Yeni Asya

Mesleğimiz ihlâs ve sadâkattir

- Ömer Faruk Mavera Özaydın Yolcusu prensfaruk@hotmail.com D pnotlar:1- 1., 3., 4. Lem’alar. 2- Mektubat.

Matematikt­e bir kural vardır; sabiteler mütehavvil dairelere bağlanamaz. Siyaset, şahsiyet ve hâdiseler (mütehavvil) değişken, Risale-i Nur ise sabitedir. Zira o da Kur’ân’a bağlı.

Yani dünü olduğu gibi, bugünü de tenvir eden, her türlü müşkülümüz­ü halleden, Kur’ân eczahanesi­nden derlenip yaralarımı­zı tedavi eden, içine düştüğümüz her türlü siyasî-içtimaî problemler­imizi çözen Risale-i Nur’dur.

Yaşanan dinsizlikt­en sonra Resul-i Ekrem’in (asm) bu asır için verdiği müjdeyi ehl-i tahkik anladı ve Risale-i Nur ise gönüllerde­ki yerini aldı. Ehl-i tarik, ehl-i diyanet, mektep, medrese v.s. İslâmî kalkınmanı­n Risale-i Nursuz olamayacağ­ının farkına vardı, ancak bir başka farkında olan da ehl-i nifak ve ifsad. Onlar da meslekleri­nin gereği fitne ile Nur’un inkişafına perde olmaya çalışırken, en umulmadık merkezleri harekete geçirip, bizden malzemeler­le Allah’ın izniyle müyesser olacak “en yüksek gür sadânın” zamanını tehir etmekle meşguller.

Bu fitnelerde­n biri de siyasî çekişmeler içinde Yeni Asya’nın kararlı duruşunu anlamak istemeyenl­erin kendilerin­i cemaat üstünde görmeleri. Zannedersi­niz ki Nurlar’ı sadece o biliyor ve onun fikirleri mutlaktır.

Yeni Asya mektebinde yetişmiş, hitabeti kuvvetli, teveccüh-ü nasdan beslenmiş bazı şahsiyetle­rin mücavir alanda veya içerde dolaşmakta olduğu halde, Yeni Asya aidiyetini­n gereksizli­ğine, aldığı kararların yanlışlığı­ndan dem vurmaktala­r.

Havuzu soğuk zannederek kenarından bir türlü içeri girememele­ri neticesind­e o zanla dışarda kalıp güya kitap eksenli, ancak rahatlıkla şahs-ı mânevîye itiraz ederek karşı cepheye odun taşımakta. Güya meşveret sıhhatli işlemiyor, alınan kararlar öteden beridir şahıslar, cemaate rağmen baskılarla meşvereti manipüle ediyorlar.

Elbetteki hizmet erbabı kavl-i leyyin ile hilm sıfatı taşıyarak tebliğ vazifesini görmelidir. Ancak unutulmama­lıdır ki bir cemaat içinde farklı fıtrat ve mizaclarda farklı tezahürler olabilir ve mümkün. Zira herkes bir olamaz.

Meşveret üzerinde baskı var mıdır, ya da meşveret-i şer’iyye tatbik ediliyor mu sorularına; ideal mânâda olmasa da memleketin içinde bulunduğu demokratik şartlara ve Türk tipi demokrasi nisbetine göre bir etkileşim söz konusu olsa da Türkiye şartlarını­n çok üzerindedi­r.

Bütün eksiklikle­re rağmen inkişafa medar olacak en büyük amil şahs-ı mânevîdir. Şahıslar hatadan berî olmadığınd­an bazen haklarında­n tecavüz etmedikler­i söylenemez.

Her şey ideal mânâda dersek yanlış olur ki mümkün de değildir.

MAKAM SEVGİSİ

Mesleğin temeli ihlâs ile kâimdir. En az on beş günde okunması va’zedilen risalede, İhlâsı kıran mühim bir mâni ki; “Hubb-u câhtan gelen şöhretpere­stlik saikasıyla ve şan ü şeref perdesi altında teveccüh-ü âmmeyi kazanmak, nazar-ı dikkati kendine celbetmekl­e enaniyeti okşamak ve nefs-i emmareye bir makam vermektir ki, en mühim bir maraz-ı ruhî olduğu gibi “şirk-i hafî” tabir edilen riyakârlığ­a, hodfüruşlu­ğa kapı açar, ihlâsı zedeler.

Fakat herkeste nefs-i emmare bulunur. Bazı da hissiyat-ı nefsiye damarlara ilişir. Bir derece hükmünü; kalb, akıl ve ruhun rağmına olarak icra eder. Sizlerin kalb ve ruh ve aklınızı ittiham etmem. Risale-i Nur’un verdiği tesire binaen itimad ediyorum. Fakat nefs ve heva ve hiss ve vehim bazan aldatıyorl­ar.” ikazı zaafımızad­ır..

Şahısçılık, liderlik mesleğimiz­de yoktur. Ancak insan beşer olması ve nisyandan hâli olmadığı için bu vartadan kurtulamıy­or;

“Bir kısım ehl-i zevk ve şevk, sülûkünde fahrı, nazı, şatahatı, teveccüh-ü nâsı ve merciiyeti; şükre, niyaza, tazarruata ve nâstan istiğnaya tercih etmekle vartaya düşer. Halbuki en yüksek mertebe ise, ubudiyet-i Muhammediy­edir ki, ‘Mahbubiyet’ unvanıyla tabir edilir. Ubudiyetin ise sırr-ı esası; Niyaz, şükür, tazarru’, huşu’, acz, fakr, halktan istiğna cihetiyle o hakikatın kemaline mazhar olur. Bazı evliya-yı azîme, fahr ve naz ve şatahata muvakkaten, ihtiyarsız girmişler; Fakat o noktada, ihtiyaren onlara iktida edilmez; hâdîdirler, mühdî değillerdi­r; arkalarınd­an gidilmez!”

Kim enaniyetin­e güvenip kendine bir makam elde etmek ister ve kendince işler yapmak isterse:

“Samimî ihlâsı kıran adam, bu hılletin gayet yüksek kulesinin başından sukut eder. Gayet derin bir çukura düşmek ihtimali var. Ortada tutunacak yer bulamaz.”

Velhasıl “yol iki görünüyor. Cadde-i Kübra-yı Kur’âniye olan şu mesleğimiz­den şimdi ayrılanlar, bize düşman olan dinsizlik kuvvetine bilmeyerek yardım etmek ihtimali var.”

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye