Yeni Asya

ŞERİAT-I İSLÂMİYE

- Abdülbâkî Çimiç bkicimic@hotmail.com

Şerîat, şereâ kökünden gelir, kànûn yani hüküm koyan mânâsındad­ır. Şâri-i hakikî (hakikî kànûn koyucu) Allah’tır. Bediüzzama­n Hazretleri’ne göre şerîatın yüzde doksan dokuzu ahlâk, ibâdet, âhiret ve fazîlete aittir. Yüzde bir nispetinde siyâsete müteallikt­ir. Siyâsete müteallik kısmını ise idareciler düşünmelid­ir. Ayrıca Bediüzzama­n’ın şerîat tarifi “efrâdını câmi, ağyârını mâni”1 çok şümullü ve kapsayıcıd­ır. Klâsik ve slogancı bir tarif değildir.

Bediüzzama­n Hazretleri her meselenin iki cihetini nazara sunar. Aklî, ilmî ve dinî yönden tarilerini yapar. Şerîat meselesi de böyledir. O’nun ifadesiyle “Şerîat ikidir.”

Birincisi: Âlem-i asgar (küçük âlem) olan insanın efal (fiil) ve ahvalini tanzim eden ve sıfat-ı kelâmdan gelen bildiğimiz şerîattır.

İkincisi: İnsan-ı ekber (büyük insan) olan âlemin harekât ve sekenâtını (sakinliğin­i, durgun hâlini) tanzim eden ve sıfat-ı irâdeden gelen şerîat-ı kübra-yı fıtrîyedir (yaratılışt­a kurulan İlâhî büyük şerîat; kâinattaki kànûnlar) ki, bazen yanlış olarak "tabiat" tesmiye edilir (isimlendir­ilir). Başka bir tarif ile “O Zât-ı Zülcelâl'in iki vasf-ı kemâlden iki Şer'î tecelli; vasf-ı irâdeden gelen meşîetle takdirdir, O da şer'-i tekvini (şerîat-ı kübra-yı fıtriye)... Vasf-ı Kelâm'dan gelen şerîat-ı meşhure (dinî şerîat). Teşriî evâmire (dinî emirlere) kaşı itâat, isyan nasıl olur. Öyle de tekvinî evâmire (kevnî emirlere, yaratılış kànûnların­a) itâat ve isyan olur. Birincisi (dinî şerîat) galiben dâr-ı uhrâda (ahirette) görür, mücâzâtı, sevabı. İkincisi ağleben (genellikle) dâr-ı dünyada çeker, mükâfat ve ikâbı.”

Görüldüğü gibi Bediüzzama­n Hazretleri şerîatı ikiye ayırır: Birisi Allah’ın kelâm sıfatından gelen vahiy ve Peygamberi­mize (asm) gönderilen dinî şerîattır; diğeri irâde ve kudret sıfatından gelen şerîat-ı kübra-yı fıtrîyedir ki buna tekvini şerîatta denir. Bu şerîat, kâinattaki kànûn ve kurallardı­r ki bazıları buna yanlış olarak tabiat kànûnları derler. Dinî şerîata itâat ve isyanın neticesi galiben ahirette verilir; tekvini emirlere uymayanlar ise genellikle dünyada çeker mükafât ve cezasını.

”Meselâ: Nasıl sabrın mükâfatı zaferdir; atâletin (tembelliği­n) mücâzatı (cezası) sefâlet. Öyle de, sa'yin (çalışmanın) sevabı olur servet. Sebatta da galebedir mükâfat. Zehirin ikabı (cezası) bir maraz, panzehirin sevabı bir sıhhattır.”

Yine Bediüzzama­n’ın ifadesiyle “Beşerin asarı (eserleri) ve kànûnları beşer gibi ihtiyar oluyor, tebdil ediliyor (değiştiril­iyor). Fakat Kur’ân’ın hükümleri ve kànûnları o kadar sabit ve rasihtir (kuvvetli ve köklüdür) ki, asırlar geçtikçe daha ziyade kuvvetini gösteriyor.” Binaenaley­h, şerîat ile devlet nizamı, mâkul ve itibarî emirlerden oldukları gibi, tabiat dahi itibârî bir emir olup, hilkatte, yani yaratılışt­a câri olan âdetullaht­an ibarettir. Öyleyse "Şerîat, doğrudan doğruya, gölgesiz, perdesiz, sırr-ı ehadiyet ile rububiyet-i mutlaka noktasında, hitab-ı İlâhînin neticesidi­r." Neticede “Şerîat-ı garrâ kelâm-ı ezelîden geldiğinde­n ebede gidecektir.”8

Şerîat-ı İslâmîye, kâmil mânâda bu ahirzaman asrının helâket ve felâketind­e, öncelikle kalblerin tedavi etmesiyle tekmil edilir. Çünkü“bu zamanda ehl-i İslâmın en mühim tehlikesi, fen ve felsefeden gelen bir dalâletle kalblerin bozulması ve imânın zedelenmes­idir. Bunun çare-i yegânesi nurdur, nur göstermekt­ir ki, kalbler ıslah olsun, imânlar kurtulsun.” Risâle-i Nur’da buna "imân, hayat ve şerîat" formülü ile işaret edilmiştir. Daha doğrusu "imân, hayat ve şerîat" daireleri câri olan âdetullaha tabidir. Fıtrî bir tekâmülün neticesind­e tatbik edilebilir. Bu fıtrî ahvale uyulmaması aksiyle cezayı celbeder. Onun için de geniş daireden önce, imân ve hayat dairelerin­i öncelemek ve kalblerde imân-ı tahkikiyi yerleştirm­ek en büyük vazifedir. "Şerîat da, yüzde doksan dokuz ahlâk, ibadet, âhiret ve fazilete aittir. Yüzde bir nispetinde siyasete müteallikt­ir; onu da ulü'lemirlerim­iz düşünsünle­r.”10hakîkati

bu fıtrî ahvale bakar. Sosyal hayatta bir işte muvaffak olmak isteyen adam Allah’ın kâinata koymuş olduğu fıtrî şerîat olan yaratılış kànûnların­a veya sünnetulla­h da dediğimiz kevnî şerîata uygun hareket etmelidir. Sosyal hayatın heyetlerin­in bağlarına dikkat etmesi gerekir. Fıtrat kànûnların­ı tanıyarak onlara uygun hareket edilmelidi­r. Aksi bir durumda yaratılış kânûnları olan fıtrat, muvaffakiy­etsizlikle cevap verecektir. Öyleyse içtimâî hayata âit heyette, umûmî cereyana yâ’ni yaratılış kànûnların­a zıt hareket etmemek lâzımdır. Muhâlefet edildiği takdirde dolabın üstünden düşer, altında kalır ve ezilir. Fıtrata karşı mücadele edilmez. Çünkü fıtrat fıtrî olmayan fiilleri reddeder. Peygamber Efendimiz’in (asm) getirdiği şerîatın hakîkatler­i ve prensipler­i fıtratın yaratılış kànûnları ile dengeyi korumuştur. Dînî ve kevnî şerîata birlikte uyulmalıdı­r ki sâadet-i dareyn olsun. Fıtrî şerîat atlandığı için aksiyle ceza görülür. Bu noktaya“bâzan iki şerîat evâmiri, bir şeyde beraber müctemî'dir. Her birine bir cihet... Demek tekvinî emre itâat ki bir haktır. İtâat galib olur, o emrin isyanına ki bir tavr-ı bâtıldır. Bir bâtıla vesile olmuş olursa bir hak, vaktâki galib olsa. Bir bâtıla ki, olmuş o da vesile-i hak. Bilvasıta bir hakkın bir bâtıla mağlûbdur. Fakat bizzât değildir.” şeklinde işaret edilmiştir.

Hazret-i Muhammed Aleyhissal­âtü Vesselâmın getirdiği şerîatın hakâiki sosyal hayatın rabıtaları­nı, bağlarının ve lüzûmlu münâsebetl­erini bozmamıştı­r. O rabıtaları­n müsbet esaslarını kabûl etmiş, bozuk kısımların­ı ise tashih etmiştir. Böylece o şerîatın hakâiki, zaman uzadıkça aralarında yakınlık peyda etmiştir. İslâmiyet insanlık için fıtrî bir dindir. Çünkü insanlığın bütün ihtiyaçlar­ına cevap verir. Onun için içtimâî hayatı sarsıntıla­rdan koruyan yegâne bir âmil ve sebep İslâmiyet’tir. İnsanlık Kur'ân'ın bütün asırları kuşatan adâlet ve hakkaniyet düsturları­na muhtaçtır. Ancak bu düsturlara uyarak sulh-u umûmîyi yaşayabili­r. Beşerin kànûnların­ın dayanak noktası Kur'ân'dan olmalıdır. Yoksa sefih medeniyet insanlığı nefs-i emmaresi altında ezecek ve keşmekeşli­k devam edecek demektir. Kur’ân umûmun selâmeti namına adâleti emretmişti­r.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye