KÂİNAT Ağacinin en MÜKEMMEL MEYVESİ
Melek, cin ve beşerin seyyidi olan zat (asm), şu kâinat ağacının en münevver ve mükemmel meyvesi ve rahmet-i İlâhiyenin timsali ve muhabbet-i Rabbaniyenin misali ve hakkın en münevver bürhanıdır.
Altıncı Esas:
Hem o, melek, cin ve beşerin seyyidi olan zat, şu kâinat ağacının en münevver ve mükemmel meyvesi ve rahmet-i İlâhiyenin timsali ve muhabbet-i Rabbaniyenin misali ve hakkın en münevver bürhanı ve hakikatin en parlak siracı ve tılsım-ı kâinatın miftahı ve muamma-i hilkatin keşşafı ve hikmet-i âlemin şârihi ve saltanat-ı İlâhiyenin dellâlı ve mehasin-i sanatı Rabbaniyenin vassâfı; ve camiiyet-i istidad cihetiyle, o zat mevcudattaki kemâlâtın en mükemmel enmuzecidir. Öyle ise, o zatın şu evsafı ve şahsiyet-i maneviyesi işaret eder, belki gösterir ki o zat kâinatın ille-i gaiyesidir. Yani “O zata şu kâinatın Hâlıkı bakmış, kâinatı halk etmiştir. Eğer onu icad etmeseydi, kâinatı dahi icad etmezdi”denilebilir. Evet, cin ve inse getirdiği hakaik-ı Kur’âniye ve envar-ı imaniye ve zatında görünen ahlâk-ı âliye ve kemâlât-ı samiye, şu hakikate şahid-i kàtıdır.
Yedinci Esas:
Hem o bürhan-ı hak ve sirac-ı hakikat, öyle bir din ve Şeriat göstermiştir ki iki cihanın saadetini temin edecek desâtiri câmi’dir. Ve câmi’ olmakla beraber, kâinatın hakaikını ve vezaifini ve Hâlık-ı Kâinat’ın esmasını ve sıfâtını, kemâl-i hakkaniyetle beyan etmiştir.
İşte o İslâmiyet ve Şeriat, öyle bir tarzda muhit ve mükemmeldir ve öyle bir surette kâinatı kendiyle beraber tarif eder ki; onun mahiyetine dikkat eden elbette anlar ki o din, bu güzel kâinatı yapan Zatın, o kâinatı kendiyle beraber tarif edecek bir beyannamesidir ve bir tarifesidir. Nasıl ki bir sarayın ustası, o saraya münasip bir tarife yapar, kendini vasılarıyla göstermek için bir tarife kaleme alır; öyle de din ve Şeriat-ı Muhammediyede (asm) öyle bir ihata, bir ulviyet, bir hakkaniyet görünüyor ki kâinatı halk ve tedbir edenin kaleminden çıktığını gösterir. Ve o kâinatı güzelce tanzim eden kim ise, şu dini güzelce tanzim eden yine Odur. Evet, o nizam-ı ekmel, elbette bu nazm-ı ecmeli ister.
Mektubat, 19. Mektub, s. 232
LÛGATÇE:
bürhan: delil. camiiyet-i istidad: kabiliyetin kapsamlı oluşu. desâtir: düsturlar, prensipler. enmuzeç: numune, örnek, model. ille-i gaiye: asıl sebep, asıl gaye ve netice. kemâlât-ı samiye: yüksek faziletler ve mükemmellikler.
keşşaf: keşfeden, sırları çözen, gizli manaları ortaya çıkaran. mehasin-i sanat-ı Rabbaniye: her şeyi yaratan, sevk ve idare eden Allah’a ait sanatlardaki güzellikler. miah: anahtar. muamma-i hilkat: yaratılıştaki sır ve gizlilikler. muhabbet-i Rabbaniye: Allah’ın sevgisi. münevver: nurlu. nazm-ı ecmel: en güzel tertip, en güzel söz, diziliş (Kur’ân, Şeriat). nizam-ı ekmel: mükemmel ve kusursuz düzen. sirac: lamba, meş’ale, ışık. şârih: şerh eden, açıklayan, izah eden. tılsım-ı kâinat: kâinatın tılsımı, sırrı, şifresi. timsal: örnek, simge. vassâf: vasılandıran, bir şeyin vasılarını, özelliklerini bildiren.
Melek, cin ve beşerin seyyidi olan zat (asm), şu kâinat ağacının en münevver ve mükemmel meyvesi ve rahmeti İlâhiyenin timsali ve muhabbet-i Rabbaniyenin misali ve hakkın en münevver bürhanıdır.