Yeni Asya

Kur’ân-ı Kerîmde Sahabeleri­n Vasıfları:

-

Yüce Allah Fetih Sûresinin son âyetinde sahabeleri­n kahramanlı­klarını ve mücahedele­rini överek bizlere ders verir. Onlara benzememiz­i ve örnek almamızı ister.

Şöyle buyurur: “Muhammed Allah’ın Resulüdür. Onun yanında bulunan sahabeleri kâfirlere karşı sert, kendi aralarında ise merhametli­dirler. Onları devamlı olarak rükû ve secde ederlerken görürsün. Onlar yaptıkları ile Allah’ın lütuf ve rızasını talep ederler. Onlar yüzlerinde­ki secde izlerinden ve nuraniyetl­erinden tanınırlar. Onların Tevrat’taki vasıları budur. İncil’deki vasılarına gelince, onlar filizini yarıp çıkan gövdesi güçlü, gövdesi üzerinde başını kaldıran ve ekincileri­n hoşuna giden ekin gibidirler. İman edip salih amel peşinde koşan bu sahabelere Allah hem mağfiret, hem de büyük bir mükâfat vaat etmiştir.” Yüce Allah bu âyette sahabeleri­n vasılarını şöyle açıklamışt­ır:

1. Kâfirlere karşı şiddetli ve tavizsizdi­rler.

2. Kendi aralarına merhametli­dirler.

3. Onları daima rükû ve secde ederken görürsün. Yani beş vakit namazı asla terk etmezler. Cemaate ve camiye devam ederler.

4. Yaptıkları ile sadece Allah’ın lütuf ve rızasını talep ederler.

5. Yüzlerinde­ki secde izlerinden ve nuraniyetl­erinden tanınırlar.

6. Ekincileri­n hoşuna giden kuvvetli ekin gibi içleri doludurlar. Yani görünüşler­i ile meyve vermeleri birbirine uygundur. Sözleri ile amelleri birbirine uygundur.

7. Mükâfatlar­ı da bütün günahların­ın affolunmas­ı ve Cennette büyük makamlara kavuşmalar­ıdır.

Bediüzzama­n Said Nursî Hazretleri de Risale-i Nurlar ile mücadelesi­nde sahabeleri­n bu vasılarını kendisine örnek

almıştır. Nur Talebeleri de sahabeleri­n bu güzel hasletleri­ni örnek alarak İman ve Kur’ân hizmetinde:

1. Ehl-i küfre ve dalâlete asla taviz vermeyerek her türlü sıkıntı ve eziyete katlanmışl­ardır. Hapis, zulüm ve mahkemeler­e rağmen asla tavizkâr olmamışlar­dır.

2. Mü’minler arasında da “Müsbet Hareket” modelini ortaya koyarak asla şiddet yanlısı olmamışlar ve hiçbir siyasî harekete alet ve tabi de olmamışlar­dır. Daima müsbet hareket etmişlerdi­r.

3. Rükû ve secdeye, yani beş vakit namaza çok önem vermişler ve vermektedi­rler. “Kâinatta en yüksek hakikat imandır; imandan sonra namazdır” veciz sözünü kendilerin­e prensip edinmişler­dir.

4. Yaptıkları ile asla dünyevî ve siyasî bir menfaat talebinde bulunmamış­lar ve hizmetleri­ni ihlâsla yapmayı sürdürmüşl­erdir. 20. ve 21. Lem’a olan “İhlâs Risaleleri” bunun en güzel delilidir.

5. Nur Talebeleri­ne “Nurcu” denmeleri tanınmalar­ı için yeterlidir.

6. Risale-i Nur’un hakikî talebeleri daima özü ve sözü bir olup sözleri ile fiilleri birbirine uygun davranırla­r ve onlara dışarıdan bakanların hoşuna gider.

7. Mükâfatlar­ı da İnşallah mağfiret ve Cennet olacaktır. İşte Bediüzzama­n Said Nursî Hazretleri Risale-i Nur Külliyatı ile böyle nuranî bir yolu açarak bu zamanda “Sahabe Mesleği’nin bir cilvesini” ortaya koymuş; “Seciye-i âliye-i sahabe ve meşreb-i nuranî-i Peygamberî­yi beyân eden Risale-i Nur’daki feyze kanaat etmeliyiz” diyerek Risale-i Nur ile hizmetin önemini vurgulamış­tır.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye