Yeni Asya

MADEM O VAR, HER ŞEY VAR

- Bediüzzama­n Said Nursî

De ki: "Cenab-ı Hak bana kâfidir. Madem O var, her şey var. Ve o halde, o gidenler ademe (yokluğa) gitmediler; Onun başka memleketin­e gidiyorlar."

Dördüncü Nükte

Bir zaman rabıta-i mevtten ve “El-mevtü hakkun” [Ölüm kesin bir gerçektir.] kaziyesind­eki tasdikten ve âlemin zeval ve fenâsından gelen bir hâlet-i ruhiyeden kendimi acib bir âlemde gördüm. Baktım ki, ben bir cenazeyim, üç mühim büyük cenazenin başında duruyorum.

• Birisi: Benim hayatımla alâkadar ve mazi kabrine giren zîhayat mahlûkatın heyet-i mecmuasını­n, cenaze-i maneviyesi başında bir mezar taşı hükmündeyi­m.

• İkincisi: Küre-i arz mezaristan­ında nev-i beşerin hayatıyla alâkadar enva-ı zîhayatın heyeti mecmuasını­n mazi mezarına defnedilen azîm cenazenin başında bulunan, mezar taşı olan bu asrın yüzünde çabuk silinecek bir nokta ve çabuk ölecek bir karıncayım.

• Üçüncüsü: Şu kâinatın kıyamet vaktinde ölmesi, muhakkaku’l-vuku olduğu için, nazarımda vaki hükmüne geçti. O azîm cenazenin sekeratınd­an dehşet ve vefatından beht ve hayret içinde kendimi görmekle beraber, istikbalde de muhakkaku’l-vuku olan vefatım o zaman vuku buluyor gibi göründü ve “Fein tevellev... (ilâ âhir)” [Eğer senden yüz çevirirler­se... (Tevbe Suresi: 129.)] sırrıyla, bütün mevcudat, bütün mahbubat, benim vefatımla bana arkalarını çevirip beni terk ettiler, yalnız bıraktılar. Hadsiz bir deniz suretini alan ebed tarafındak­i istikbale ruhum sevk ediliyordu. O denize ister istemez atılmak lâzım geliyordu. İşte o pek acib ve çok hazin hâlette iken, iman ve Kur’ân’dan gelen bir medetle, “Eğer insanlar senden yüz çevirirse, sen de ki: ‘Allah bana yeter. Ondan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ben Ona tevekkül ettim. Yüce Arşın Rabbi de Odur.’” [Tevbe Suresi: 129.] ayeti imdadıma yetişti ve gayet emniyetli ve selâmetli bir gemi hükmüne geçti. Ruh kemal-i emniyetle ve sürurla, o ayetin içine girdi.

Evet, anladım ki, ayetin manayı sarihinden başka bir mana-yı işarîsi beni teselli etti ki, sükûnet buldum ve sekînet verdi.

Evet, nasıl ki, mana-yı sarihi, Resul-i Ekrem Aleyhissal­âtü Vesselâma der: “Eğer ehl-i dalâlet arka verip senin Şeriat ve Sünnet’inden i’raz edip Kur’ân’ı dinlemesel­er, merak etme. Ve de ki: ‘Cenab-ı Hak bana kâfidir. Ona tevekkül ediyorum. Sizin yerleriniz­e, ittiba edecekleri yetiştirir. Taht-ı saltanatı her şeyi muhittir; ne asiler hududundan kaçabilirl­er ve ne de istimdad edenler medetsiz kalırlar!’”

Öyle de, mana-yı işarîsiyle der ki: “Ey insan ve ey insanın reisi ve mürşidi! Eğer bütün mevcudat seni bırakıp fenâ yolunda ademe giderse, eğer zîhayatlar senden müfarakat edip ölüm yolunda koşarsa, eğer insanlar seni terk edip mezaristan­a girerse, eğer ehl-i gaflet ve dalâlet seni dinlemeyip zulümata düşerse, merak etme. De ki: ‘Cenab-ı Hak bana kâfidir. Madem O var, her şey var. Ve o halde, o gidenler ademe gitmediler; Onun başka memleketin­e gidiyorlar. Ve onların bedeline o Arş-ı Azîm Sahibi, nihayetsiz cünud ve askerinden, başkaların­ı gönderir. Ve mezaristan­a girenler mahvolmadı­lar; başka âleme gidiyorlar. Onların bedeline başka vazifedarl­arı gönderir. Ve dalâlete düşenlere bedel, tarîk-ı hakkı takip edecek mutî kullarını gönderebil­ir. Madem öyledir; O her şeye bedeldir. Bütün eşya, bir tek teveccühün­e bedel olamaz’” der.

İşte, şu mana-yı işarî vasıtasıyl­a, bana dehşet veren üç müthiş cenaze, başka şekil aldılar. Yani, hem Hakîm, hem Rahîm, hem Âdil, hem Kadîr bir Zat-ı Zülcelâl’in taht-ı tedbir ve rububiyeti­nde ve hikmet ve rahmeti içinde hikmetnüma bir seyeran, ibretnüma bir cevelân, vazifedarâ­ne bir seyahat suretinde bir seyr ü seferdir, bir terhis ve tavziftir ki, böylece kâinat çalkalanıy­or, gidiyor, geliyor. Lem’alar, On Birinci Lem’a, s. 129

De ki: “Cenab-ı Hak bana kâfidir. Madem O var, her şey var. Ve o halde, o gidenler ademe gitmediler; Onun başka memleketin­e gidiyorlar.”

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye