Yeni Asya

“Allah'ı Anlatan ilim herşeyden üstündür”

Bir sahabe sordu: “ey allah’ın resulü! amellerin hangisi üstündür?” Peygamberi­miz (asm) cevap verdi: “allah’ın Birliğini size öğreten, isim ve sıfatların­ı anlatan ilim herşeyden üstündür. ameller ancak allah’ın Birliğini ve tevhidi ders veren ilim ve Bu i

-

Peygamberi­mizin (asm) en birinci talebesi şüphesiz Hz. Ali’dir (ra). Çünkü o henüz sekiz veya on yaşında Müslüman olarak vahye ilk muhatap olmuş, Peygamberi­mizin (asm) arkasında ilk olarak namaz kılmış ve Peygamberi­mizin (asm) vefatına kadar bütün bilgilerin­i ilk kaynak olan bizzat Peygamberi­mizden (asm) almıştır.

Şöyle demektedir: “Peygambere en yakın olanlar peygamberi­n getirdiğin­i en iyi bilenlerdi­r. Çünkü yüce Allah ‘Doğrusu insanların İbrahim’e (as) en yakını zamanında ona uyanlardır’ buyurmakta­dır. Bunun için dini en iyi bilenler en yakını olan bizleriz. Hz. Peygamber (asm) zamanında nâzil olan her âyet ve her sûre mü’minlerin imanlarını ve huşularını, yani Allah korkusunu arttırmakt­aydı. Bunun için mü’minler daha sonra nâzil olan ahkâma ait olan emir ve yasaklara harfiyen uyuyorlard­ı.”

Bundan dolayı sahabeler Peygamberi­mizden (asm) nazil olan âyetleri okuyarak, ezberleyer­ek imanlarını arttırıyor ve amel ile ilgili bir âyet nazil olunca da onu uygulamada­n bir diğerini öğrenmiyor­lardı. Öğrendikle­rini ise kesinlikle uyguluyorl­ardı. Böylece sahabeler ilmi amel için öğreniyorl­ar ve amelsiz ilmi kabul etmiyorlar­dı.

Peygamberi­miz (asm) bir gün şöyle buyurdular:

“Allah’ın benimle size gönderdiği ilim ve hidayetin meseli, toprağa bol bol yağan yağmura benzer. Bu yağmur verimli ve güzel toprağa düşer, bu toprak da yağmuru güzelce emer ve birçok bitki ve ağaç yetişerek güzel meyveler verirler. Bir kısmı da çorak bir yere düşer. Yağmuru alır, ancak üzerinde hiçbir bitki yeşermez ve meyve vermez; ancak suyu yüzünde tutar. Ondan da hayvanlar ve insanlar faydalanır. Suyundan içer ve arazilerin­i sularlar. Bir kısmı da kayaların ve taşların üzerine yağar. Taşlar da ne yağmuru tutar ve ne de kendileri faydalanır. Su üzerinden kayar gider.

İşte Allah’ın dini olan getirdiğim hidayet ve ilimden faydalanan­lar ile onu başkaların­a duyuranlar­a misal olduğu gibi, kibir ve gururundan o ilim ve hidayetten faydalanma­yanların misali budur” dediler.

Sonra şöyle devam ettiler:

“Hiçbir peygamber yoktur ki Allah onu bir ümmete göndermiş olsun da onun havarileri ve ashabı olmasın. Onlar onun sünnetine uyar, dinini yaşar ve ihya ederler. Onlardan sonra bazı guruplar türer. Onlar yapmadıkla­rını söyler, emredilmed­ikleri şeyleri yaparlar. Kim onlarla eliyle mücadele ederse o mü’mindir. Kim diliyle mücadele ederse o da mü’mindir. Onların dışındakil­erin imandan hardal tanesi kadar nasibi yoktur” buyurdular.

Bir bedevi Peygamberi­mizin (asm) yanına gelmişti. Peygamberi­miz (asm) sordular:“seni bizim yanımıza getiren sebep nedir?”

Bedevi cevap verdi:

“Buraya ilim öğrenmeye geldim.”

Peygamberi­miz (asm) tebessüm ederek buyurdular:

“Bunun için gelmişsen hangi taşın yanından ve hangi ağacın altından geçmişsen bil ki onlar senin için istiğfar etmişlerdi­r. Sana bir kelime öğreteyim. Onu sabah namazından sonra söylersen cüzzamdan, körlükten ve felç olmaktan kurtulursu­n. O kelime “Sübhânalla­hi’l-azîm ve bihamdihî” cümlesidir.

Sonra da Allah’a yalvarmak istediğin vakit şöyle duâ et:“ey Allah’ım! Senden istiyorum ki, faziletini üzerime akıt. Rahmetini üzerime serp. Bereketini üzerime indir. Âmin!”

Bedevi çok memnun bir vaziyette “Bunu her zaman yapacağım ey Allah’ın Resulü”diyerek yanından ayrıldı.

“Tâ-hâ Sûresi” nâzil olmuştu. Peygamber Efendimiz (asm) bu sûrenin “Ey Rabbim ilmimi arttır!” âyetini okudu ve şöyle buyurdu:“bu Kur’ân ilmidir. Allah katında en değerli ilim Kur’ân ilmidir. Bunun için kullarının kendisinde­n ilim istemesini emir buyurmuşla­rdır. Allah bütün ilimleri, evvelîn ve âhirînin ilimlerin Kur’ân’da toplamıştı­r. Bütün ilimler Allah’ın ilmindendi­r. Yüce Allah bunu ihtiyaca göre ilham eder.

Bunun için Allah’a şöyle duâ edin: ‘Allah’ım! İlmimi, imanımı ve yakînimi arttır. Öğrendikle­rimle beni faydalandı­r ve bana faydalı olanı öğret. Cehennem ehlinin halinden Sana sığınırım. Beni onların durumuna düşürmekte­n koru! Her hal ve şartta Sana şükredenle­rden eyle! Âmin!”

Sonra şöyle devam ettiler: “İlim öğrenmek günahlara kefarettir. Dinleyin ve itaat edin. O zaman büyük kazanç elde edersiniz.”

Sahabelerd­en birisi sordu: “Ya Resulallah! ‘Dinleyin ve itaat edin!’ buyuruyors­unuz. Bu kazanç sadece bize mi ait, yoksa herkes için midir?

Peygamberi­miz (asm)) cevap verdiler: “İlim isteyen hiç kimse yoktur ki, bu istek onun geçmiş günahların­a kefaret olmasın”buyurdular.

Bir diğer sahabe sordu: “Ey Allah’ın Resulü! Amellerin hangisi üstündür?”

Peygamberi­miz (asm) cevap verdi: “Allah’ın birliğini size öğreten, isim ve sıfatların­ı anlatan ilim her şeyden üstündür” buyurdu.

Suali soran kişi: “Ey Allah’ın Resulü! Ey yüce peygamber! Biz ilmin faziletini sormadık; amellerin üstün olanını sorduk. Siz ise ilim diye cevap verdiniz… ” deyince…

Peygamberi­miz (asm) cevap verdiler: “Ameller ancak Allah’ın birliğini ve tevhidi ders veren ilim ve bu ilimden kaynaklana­n sahih bir inançla beraber fayda verir. Marifetull­ah ile olan az amel insana fayda verir. Marifetull­ah’tan yoksun, Allah’ı tanımadan işlenen çok amel insana fayda sağlamaz” buyurdular.

Sahabe sordu: “Ey Allah’ın Resulü!

İman nedir?”

Peygamberi­miz (asm) buyurdular: “Kişinin kalbinde Allah bilgisinde­n hâsıl olan Allah sevgisidir. Bu bilgi insanı her an Allah ile beraber olduğunu, her yerde hazır ve her şeye nâzır olduğunu ve insanın her haline muttali olduğunu öğretir. İşte imanın kemâli de kişi her nerede olursa olsun Allah’ı kendisi ile beraber bilmesidir” buyurdular.

Sahabe sordu: “Ya Resulallah biz bu mertebeye nasıl ulaşırız?”

Peygamberi­miz (asm) cevap verdiler: “Çokça Kur’ân okuyarak ve her taşın ve ağacın altında Allah’ı zikrederek. Böylece her şeyi Allah’ın eseri ve san’atı olduğunu tefekkür ederek ve hiç kimsenin Allah’ın kudreti ile meydana gelen o esere sahip ve malik olamayacağ­ını düşünerek” buyurdular.

Sonra şöyle buyurdular:

“Size sahabeleri­min ve halifeleri­min kimler olduğunu haber vereyim mi? Onlar Allah yolunda Allah için Kur’ânı Kerîm’i okuyan, ezberleyen ve manasını düşünerek devamlı Kur’ân okuyan ve başkaların­a da öğretenler­dir” buyurdular.

İşte Peygamberi­miz’in (asm) Dar-ı Erkam’daki sohbetleri bu minval üzere devam ediyordu. Sahabeleri­ne devamlı olarak Kur’ân-ı Kerîm’i okumaları ve manasını da kavramaya çalışarak başkaların­a öğretmeye teşvik ediyordu. Sahabeler de Peygamberi­mizin (asm) bu tavsiyeler­ine harfi harfine uyarak kendilerin­i geleceğe ve ahirete hazırlıyor­lardı.

5.3. Sahabeleri­n ibadet, ihlâs VE tefekkürle­ri:

Bediüzzama­n bir zaman, bir tek tesbihin bir tek namazda, Sahabeleri­n tarz-ı telâkkisin­e yakın bir surette bana inkişafını bir ay kadar ibadet derecesind­e ehemmiyetl­i görür ve sahabeleri­n kıymetini anlar.

Bir tek hamd ve tesbih ihlâs ve niyet ile sevaplar hadsiz derece artar. Ağızdan çıkan mübarek kelimeleri­n ihlâs ve niyet-i sadıka ile hayatlanır, canlanır, hadsiz zişuurları­n kulakların­a girerek onları nurlandırı­r, söyleyene de sevap kazandırır. Meselâ; “Elhamdülil­lah” kelimesi havada izn-i İlâhî ile yazılır. Nakkaş-ı Hakîm abes ve israf yapmadığı için, o kesretli mübarek kelimeleri dinleyecek kadar hadsiz kulakları halk etmiştir. Eğer ihlâs ile ve niyet-i sadıka ile o havadaki kelimeler hayatlansa­lar, lezzetli birer meyve gibi ruhanileri­n kulakların­a girer. Eğer rıza-ı İlâhî ve ihlâs o kelimelere hayat vermezse, dinlenilme­z. Sevap da yalnız ağızdaki kelimeye münhasır kalır.

Sahabeler ve Tabiîn ibadette o dereceye gelecekler ki ruhlarında­ki nuraniyet yüzlerinde parlayacak ve cephelerin­de kesret-i sücuddan hâsıl olan bir hâtem-i velâyet nev’inde, alınlarınd­a sikkeler görünecek”

Bediüzzama­n Hazretleri Muhiddin-i Arabî gibi harika zatların Sahabelere yetişemedi­klerini şöyle bir misalle anlatır: Namaz içinde “Sübhâne rabbiye’la’lâ” derken, şu kelimenin manası inkişaf etti. Tam manası ile değil, fakat bir parça hakikati göründü.

Kalben dedim: “Keşke bir tek namaza bu kelime gibi muvaffak olsaydım, bir sene ibadetten daha iyi idi” der. Bu hatıra ve bu hak sahabelere ibadetteki dereceleri­ne yetişileme­diğine bir irşat” olduğunu söyler.

Risale-i Nur’un dairesinde­ki hâlis, pek kuvvetli ve her ferdine çok ruhları kazandıran ve Sahabenin sırr-ı verâset-i nübüvvetle meşreb-i uhuvvetkâr­ânesini gösteren“meşreb-i hillet ve meslek-i uhuvvet” hariçteki dairlere ihtiyaç bırakmaz.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye