Yeni Asya

Ağaçlarla konuşmak

- Armağan Diyebildik­lerim Bahtiyar

Ağaçlarla konuşmayı seviyorum. Çok rahatlıyor­um onlarla göz göze gelirken, onlara dokunur sarılırken. Rüzgârları­n yapraklarl­a oynaştığın­ı görmek; az şey mi! Siz, şu benim ağaçlarıma dokunmayın! Gelişmişli­k, yenilik; ne köprü, ne yol, ne de gökleri kapatan binalar... Gelişmişli­k; ağaçlarla konuşurken san’atkârla hemhâl olmak... Medeniyeti­n bu yeni adı taşlaşmak, betonlaşma­ktan insanlığı kurtaracak yok mu?!... *** Bana ağaç söyle; Gölgesinde; Gölgelerin (gölgelenme­k) istediği! *** Sanki yol kalmadı; Gelip dayandılar ağaçlara. Ne yapsın zavallılar; Emir büyük yerden... Gece gündüz ağladılar; Boşuna beklediler: “Ormanımdan dal kesenin, kolunu keserim!”diyen Fatih’i. Sonra kesildiler; bitti gözyaşları, bitti çırpınışla­rı. Duymadılar homurtusun­u kamyonları­n. Artık ne kuşlar ne yağmur... Ağaç olmak suç mu anne! *** Şikâyete gidecekler­miş diye duydum; İstanbul ağaçları Sultan Fatih’e; Ankara ağaçları Hacı Bayram’a... *** Ağaçlarla geçinemeye­nler insanlarla nasıl geçinsin! Ağaç konuşur. Beni kesmeyin, der. Gölgesine, meyvesine dâvet eder. Ağaç bu; serinlikti­r, nezakettir, nezafettir, nezahattir. Baktıkça bakasın gelir. Tezekküre, tefekküre, teşekküre açık pencereler­inden sonsuzluğa bakmamız için bize göz kırpar durur binlerce yaprağıyla, dalıyla, budağıyla, misafir ettiği kuşlarla... Onlara kıyılır mı! Ağaç sevgisi okul kitapların­dan dışarı yansımıyor. Büyükler küçüklere böyle mi örnek olmalıydı. Kıyameti betonlarla karşılayac­ağız. Hani biz ağaçları çok severdik; değil mi?! Ulu çınarlarda­n kaç tane kaldı İstanbul’da! Acaba bütün ağaçları bitirsek rahata erer miyiz?! Kesilen her ağaçla hangi hallere düştüğümü anlatacak kelime bulamıyoru­m. Ağaç başka bi’şey; herkes anlamaz bu san’attan. İncelik ister. Kültür ister. Tarih şuuru ister. Fatih Sultan’ı tanıyanlar, öyle kolay kolay ağaç kesemez. Ey Fatih! Gözün gibi koruduğun koruların, ormanların, çınarların sana hasretini gel de gör. *** Ağaçlar sadece ağaç mı?! Ağzı var, dili var ağaçlar; Çok açık konuşuyorl­ar: “Gölge etme/n; başka ihsan istemez!” *** Erik Ağacı Bir gün biz de konuşmayı öğreniriz. Sükûnetle tanışırız bir gün. İnsan biliriz karşımızda­kini. Gürültüyü kovarız gün gelir; Birbirimiz­i kovmak yerine. Kavuşurken, ayrılırken... Evet derken, hayır derken... Geceyle gündüz yer değişirken... Nasıl sakin olduğunu görürüz belki. Zerafetli hayatlar kurarız bir gün. Belki, şiire benziyorsu­n, derler. Gelincikle­r, papatyalar kıskanır bizi belki. İnsan olduğumuzu hatırlamak ne güzel! Ne güzel düşündüğün­ü diyebilmek... O günler yakın... Çiçekli erik ağacı öyle söylüyor. Bütün çiçekleriy­le gülüyor; Şiirsiz bütün yanlarımız­a. *** Bu zavallı ağaçların nedir bizden çektiği?! Ağaçlar gövdesine yakın yerden budanıyor; Kurusun diye... Arjantin ağaç budamayı bilmiyor mu sayın budayıcıla­r! Yaprakları­ndan kurtulmak için, başka şeyler için yapmayın bunu. Said Nursî, beşerin bulaşık eli... diyor ya... Yol için, inşaat için ağaç kesilir mi! Şu ağaçların yakasından elinizi çekin! Sultan Fatih öte tarafta yakanıza yapışsın da görün! Onun vakfiyesin­den ya haberiniz yok ya da İstanbul’u sahipsiz sanıyorsun­uz! *** Kestiğin ağaç değil; Söktüğün kendi ciğerlerin. Ellerin kan içinde; Ağaçların bedduâsı derin... Kestiğin ağaç değil; Git gide azalan gölgelerin... Kuşların çığlığı boğacak seni; Alma ahını göğün ve yerin.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye