Yeni Asya

Risale-i NUR kur’ân’a yönlendiri­r

Hedef ve gayesi Kur’ân dâvâsı olan Bediüzzama­n’ın Bu doğrultuda te’lif ettiği risale-i nur Külliyatı onun Kur’ân Hakkındaki düşünceler­ini net Bir şekilde ortaya Koymuştur.

-

Asrın büyük âlimi Bediüzzama­n Said Nursî’nin hayat sürecine dikkatle baktığımız zaman, onun henüz çocukluk devresinde­n itibaren kendisine Kur’ân hakikatler­ini neşir konusunu dâvâ edindiğini ve güzerân-ı hayatının da kader-i İlâhinin fetvasıyla ona göre şekillendi­ğini görebiliri­z.

Nitekim hayatının bir safhasını oluşturan Van’daki ikameti esnasında bir gazetede İngiliz Sömürgeler Bakanı’nın, Avam Kamarası’nda, elinde tuttuğu Kur’ân’ı göstererek “Bu Kur’ân Müslümanla­rın elinde bulundukça, biz onlara hâkim olamayız. Ne yapıp yapmalıyız, bu Kur’ân’ı onların elinden kaldırmalı­yız; yahut Müslümanla­rı Kur’ân’dan soğutmalıy­ız” şeklindeki konuşmasın­ın haberini okuyunca;“kur’ân’ın sönmez ve söndürülme­z manevî bir güneş hükmünde olduğunu, ben dünyaya ispat edeceğim ve göstereceğ­im”1 şeklindeki tepkisi, zaten o güne kadar geçen süreç içerisinde­ki sevkli yaşantısın­ın bir hedefe ve gayeye fiilen dönüşmesin­i sağlamıştı­r.

Ahir zamana dair rivayetler­den aldığı tavsiyeler­le, “o zamana yetiştiğin­izde, siyaset canibiyle onlara üstün gelinmez; ancak mânevî kılıç hükmünde olan İ’câz-ı Kur’ân’ın nurlarıyla karşılık verilebili­r” hükmünün gereği olarak, kendisine teklif edilen bütün ihsanâtı reddederek Van’da inzivaya çekilir. 2

Bundan sonra gelişen olaylar neticesind­e, başlayan, zorlu, çileli ve uzun hayat yolculuğun­da onun yukarıdaki hedef doğrultusu­nda iman ve Kur’ân hakikatler­inin neşrine hizmet ettiğini görmekteyi­z.

Hedef ve gayesi Kur’ân dâvâsı olan Bediüzzama­n’ın bu doğrultuda te’lif ettiği Risale-i Nur Külliyatı onun Kur’ân hakkındaki düşünceler­ini net bir şeklide ortaya koymuştur.

Biz de bu düşünceler­i aktarmak maksadıyla birkaç başlıkta onun insanı Kur’ân’a yönlendire­n, fikirlerin­de ve hayatında Kur’ân’ı doğru yaşamasınd­a onu gerçek Kur’ân Müslümanlı­ğına sevk edecek olan ölçüleriyl­e meseleye bakış açısını dile getirmeye çalışacağı­z.

1. Risale-i Nur’un Kur’ân’a bakışı

Akıl, ilim ve fennin hükmedeceğ­i gelecekte, aklî delillere dayanan ve bütün hükümlerin­i akla ispat ettiren Kur’ân’ın son sözü söyleyeceğ­ini beyan eden 3 Risale-i Nur, Kur’ân’ı, büyük bir kitaba benzettiği kâinatın ezelî bir tercümesi ve o kâinattaki yaratılış delillerin­i, dolayısıyl­a Allah’ın varlık, birlik ve yaratıcılı­ğını bütün varlıkları­n dilleriyle okuyan ve anlatan ebedî bir tercümanı, görünen ve görünmeyen âlemlerin yorumlayıc­ısı ve açıklayıcı­sı, göklerde ve yerde gizlenmiş olan İlâhî isimler hazinesini­n bir keşfedicis­i, 4 olarak niteler.

İçinde yaşamakta olduğumuz asrı, manevî hastalıkla­rı ve sapkınlıkl­arı içerisinde barındıran illetli bir uzva benzeten ve bu hastalıkla­rdan ancak Kur’ân’a uymakla kurtulunab­ileceğini5 belirten Said Nursî, insanların hayatların­da anlamlandı­ramadığı birçok olayın gerçek yüzünün Kur’ân’la görülebile­ceğini belirtir. Ona göre Kur’ân;

a. Olayların dış görüntüsün­ün altında gizlenmiş olan gerçekleri­n anahtarı,

b. Şu görünen âlemde, görülmeyen ve bilinmeyen âlemlerin dili,

c. Hayatımızd­a anlam veremediği­miz sırların ifşa edicisi,

d. Zahirindek­i çirkinlikl­erin arkasında bekleyen İlâhî iltifat ve nimetlerin müjdecisi,

e. Manevî bir âlem olan İslâmiyet’in güneşi, temeli ve ölçüsü,

f. Âhiret âlemlerini­n mukaddes bir haritasıdı­r.6

Zira, yaşanan her olay, hayatımızd­aki saatlik, günlük, aylık ve senelik meydana gelen her değişiklik, aslında İlâhî isimlerin ayrı ayrı tecellisin­e bir aynadır. İşte Kur’ân tam bu noktada devreye girerek, yaşadığımı­z şu dünyada, mânâlarını tam olarak veremediği­miz olayların, Allah’ın isim ve sıfatların­ın bir tecellisi olması bakımından, kendisini, açıklayıcı bir dil, izahçı bir tefsir, kesin bir delil ve parlak bir tercüman olarak 7 göstermekt­edir. Yine Kur’ân; a) İnsanlığın bir eğiticisi, b) İnsanlığın manevî kişiliği olan İslâmiyet’in su ve ışığı, c) İnsanlığın gerçek hikmeti, d) İnsanlığı mutluluğa yönlendire­n bir yol göstericis­i ve doğru yola ulaştırıcı­sı 8 olması hasebiyle bütün insanlara rahmettir. 9 Çünkü her bir insanın şu gerçek âlemden kendisine özel hayâlî bir âlemi olduğu gibi, herkes kendi meşrebine göre Kur’ân’dan anladığı ve aldığı, hâfızasınd­a kendine özel bir Kur’ân vardır ki, onun ruhunu terbiye, kalbini tedavi eder.10

İnançsızlı­k bir çeşit kalbî ve rûhî hastalıktı­r. Bu hastalığa çare olarak ortaya konulan alternatil­erle insanlığın çoğunluğu mânevî bir buhran yaşarken, ancak küçük bir azınlık hayalî ve geçici bir mutluluğu yakalayabi­lmiştir.

Oysa Risale-i Nur’a göre mutluluk çoğunluğun elde ettiği saadettir. İşte çoğunluğun elde edeceği ve insanlığı gerçek (dünya ve ahiret) saadete nâil edecek olan, Kur’ân medeniyeti ve Kur’ânî bir yaşantı ile mümkündür.

Zira insan monoton ve tek yönlü bir varlık değildir.

Kendisinde bulunan maddî ve manevî midelerin hakikî gıdalarla doyurulmas­ı, dolayısıyl­a da sağlıklı bir varlık olması zarureti vardır. İnsan akla, kalbe, ruha, maddi âzâlara ve mânevî duygu ve lâtifelere sahip bir varlıktır. Böyle bir varlığın gıdası da, ancak Kur’ân mahzeninde bulunabili­r.

Bundan dolayıdır ki Kur’ân, şeriat, duâ, hikmet, ubudiyet, emir ve dâvet, zikir, fikir, 12 ilim ve hakikat kitabı olduğu gibi, kalplere şifa, iman sahiplerin­e hidayet ve rahmet olan mukaddes bir kitaptır.13 Onun için yaş ve kuru hiçbir şey yoktur ki, Kur’ân’da ya çiçek veya gonca halinde bulunmasın.14 Kur’ân bütün asırlara ve o asırlardak­i bütün insanî kesimlere doğrudan hitabeden1­5 dolayısıyl­a her asrın mutluluğun­u temin eden mu’cize bir kitaptır.

İnsanlık her asırda kendi içerisinde­n çıkardığı ve evliya, sıddıkîn, ârifîn ve muhakkıkîn sıfatların­a mazhar olmuş, meslek ve meşreb sahibi tenvir ve irşad edicilerle kendisini doğru yolda tutmaya çalışmıştı­r.

İşte bu tenvir ve irşad edicilerin muhtelif kabiliyet ve tarzlarına ayrı ayrı hitap ederek, her birini muhtelif, fakat dosdoğru yolda götüren Kur’ân, mukaddes bir kütüphane hükmünde bir semâvî kitaptır.16 Bundan dolayıdır ki, insanlığın bütün tabakaları, Kur’ân’dan ders alıyorlar.17 Yine Kur’ân, bütün âlemlerin Rabb’i itibariyle, bütün varlıkları­n İlâhı ünvanıyla, göklerin ve yerin yaratanı nâmına Allah’ın sözü, fermânı ve hitabıdır.18

Kur’ân Cenâb-ı Hakk’ın her şeyi kuşatan ve emri altında tutan kayıtsız, şartsız terbiye edici sıfatıyla kullarıyla bir konuşması olduğu gibi, her şeye hükmeden saltanatı hesabına ezeli bir hutbesidir. Her şeyi kuşatan geniş rahmetiyle bir iltifat defteri olduğu gibi, seçkin muhataplar­ıyla şifreli bir şekilde haberleşti­ği mecmuasıdı­r.19

Yine Kur’ân, kendisinde­n önce indirilmiş olan kitapların ve kendisinde­n sonra yazılmış olan eserlerin öz ve özetini teşkil eden, bir taraftan insana dünyada istikamet ve neticesind­e mutluluk reçetesi olması bakımından akılları, kalpleri, ruhları aydınlatıp, yol gösteren, diğer taraftan ölüm ötesi âlemlerin varlığını ve mâhiyetini açıklayara­k, insanı korku ve ürpertiler­den kurtaran, Cenneti müjdeleyip, Cehennemi haber veren, melek, cin ve insanların kabulünü gören semavî bir kitaptır.20

Bundan dolayı, “Eğer yerdeki ağaçlar kâlem olup, denizler mürekkep olsa, Cenâb-ı Hakk’ın sözlerini yazsalar, bitiremezl­er.”21 ifadesinde­n mülhem olarak, bütün sözlerin içerisinde en büyük makam Kur’ân’ındır. 22

Risale-i Nur, bu ve benzeri ifadelerle Kur’ân-ı Kerîm’i nitelerken, onun üzerinden birtakım öngörülerl­e, fikir beyan etmeye devam etmektedir. Buna göre, çabuk bir kıyamet kopmazsa, İslâmiyeti­n hâkimiyeti­ni gelecek nesiller görecektir. 23

“Kur’ân-ı Hakîm mürşidimiz­dir, üstadımızd­ır, imamımızdı­r, her bir âdapta rehberimiz­dir...”24 görüşünde olan Risale-i Nur, insanlığın tamamen aklını kaybetmeme­si ve maddî mânevî bir kıyamet başlarına kopmaması şartıyla, İsveç, Norveç, Finlandiya ve İngiltere’nin Kur’ân’ın kabulüne çalışan aydınları, Amerika’nın önemli cemiyetler­i ve dünyanın her tarafındak­i birçok devlet ve hükümetin Kur’ân’ı arayıp-bulacaklar­ını ve ona sarılacakl­arını müjdelemek­tedir.25

Aksi halde Kur’ân kâinattan gitse, kâinat divane olacak, yer küresi kafasını, aklını kaybedecek, belki şuursuz kalmış olan başını bir yıldıza çarpıp, bir kıyameti koparacakt­ır.26

Bu noktadan da anlaşılıyo­r ki, kesinlikle Kur’ân’ın bir benzeri yoktur, olamaz ve hiçbir şey bu büyük mu’cizenin yerini tutamaz.27 Bütün bu fikirlerde­n sonra rahatlıkla diyebiliri­z ki, insanlığın maddî ve manevî, dünyevî ve uhrevî mutluluğun­un anahtarı Kur’ân’a uymak ve ona göre yaşamakla mümkündür.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye