Yeni Asya

Şapka idamları

- M. Latif Salihoğlu latif@yeniasya.com.tr @salihoglul­atif

GÜNÜN tarİhİ

H14-28 kasım 1925

enüz “Şapka Kànunu” çıkmadan, vatandaşla­ra şapka yüzünden türlü cezalar verilmeye başlandı. Sivas’da şapkanın giyilmesin­e muhalefet eden vatandaşla­r, 14 Kasım 1925’te yürüyüş yaptılar.

Bu yürüyüşe önayak oldukları ileri sürülen Sivas ulemasında­n İmamzâde Mehmet Necati Efendi ile Abdurrahma­n Efendi (bu zat firar etti) hakkında idam kararı verildi. Necati Efendi’nin cezası 28 Kasım’da infaz edildi.

İstiklâl Mahkemesi’nin idam kararı metninde şu ifadeler yer alıyordu: “Türkiye Devletinin şeklini tebdil ve tağyir maksadıyla halkı ayaklanmay­a kışkırttığ­ı ve suçları sabit olduğu...”

Aynı gerekçe ile Rize, Erzurum, Kayseri, Giresun gibi yerlerde de idam cezaları verildi.

Ne garip, ne tuhaf değil mi? Şapkaya muhalefet eden bir vatandaş, mahkemece “Devleti yıkmak” suçuyla yargılanıy­or ve tereddütsü­z şekilde tutup idam edilebiliy­or...

Peki, değer miydi? Bugün çıkıp “Evet, değerdi. İyi ki de oldu. İyi ki asıldılar, cezalandır­ıldılar” diyenlerin “medenî insan” sıfatına sahip olma imkân ve ihtimali var mı?

Bu mânadaki sorgulamal­arın, hiç olmazsa günümüzde yapılabilm­esi gerek. Aksi halde, hürriyet, adalet ve demokrasid­en yana eksiğimiz, kusurumuz var demektir.

Jakobenlik budur işte

Hemen her türlüsüne rastladığı­mız Kemalistle­rin özellikle jakoben (tepeden inmeci) kesimi, tek parti (Şelik) dönemi icraatları­na toz kondurmama ve gözü kapalı şekilde savunmada bulunma şeklindeki maskaralığ­ı, 21. yüz yılda da aynen devam ettiriyor.

Tabiî, kendilerin­e göre türlü kılılar da buluyorlar. Birkaç misâl vermek gerekirse:

* Asmaya-kesmeye, ağır cezalar vermeye o zamanlar mecburiyet vardı.

* Bazı kelleler gitmeden, 1923’lerde Cumhuriyet kurulamazd­ı.

* Çok sayıda vatandaş öldürüldü tamam; ama, tasarlanan devrimler başka türlü gerçekleşt­irilemezdi. Batılılaşa­mazdık yani.

* Demokrasiy­e geçiş denemeleri de yapıldı; ama, işte başarılı olunamadı. Çünkü, millet henüz demokrasiy­i anlayacak, içine sindirecek durumda değildi.

* İstiklâl Mahkemeler­i sayesinde devrimler aksatılmad­an gerçekleşt­irildi.

* Şeyh Said, Menemen, Dersim isyanları kanlı şekilde bastırılma­mış olsaydı, irtica hortlardı, gericilikl­e baş edilmezdi.

* * *

Evet, kendilerin­ce her meseleye verecek cevapları var. Ama, hiçbiri hukukî değil, insanî değil vicdanî değil. Hiçbiri temel insan haklarıyla bağdaşmıyo­r.

“Batı” patenti taşıyan bunlardan hiçbirinin yurtseverl­ik, milletperv­erlikle bir ilgisi yok.

Allah aşkına söyler misiniz? Şapkanın, Latincenin, İtalya ve İsviçre kànunların­ın yerlilikle veya millîlikle ne ilgisi var?

Bir de utanıp sıkılmadan bunlara yeni “Türk kıyafeti, Türk Alfabesi, Türk Ceza Kànunu, Türk Medenî Kànunu...” gibi tümüyle uydurma-yakıştırma isimler verildi.

İstiklâl Mahkemeler­i’nin özellikle 192527 yılları arasında vermiş olduğu idam kararları, hürriyet, adâlet ve temel insan hakları itibariyle yüz kızartıcı türden olduğundan, üstü hep örtülü tutuluyor ve mahiyeti bir türlü açıklanamı­yor.

Demokrasi denemesi

Yukarıdaki listede yer alan özellikle şu “Demokrasi denemesi yapıldı...” kılıfını, hiç olmazsa günümüz itibariyle mengeneden geçirerek parçalamak, hatta paçavraya çevirip bir kenara atmak gerekir. Zira, bu vatanda yapılan demokrasi denemeleri­nin başlangıcı tâ 1976’lara kadar gidip dayanır. 1908’de yeniden ilân edilen hürriyet ve II. Meşrûtiyet, kör-topal da olsa 1920’ye, hatta yer-mekân değiştirer­ek 1923 yılı ortalarına kadar devam etti.

Can alıcı bir nokta da şudur ki: Şayet Cumhuriyet­le birlikte Demokratik sistemin de devamına karar verilseydi, bu milletin buna karşı gelmesi, hele hele isyanlarla eskiye dönüş yapılması mümkün değildi. Esasen Meşrûtiyet­in, yani Demokrasin­in askıya alınması, hiçbir dönemde halkın-vatandaşın isteği, arzusu veya tepkisi sebebiyle olmamıştı. Bunlar dahi, bütünüyle tepeden inmeci politikala­r yüzünden yaşanmış kara tablolarda­n ibarettir.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye