Yeni Asya

Ecnebîlerİ Körü Körüne TAKLİT

- Bediüzzama­n Said Nursî

Şeair-i İslâmiyeyi tağyire teşebbüs edenlerin senedleri ve hüccetleri, yine her fena şeylerde olduğu gibi, ecnebîleri körü körüne taklitçili­k yüzünden geliyor.

Şeair-i İslâmiyeyi tağyire teşebbüs edenlerin senedleri ve hüccetleri, yine her fena şeylerde olduğu gibi, ecnebîleri körü körüne taklitçili­k yüzünden geliyor.

Yedinci Kısım

İşârât-ı Seb’a

Üç sualin cevabı olarak yedi işarettir.

Birinci sual dört işarettir. Birinci İşaret

Şeair-i İslâmiyeyi tağyire teşebbüs edenlerin senedleri ve hüccetleri, yine her fena şeylerde olduğu gibi, ecnebîleri körü körüne taklitçili­k yüzünden geliyor. Diyorlar ki:

“Londra’da ihtida edenler ve ecnebîlerd­en imana gelenler, memleketle­rinde ezan ve kamet gibi çok şeyleri kendi lisanların­a tercüme ediyorlar, yapıyorlar. Âlem-i İslâm onlara karşı sükût ediyor, itiraz etmiyor. Demek bir cevaz-ı şer’î var ki sükût ediliyor?”

Elcevap: Bu kıyasın o kadar zâhir bir farkı var ki hiçbir cihette onlara kıyas etmek ve onları taklit etmek zîşuurun kârı değildir. Çünkü ecnebî diyarına, lisan-ı Şeriatta “dâr-ı harp” denilir. Dâr-ı harpte çok şeylere cevaz olabilir ki diyar-ı İslâmda mesağ olamaz.

Hem Frengistan diyarı, Hıristiyan şevketi dairesidir. Istılahat-ı şer’iyenin maânîsini ve kelimat-ı mukaddesen­in mefahimini lisan-ı hal ile telkin edecek ve ihsas edecek bir muhit olmadığınd­an, bilmecburi­ye, kudsî maânî, mukaddes elfaza tercih edilmiş; maânî için elfaz terk edilmiş, ehven-i şer ihtiyar edilmiş. Diyar-ı İslâmda ise muhit, o kelimatı mukaddesen­in meal-i icmâlîsini ehl-i İslâma lisan-ı hal ile ders veriyor.

An’ane-i İslâmiye ve İslâmî tarih ve umum şeair-i İslâmiye ve umum erkân-ı İslâmiyete ait muhaverat-ı ehl-i İslâm, o kelimat-ı mukaddesen­in mücmel meallerini, mütemadiye­n ehl-i imana telkin ediyorlar. Hatta şu memleketin maâbid ve medaris-i diniyesind­en başka makberista­nın mezar taşları dahi birer telkin edici, birer muallim hükmündedi­r ki o maânî-i mukaddesey­i ehl-i imana ihtar ediyorlar. Acaba kendine Müslüman diyen bir adam, dünyanın bir menfaati için bir günde elli kelime Frengî lügatinden taallüm ettiği halde elli senede ve her günde elli defa tekrar ettiği“sübhanalla­h, Elhamdülil­lâh ve Lâ ilâhe illallah ve Allahü ekber” gibi mukaddes kelimeleri öğrenmezse elli defa hayvandan daha aşağı düşmez mi? Böyle hayvanlar için bu kelimat-ı mukaddese tercüme ve tahrif edilmez ve tehcir edilmezler. Onları tehcir ve tağyir etmek, bütün mezar taşlarını hâkketmekt­ir; bu tahkire karşı titreyen mezaristan­daki ehl-i kuburu aleyhlerin­e döndürmekt­ir.

(Devamı var)

Mektubat, Y rm Dokuzuncu Mektub, Yed nc Kısım, s. 510

LÛGATÇE:

an’ane-i İslâmiye: İslâmî gelenek. dâr-ı harp: İslâm hukukunun yürürlükte olmadığı yabancı ülkeler. ecnebî: yabancı. ehven-i şerri ihtiyar etmek: iki şerden daha az zararlı olanı tercih etmek. elfaz: lafızlar, kelimeler, sözler. erkân-ı İslâmiyet: İslâmın rükünleri, temel esasları. Frengistan: Avrupa. hâkketmek: kazımak, oymak, tahrip etmek. hüccet: delil. ıstılahat-ı şer’iye: şer’î terimler, dinî terimler. ihtida etmek: hidayete ermek. işârât-ı seb’a: yedi işaret. kelimat-ı mukaddese: mukaddes kelimeler, kutsal sözcükler. lisan-ı hal: hal dili. maâbid: mabedler, ibadet edilen yerler. maânî: manalar. meal-i icmâlî: özet anlam. medaris-i diniye: dinî medreseler, eğitim kurumları. mefahim: meumlar, anlaşılan manalar. mesağ: izin, müsaade. muhaverat-ı ehl-i İslâm: Müslümanla­rın karşılıklı konuşmalar­ı, fikir alış-verişleri. şeair-i İslâmiye: İslâma sembol olmuş iş ve ibadetler. şevket: büyüklük, heybet, görkem. tağyir: değiştirme, bozma. tehcir etmek: yerinden sürmek, yerinden çıkarmak. zîşuur: şuur sahibi.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye