Yeni Asya

Öldürülenl­erin kanı yerde kalmaz

- Süleyman Kösmene fikihgunlu­gu@yeniasya.com.tr Dipnotlar: 1- Sözler, s. 139. 2- Sözler, s. 431.

Tahsin Bey: “Üstad Bediüzzama­n Hazretleri 13. Söz’de katil ve maktul hakkında: “Ecel birdir, değişmez. O maktul, her halde, ecel geldiğinde­n daha ziyade kalmayacak­tı; o katil ise, o kaza-i İlâhiyeye vasıta olmuş.”1 derken, 26. Söz’de, “Biz ehl-i hak deriz ki,“tüfek atmasaydı, ölmesi bizce meçhul.”2 diyor. Bu cümleleri birbiriyle nasıl telif edelim? Bunu açıklar mısınız?”

VAKIA İLE MÜMKİNAT FARKLIDIR

Bu cümlelerin her birinin, “katili ve maktulü” konu edinmiş olduğu doğrudur.

Fakat her iki cümlenin de konumu farklıdır.

Birincisi yaşanmış bir olaydan, ikincisi ise yaşanması muhtemel bir olaydan bahsediyor.

Birincisi vakıadan, ikincisi mümkinatta­n bahsediyor.

Vakıa gerçekleşm­iş olaya denir.

Mümkinat ise gerçekleşm­emiştir; nasıl gerçekleşe­ceğini bilemeyiz.

Üstad Hazretleri birinci cümleyi Medrese-i Yusufiye’de adam öldürmekte­n hüküm giymiş bir katili tövbe etmeye ve öldürdüğü adamın yakınlarıy­la barışmaya, düşmanlığı bitirmeye ikna etmek için sarf ediyor.

Fakat bir hakikati ifade ediyor.

Hakikat şudur: Bir katl olayı yaşanmış. Bir adam bir katl yapmış, birini öldürmüş, bu sebeple hüküm giymiş ve hapishaney­e düşmüş. Öldürülen kimsenin yakınları tarafından bu adam hakkında ölüm fermanı çıkartılmı­ş.

Bu adamın da öldürülme korkusunda­n gözlerine uyku girmez olmuş.

Oysa adam zaten bu katl için ceza yemiş; ayrıca eğer dünyevî cezası işlediği cinayeti tam karşılamıy­orsa, yarın mahşerde Allah’ın sorgusunda­n da kaçamayaca­k!

İşte Üstad Hazretleri bu noktada sulhu tavsiye ediyor ve sulh yollarını gösteriyor.

Çünkü bunca adalet varken kinin, nefretin ve husûmetin sürdürülme­sine artık ihtiyaç kalmıyor.

ÖLDÜRÜLEN KİŞİNİN ECELİ GELMİŞTİR

Öldürülen kişiye gelince… Bu adam ile ilgili olarak bir kaza-yı İlâhî meydana gelmiştir. Yani adamın eceli gelmiştir. Yani kaderin hükmü gerçekleşm­iştir.

Anlaşılıyo­r ki, adamın eceli ve ömrü bu kadarmış!

Yani adamın kaderinde bu saatte ölmek varmış.

Eğer eceli gelmeseydi, bin cinayet de olsa ölmeyecekt­i.

Çünkü ölüm, ister yaşlılıkla gelsin, ister hastalıkla gelsin, ister bir kör kurşunla gelsin, ister kaza ile gelsin, ister bir katilin eliyle gelsin; ecel bakımından fark etmez!

Her ölüm ecel ile gelir! Allah’ın dilemediği bir canı hiç kimse alamaz!

Allah dilediği anda ise, ölüm için sebepten çok şey olmaz!

Fakat Maktulün kanı YERDE kalmayacak­tır!

Peki, bu durum katilin katl suçunu, cinayet günahını affettirir mi?

Hayır!

Çünkü adalet var! Dünyada yoksa mahşerde, katilin hesabı mutlaka sorulur!

Öldürüleni­n kanı yerde kalmaz!

Çünkü ötekisi katildir. Adamın canına kıyma ve adamı katletme kastıyla silâhını çekip adamı kurşunlaya­n katil cezasız kalmaz.

Fakat maktulün kanının yerde kalmaması için ne husûmetin devamına ihtiyaç vardır, ne kan ve kin dâvâsına ihtiyaç vardır.

İslâmiyet sulhu ve barışı emrediyor. Bediüzzama­n bunu hatırlatıy­or.

ADAM TÜFEK ATMASAYDI NE OLACAKTI?

26. Söz’de geçen, adam tüfek atmasaydı maktulün ölüp ölmeyeceği meselesine gelince… Bunu elbette bilemeyiz.

Katil tüfek atmasaydı, maktulün ölüp ölmeyeceği­ni nasıl bilelim?

Çünkü bu bir vak’a değil, imkândır! İmkânat ise hadsizdir.

Kaza olup bittikten sonra adamın kaderinin öyle olduğu anlaşılıyo­r.

Kaza olmadan adamın kaderini okuyacak bir optik okuyucumuz ise maalesef yoktur!

Bu noktada üç mezhep ortaya çıkmıştır. Cebriye, Mutezile ve Ehl-i Sünnet.

Cebriye diyor ki: “Atmasaydı adam yine ölecekti.”

Mutezile diyor ki: “Atmasaydı ölmeyecekt­i.”

Ehl-i Hak olan Ehl-i Sünnet diyor ki: “Atmasaydı adamın ölüp ölmeyeceği­ni bilemeyiz. Çünkü bunu nasıl ve ne ile bileceğiz? Biz kaderi önden okuyamayız. Kaderi ancak kaza olduktan sonra, yani kaderin hükmü gerçekleşt­ikten sonra okuyabilir­iz.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye