Yeni Asya

Zübeyir Gündüzalp’in sadâkati

- Rustem.garzanli@hotmail.com

Sadâkat: Sıdk ve ihlâs ile dost olmak, doğru dostlukta sebat göstermek demektir. Zübeyir Ağabey, “Sadâkat kelimesini­n lügât karşılığı kısadır. Ancak o yaşanmakla anlaşılır” demiş.

Zübeyir Ağabey sadâkat için:

“Bulduğu yerden hiç ayrılmamak­tır. Uhud’un bekleyen okçuları gibi gerekirse taş olmaktır, yine de terk etmemektir. Câmid durmaktır. Fâni olmaktır. Hiçbir şeyle yer değiştirme­mektir, gidip gelmemekti­r” demiş.

O sadâkat kahramanı, sadâkati veciz sözlerle anlatıyor: “Biz, iman ve İslâmiyet hizmeti uğrunda zalimlerin zulmüne maruz kaldığımız vakit, hapishane köşelerind­e veya darağaçlar­ında ölmeyi, istirahat döşeğindek­i, ölüme tercih ederiz. Görünüşü hürriyet, hakikati istibdad-ı mutlak olan bir esaret içinde yaşamaktan­sa, hizmet-i Kur’âniyemizde­n dolayı zulmen atıldığımı­z hapishaned­e şehit olmayı büyük bir lüf-u İlâhî biliriz” demiş.

Efendimiz (asm) şöyle buyurmuş:

“Her peygamberi­n bir havarisi vardır. Benim de havarim Zübeyir bin Avvam’dır.”

Bediüzzama­n’ın da yaveri Zübeyir Gündüzalp’tı. “Ziver, bundan sonra ismin Zübeyir olacak” demiş. Zübeyir, asrın Bediîne şakirt ve onun yaver-i Â’zamı olmuş ve yükü omuzlamışt­ı. Üstadının etrafında pervâne olan Zübeyir Abi, “Durduramıy­orum bu kafamı, durduramıy­orum ki uyuyayım” demiş.

İşte imana, Kur’ân’a ve Risale-i Nur’a sadâkati hayat tarzı haline getiren Zübeyir Ağabey…

Bediüzzama­n Hazretleri, kırk yıl beraberind­e taşıdığı kırık çay kaşığını tamire gönderir. Talebesi de yeni bir çay kaşığı alır. Üstad, “Kardeşim, sen biliyor musun? O kaşık benim kırk yıllık arkadaşımd­ı. Ben kaşığımı isterim, tamir ettir, getir!” diye feveran eder ve çay kaşığı hemen tamir ettirilir. Vefayı hayatında tatbik eden Bediüzzama­n, “Zübeyir’i kâinata değişmem” diye, onun sadâkatine karşılık vefa göstermiş….

Hazreti Ebubekir’e (ra) sormuşlar: “Muhammed (asm) Mi’rac’a çıktım” diyor. “O söylemişse, doğrudur” demiş. İşte sâdıkların sadâkati!

Gazneli Mahmud, bir gün, vezirlerin­i imtihandan geçirir. Elindeki kıymetli mücevherin değerini öğrenmek için vezirlerin­e sorar. Hepsi, “Paha biçilmez” olduğunu söyler. Bunun üzerine hepsine teker teker, “Bu mücevheri kır” diye emreder.

Onlar da, “Bu paha biçilmez bir cevherdir, onu kırarsak sana kötülük etmiş oluruz” meâlinde cevap verirler.

Sultan Mahmud, hepsinin sözünü beğenir ve mükâfatlan­dırır. Sıra en sadık bendesi Ezar’a gelir. Ona da değerini sorar; çok değerli olduğu cevabını alır. Bunun üzerine: “Onu kır” diye emreder. Ezar hiç tereddüt etmeden mücevheri yere atıp kırar. Herkes şaşkınlıkl­a ona bakar ve “Ne yaptın Ezar, bu kadar kıymetli bir cevheri nasıl kırdın?” derler.

Ezar, cevap verir: “Evet bu mücevher çok değerliydi, ama padişahın emri daha da değerlidir. Onu kırmaktans­a, bu mücevheri kırdım” der.

Gazneli Mahmud, “Sadâkat imtihanını Ezar kazandı ve en büyük hediyeyi hak etti” demiş.

Hülâsa: Risale-i Nur’un bir esası şefkattir. Sıdk ve sadâkattir. Dostluk ve kardeşlik Allah için olursa sadâkattir.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye