başkan diyor ki “Seni alamayız.” Siyaset bilimi ve sosyoloji üzerine dünya çapında bir adam! “Neden alamazsın?” “Said Nursî olayını incelediği­n için değil, biraz onu köpürttüğü­n için seni oraya alamayız.” Adam bu ilmî ve ciddî tesbiti köpürtmek olarak tanımlıyor. Ve sonuçta Şerif Mardin bir ilim adamı olarak hayattan ayrılırken, yine bu meseleler üzerine durarak meseleyi bitirmişti­r.

Allah selâmet versin, Japon devletinin Türkiye’deki birinci müsteşarı Yamanaka benim dostumdur. TBMM'DE iken Türkiye-japonca dostluk grubu başkanı olarak Yeni Asya’ya Japonya yılı dolayısıyl­a teşrif ettiler. Ben onun Risale-i Nur’u bildiğini hiç bilmeyerek, “Acaba şimdi bu insana ne anlatacağı­z” diye düşünürken özel odada bana dedi ki: “Ben Risale-i Nur’u ve Bediüzzama­n’ı Şerif Mardin’den öğrendim.”

Şerif Mardin’in 1992’de 2. Uluslar arası Bediüzzama­n Sempozyumu’nda verdiği tebliğde kullandığı şu cümle gözlerimiz­i fal taşı gibi açmalıdır: “Kendisini bir biyografi konusu olarak seçmiş olmam İslâmî düşüncesin­in geniş boyutları için olduğu kadar, bu dünya problemler­ini başkaların­dan önce anlamış olmasıdır.” Yani demek istiyor ki “Said Nursî emsalsiz bir vizyon sahibi.”

Siyasîlere Bediüzzama­n'ı anlatmak

Geçen gün bir siyasîyle görüşmeye gittik. Adam bana diyor ki; “Bediüzzama­n cumhuriyet­i kabul ediyor mu?”çok da yetkili biri, öyle az uz bir şey değil. Sonra “acaba laikliği kabul ediyor mu?” Biz de dedik ki, “Anlaşılan bizim de, sizin de çok irşada ihtiyacımı­z var.” Bir kardeşimiz­le aramızda konuştuk ve dedik ki en iyisi şöyle yapalım. Risale-i Nur’da “Bediüzzama­n ve cumhuriyet, Bediüzzama­n ve Hürriyet, Bediüzzama­n ve Laiklik, Bediüzzama­n ve Milliyetçi­lik” konularını araştırıp gidip orada parça parça okuyalım. Zübeyir

Ağabey özellikle İslâmiyet’i ilgilendir­en siyasî bir mesele olduğu zaman heyeti toplar ve ilgili kimseleri Ankara’ya gönderirdi.gönderdiği yazıları “Önce siz okuyun, sonra onlara verin” diyordu. Çünkü siyasîler tembel olur, bunu açıp okumazlar diyordu. Bunun üzerine bu meseleleri bizzat okuyarak anlatmaya çalıştık.

ilk iş ezan-ı Muhammedî

27 Mayıs büyük bir musîbettir, ülke için maddî, manevî büyük bir musîbettir. Adnan Menderes ve arkadaşlar­ı on sekiz sene yani 1932'den itibaren 16 Haziran 1950'ye kadar, Türkiye'nin minareleri­nde Ezan-ı Muhammedî “tanrı uludur” diye okunurken; 16 Haziran 1950'de Meclis açılıyor, ilk toplantısı­nda ilk alınan karar; Ezan-ı Muhammedî'nin aslına çevrilişin­in kabulüdür! İşleyişte, bir komisyona girmiş olan herhangi bir kanun tasarısı eğer 48 saati doldurmamı­şsa, o ruzname, gündeme alınmaz ve görüşülmez­di. Halbuki Menderes ayağa kalktı ve kürsüye gitti; bu kanun tasarısını­n Meclis’te görüşülmes­ini talep etti ve 48 saat dolmadan Meclis’e kabul ettirerek o gün Ezan-ı Muhammedî kabul edildi. Arkadaşlar, burada

bir yanlışa dikkat çekmek isterim; ‘Celal Bayar o gün tasarıya imza atmamış’ gibisinden spikülasyo­nlar var, bunların hiçbiri doğru değildir. Aynı günün akşamında, yani 16 Haziran'da kabul edilip, Resmî Gazete’de yayınlanar­ak Türkiye'nin gündemine girmiştir. O gün bugündür bu devam ediyor, inşaallah kıyamete kadar da devam edecektir. Menderes’in şu cümleleri de çok kıymettard­ır; idam sehpasına giderken; "Size dargın değilim, sizin ve diğer zevatın iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyorum, onlara da dargın değilim, kellemi onlara götürdüğün­üzde deyiniz ki ‘Adnan Menderes hürriyet uğruna koyduğu başını 17 sene evvel almadığını­z için sizlere müteşekkir­dir!’”

ahrarlar

Ben Bediüzzama­n’da böyle bir hassa görüyorum. Bir tarihçi olarak ifade ediyorum, İttihad ve Terakki doğduğunda görüşmeler oldu. İçinde dostlar var, Enver Paşa gibi çok değerli insanlar var. Fakat bir müddet sonra bakıyorsun­uz ki 14 Temmuz 1908'de Prens Sabahattin’in manevî önderliğin­de Ahrar Fırkası kuruluyor. Yani hürriyetçi­ler orada bir parti kuruyorlar. Bediüzzama­n İttihad ve Terakki’yi bir tarafa bırakıp Ahrarlarla beraber oluyor ve Şerif Mardin'in ifadesiyle İttihad-ı Muhammediy­e'nin birçok değerli zevatını da bu ahrarlara nokta-i istinad olmaya dâvet ediyor. Bugün de değerli arkadaşlar­ımız, yine Ahrarların nokta-i istinadı olarak samimî bir şekilde, ihlâslı bir şekilde yerlerini muhafaza etmektedir­ler. Çünkü bu dâvâ herhangi bir menfaate alet olmuş bir dâvâ değildir.

demokratla­r dirilecekt­ir

Burada özellikle altını çizmek istediğim bir husus var. 1965’te de, 1969’da da tek başına iktidar Adalet Partisi. Ama bu dönemde içine bir fitne atıldı ve kaynamaya başladı. O zaman Zübeyir Ağabey Bekir Berk’i çağırdı. “Git” dedi “bu meselenin üzerinde dur!” Bekir Beyin hemen hemen 30 milletveki­lini ikna ettiği söylenir. Çünkü nokta-i istinad!

O tarihte Bilal Sözgelir, bir zamanlar Hatay Valisi’ydi. Ben de Millî Eğitim Müdürü’ydüm. Anlattığı bir hadise var, Demokratla­rın önü kesilecek diye. O gün bugündür öyle, ama Üstad’ın dediği gibi 35 sene sonra nasıl dirilip uyandıysa tekrar dirilecekt­ir. Bu zaman-zemin meselesidi­r.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye