HUKUK GÜVENLİĞİ OLMAYINCA
Türkiye’yi idare edenler ekseriyetle zor ve kalıcı olan işler yerine, kolay ve geçici olanları tercih ediyor. Ekonomide böyle olduğu gibi sosyal ve siyasî konularda da bu böyle.
Adaletin tecellisi noktasında benzer sıkıntılar var. İdareciler sadece kanun hazırlayarak problemlerin çözüleceğini düşünüyor. Ancak herkes bilir ki kanunlar iyi bile olsa, doğru uygulanmadığında dertlere çare olmaz. Nitekim 2004’teki Türk Ceza Hukuku reformunu hazırlayanlar arasında yer alan İstanbul Üniversitesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Adem Sözüer de bu gerçeği dile getirmiş. “Sorun kanunlarda değil, uygulamada” diyen Prof. Dr. Adem Sözüer, “Tck’nın yeni bir reforma ihtiyacı var mı?” sorusuna şöyle cevap vermiş:
“(2004’deki reform) Bütün toplum kesimlerinin katıldığı bir reformdu bu. O zaman AB sürecindeki birçok ülkenin yaptığından çok daha kapsamlı bir reform. Sorun şurada: Uygulayabildik mi? Bu reformun en büyük talihsizliklerinden biri özel yetkili mahkemelerde paralel yapının kumpas dâvâlarıdır. (...) Devamında çok büyük sarsıntı; 15 Temmuz kanlı darbe girişimi geldi. (...) Ancak burada da şöyle bir sorun ortaya çıktı: Toplumun ve devletin geçirdiği büyük travmalar sonrası ortaya konan bazı tepkiler hem aşırıya kaçıyor, hem de hukukla pek uyuşmayan tepkiler. Bunların başında da aşırı tutuklamalar -ki bu bizim eski bir hastalığımız. (...) Ancak aradan 10 yıl geçti, bu zihniyet sürüyor.” (Konuşan: İpek Özbey, Hürriyet, 19 Kasım 2018)
Cezaların sürekli arttırılmasının da adaletin tecellisine hizmet etmeyeceğine dikkat çeken Prof. Dr. Sözüer, bunu da şöyle izah etmiş: “Sürekli cezaları arttırıyoruz. Uyuşturucuyla ilgili cezaları 2014’te epeyce arttırdık. Uyuşturucu kullanıcıları için tedavi öngörürken, bundan da nerdeyse vazgeçtik. Şimdi 2018’e geldik, ne oldu, uyuşturucu suçlarının arttığı söyleniyor. Demek suçları önlemek için cezaları arttırmak yanlışmış. (...) Gördüğünüz gibi kanunları ve reformu tam olarak uygulayıp, sonuçları beklemek yerine sorunları arttıran yeni kanunlar yapıyoruz.”
‘Kolay yol’ olan kanun hazırlamanın tek başına çare olmadığına da işaret eden Prof. Dr. Sözüer, “(Bu) Maliyeti olmayan bir politika. Meclis’te bir kanun kabul edildiği zaman iş bitiyor. Bunun maliyeti sonradan ortaya çıkıyor halbuki… Toplumda meydana gelen bir olay veya bir kızgınlık üzerine, toplumu sakinleştirmek için ‘Cezaları arttırıyoruz’ demek kolay bir yol. Bütün dünyada politikacılar bunu yapıyor” şeklinde konuşmuş.
Sürekli af çıkarmanın mahzurları da şöyle sıralanmış: “Sürekli af çıkardığınızda ülkede adalete ve hukuka güven azalır. Bir ülkede hukuka güvenin azalmasından daha büyük bir maliyet olur mu? Hukuk güvenliği olmayan ülkede kim yaşamak ister? Ekonomik alanda kimse yatırım yapmaz, beyin göçü artar. Sürekli olarak cezaları ölçüsüz arttırma, ardından aflar, üstüne kimi keyfi gözaltı ve tutuklamalar, hukuk güvenliğini sarsar.”
Türkiye’yi idare edenlerin bu tesbitlere itiraz etmesi mümkün mü? Onlar da meselenin derin olduğunu ve sadece kanun hazırlamanın problemleri çözmeye yetmeyeceğini bilirler. Ayrıca cezaların arttırılmasının çare olmadığını da bilirler. Bilirler, ama yine de “Yakında idam geri gelecek” derler.
Ve daha da dikkat çeken, kendilerine inananları da bulurlar. Peki, bile bile milletin yanıltılmasına ne ad verilir? Gerçekleri görelim: Adalet mülkün temelidir. Bu temeli sağlam tutmak için birlikte çalışalım...