Dünyamıza inen eşsiz müjde
Dünyaya nur Geldi
Bu gün Rebiülevvel ayının 12. Gecesi, yani Mevlid Kandili. Yani Peygamber Efendimiz’in (asm) dünyaya teşrilerinin sene-i devriyesi.
Peygamber Efendimiz’in (asm) Allah’tan alıp bize getirdiği Nur ile dünyanın şekli değişmiştir. İnsan ve bütün kâinatın hakikî mahiyetleri o Nur ile aydınlanmıştır.
Bediüzzaman Hazretleri’nin ifadesiyle, Hazret-i Muhammed’in (asm) getirdiği Nur ile görünmüştür ki; şu kâinatın mevcudatı Allah’ın isimlerini okutan birer İlâhî mektup, birer vazifeli memur, bekaya mazhar birer kıymettar ve manidar mevcutturlar. Eğer o Nur olmasa idi, varlıklar tamamıyla mutlak fenaya mahkûm, kıymetsiz, manasız, faydasız, abes, karma karışık ve tesadüf oyuncağı mahiyetinde evham karanlıkları içinde kalacaktı.
İşte bu sırdandır ki, akıl sahibi bütün insanlar Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın duâsına “Âmin!” demektedirler. Yerlerden göklere kadar bütün varlıklar O’nun (asm) nuruyla iftihâr etmektedirler.1
Tavus Kuşu Misali…
Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın beşerî hayatı ile, Allah’ın lütfu ile yükselen mânevî şahsiyetini, tavus kuşunun yumurtası ile göklerde uçan tâvus kuşu arasında kurduğu bir nisbet ile açıklayan Bediüzzaman Hazretleri; Tâvus kuşu gibi güzel bir kuşun yumurtadan çıkıp olgunlaştığını, semâlarda uçmaya başladığını; güzelliği ile şöhret kazandıktan sonra, birisi çıkıp da yerde kalan yumurtasının kabuğu içerisinde o kuşun güzelliğini ararsa haksızlık yapmış olacağını söyler. Kezâ, Peygamber Efendimizin (asm) tarihlerce kaydedilen hayatının da bir çekirdekten ibâret ve beşeriyet şartları içerisinde geçtiğini, uzaktan yüzeysel bir nazarla O’nun (asm) hayatına bakan bir adamın, O’nun (asm) mânevî kişiliğinin değerini anlayamayacağını belirtir.
Fakat O’nun (asm) beşerî hayatına ve görünen hallerine ince bir kışır ve nâzik bir kabuk nazarıyla bakıldığı takdirde, o kışır içerisinden iki âlemin güneşinin ve Tûbâ ağacı gibi Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın, feyz-i İlâhî ile sulanmış, fazl-ı Rabbânî ile tekâmül etmiş olan hakîkî çehresinin çıktığının görüleceğini kaydeder. Said Nursî, bir zerrenin ışığa kaynaklık edemeyeceğini, ancak o zerrenin mânâ-yı harfî ile gökteki güneşin ışığına mazhar olabileceğini; binâenaleyh Peygamber Efendimizin de (asm) Rahmân-ı Rahîm’in tecellîlerine eşsiz bir şekilde mazhar bulunduğunu beyan eder.2
Bu rahmet Müjdecisini (asm) Tanımalıyız
Böyle bir rahmet müjdecisini, böyle bir rahmet habercisini, böyle bir rahmet Peygamberini (asm) insanlığın doğru tanıması, doğru okuması ve doğru kavraması bir zorunluluktur. Artık yaşlı dünyanın yanlışlığa ve dalâlete tahammülü yoktur. Bu peygamber Son Peygamberdir (asm).
Hazret-i Muhammed (asm) doğduğu gece, kâinat ve kâinatın her bir zerresi görülmemiş bir sevince gark oldu. Karanlıklar bir anda Nurla yırtıldı, doğudan batıya her yer Nurla doldu. Putlar devrildi. Tapılan ateşler söndü, kutsanan göller kurudu. İran’da Kisrâ’nın sarayının on dört sütunu çatır çatır yıkıldı. Gökten bir yıldız doğdu ve yıldızlar salkım saçak yere doğru eğildiler.
O an, kâinâta şân ve şeref veren Kâinâtın Efendisi (asm) ve dünyanın ve Ahiretin Güneşi Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü vesselâm dünyaya teşrif buyurdu.
Bu Gece Mevlid Kandili
Peygamber Efendimiz’e (asm) bîatımızı yenilemeli, O’nu (asm) salât ve selâmlarla çok anmalıyız. “De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız, Bana uyun ki, Allah da sizi sevsin.”3 Âyeti gereğince Peygamber Efendimizin (asm) sünnetine göre yaşama azmimizi ve aşkımızı canlı tutmalı, yaptığımız duâ ve zikirlerle, ömrümüzün son nefesine kadar yaşama niyetinde olduğumuz Sünnet-i Seniyye ile hem Allah’ın rızasına, hem de Resûlullah’ın (asm) şefaatine mazhar olmaya azm etmeliyiz.
Bu vesileyle; Rahmet Peygamberi Hazret-i Muhammed’in (asm) mevlidini tebrik eder, Rabb-i Rahîm’in O’na (asm) indirdiği yüksek nurun ve rahmetin ışığıyla kalplerimizi ve bütün insanlığı kuşatmasını, Rabb-i Rahîm’den niyaz ederim.