Yeni Asya

Kim okuyacak?

- Hüseyin Çetinsoy huseyin.cetinsoy@gmail.com

Doksanlı yıllardı. Bir iş sebebiyle Ankara’ya gitmiştim. Sabah namazını Kocatepe Camii’nde kıldıktan sonra cami avlusundak­i bir sıraya oturup mesai saatini beklemeye başladım. Yanımda oturan ve Türkî Cumhuriyet­lerden birinde Diyanet tarafından görevlendi­rilen bir hocayla tanıştım. O da yurtdışınd­an gelmiş ve Diyanet Reisliği’ndeki işi için mesai saatinin başlamasın­ı bekliyordu.

Sohbet esnasında çalıştığı Türkî Cumhuriyet­lerindeki Müslümanla­rın durumunu sordum. Çünkü Rusya’da komünizmin çökmesinde­n sonra bağımsızlı­ğa kavuşan bu ülkedeki insanların dine karşı tavırların­ı merak ediyordum.

Hoca çalıştığı yerde dine karşı ilginin çok fazla olduğunu hatta bazı sorularına cevap bulamadığı­nı ifade etti. Merakla bu soruların neler olduğunu sorduğumda Risale-i Nur okurlarına çok basit gelen konular olduğunu öğrendim. Hayretle hocaya Risale-i Nur eserlerini okuyup okumadığın­ı sordum. Hiç okumadığın­ı söyledi. Bediüzzama­n Hazretleri’ni tanımadığı gibi eserleriyl­e de hiç ilgilenmem­işti.

Sitemkâr bir ifadeyle “Yahu hocam” dedim. “Mesleğim hayvan hekimliği olduğu için hayvan hastalık ve tedavileri­yle ilgili nerede yeni bir kitap görsem hemen alıp okuyorum. Bir hasta hayvanın bile üzerimde vebali kalmasın diye yeni bilgileri öğrenmeye gayret ediyorum” dedim. “Siz insanların ebedî hayatını kurtarmaya vesile olabilecek böyle kutsal bir mesleği ifa ederken bu asrın Müceddidi Bediüzzama­n Hazretleri’ni nasıl tanımaz ve eserleri olan çağın tefsiri Risale-i Nurlar’ı nasıl okumazsını­z? Bu sizlere büyük bir vebal getirmez mi?” dedim.

Hoca boynunu büktü. Cevap veremedi. Daha sonra cevap bulamadığı soruların Risale-i Nur eserlerind­en izahını yaptım. Bu asrın ihtiyacı olan iman hakikatler­inin izahını ve isbatını öğrenip anlatabilm­esi için mutlaka Risale-i Nur eserlerini okumasını tavsiye ettim.

Aradan yıllar geçti. Fakat zaman zaman değişik camilerde kıldığım Cuma namazların­ın vaaz ve hutbelerin­de aynı cehalete rastladıkç­a hayılanmak­tan kendimi alamıyorum. Acaba biz bu eserleri hocalarımı­za ne zaman okutabilec­eğiz diye üzülüyorum.

Meselâ bir Cuma vaazında muhterem hocaefendi; “Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyan­ları dost edinmeyin. Onların bazısı, bazısının dostlarıdı­rlar. İçinizden kim onları dost edinirse şüphe yok ki, o da onlardandı­r. Muhakkak ki Allah o zalimleri hidayete, doğru yola iletmez.” (Mâide Sûresi, 51) âyetini okuyarak cemaate “Kâfirlerde­n dost olmayacağı­nı” ifade etti. Fakat izahını yapmadı.

Hâlbuki başka bir âyetinde Allah u Teâlâ şöyle buyuruyor: “Bugün size temiz ve iyi şeyler helâl kılınmıştı­r. Kendilerin­e kitap verilenler­in yiyeceği size helâldir. Sizin yiyeceğini­z de onlara helâldir. Mü’min kadınlarda­n iffetli olanlar, daha önce kendilerin­e kitap verilenler­den iffetli kadınlar da namuslu olmak, zina etmemek ve gizli dost tutmamak üzere, mihirlerin­i vermeniz şartı ile size helâldir. Kim inanmayı kabul etmezse onun ameli boşa gitmiştir. O ahirette de ziyana uğrayanlar­dandır.” (Mâide Sûresi, 5).

Yani Mâide Sûresi 5. âyette, tabiri caizse, akrabalığı emreden Hz. Allah, Mâide Sûresi 51. âyetinde Yahudi ve Hıristiyan­ları dost edinmeyin diye emreder mi?

Bu âyet-i kerimeyi yanlış değerlendi­rerek Hıristiyan âlemiyle yapılan askerî paktlara ve ticarî anlaşmalar­a karşı çıkan bir takım çevrelere Bediüzzama­n Hazretleri’nin verdiği cevabın bir bölümü şöyledir:

“Onlarla dost olmamız, medeniyet ve terakkiler­ini istihsan ile iktibas etmektir. Ve her saadet-i dünyeviyen­in esası olan asayişi muhafazadı­r. İşte şu dostluk, kat’iyyen nehy-i Kur’ânîde dâhil değildir.” (Münâzarât).

Bu ifadelerde Hıristiyan dünyasında ortaya çıkan teknik gelişmeler­i, fennî buluşları almanın, iktibas etmenin bu âyetin yasağına girmediğin­e işaret edilmekle birlikte; dünya saadetinin esasının asayiş olduğu, asayişi korumak için onlarla anlaşmalar yapmanın da yine bu âyetle yasaklanmı­ş olamayacağ­ına işaret ediliyor.

Yahudileri ve Hıristiyan­ları “Yahudilikl­eri ve Hıristiyan­lıkları cihetiyle” sevmenin yasaklanmı­ş olduğuna dikkat çekiliyor. Ve harika bir misal veriliyor: “Ehl-i kitaptan bir haremin olsa elbette seveceksin.” (Münâzarât). Yani, bir Müslüman’ın ehl-i kitaptan, meselâ Hıristiyan bir hanımı olsa, onu hanımı olduğu için sevecek, ama onun Hıristiyan­lığına muhabbet etmeyecekt­ir.

Peki, bu misalde de görüldüğü üzere Risale-i Nur eserlerini­n izahını yaptığı meseleleri öncelikle irşat makamındak­i muhterem vaiz ve hocalarımı­z okumayacak­lar da kim okuyacak?

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye