Cennette yaş, kabirde azap ve boşanma hakkı üzerine
Burdur’dan Ahmet Gökçen: “1- Cennette aileakraba hayatı olacak mı? Herkesin 33 yaşında olacağı söyleniyor, dede-baba-oğul aynı yaşta mı olacak? 2- Kabir azabı var mıdır? 3İslâm’da boşanma hakkı erkektedir deniliyor. Kadına niçin boşanma hakkı verilmemiştir?”
CENNETTE YAŞ MESELESİ
Kıyamette babalar, anneler, dedeler, nineler, dedelerin dedeleri, ninelerin nineleri genç nesiller ile hepsi genç yaşta yaşıt ve akran olarak yeniden yaratılacaklar. Vaad-i İlâhî öyledir. Ve Cennette aynen dünyadaki gibi aile ve akraba hayatı devam edecektir.
Cennette insanlık zincirinin birbirine yakın yaşta ve akran olması yeniden yaratılışın getirdiği bir lütf-u İlâhîdir. Gençlik herkesin en has hakkıdır. Aksi olsaydı, yani eskiden yaratılanlar sırf onlara dede veya nine densin diye daha yaşlı yaratılsaydı, onlar için haksızlık olurdu. Bu insan hukukuna uygun düşmezdi.
Bu sebeple meselâ dedem, dedemin dedesi, onun dedesi… ila ahir benimle aynı yaşta olacaktır. Çünkü orası Cennet’tir.
Ve ben onlara dede diyeceğim.
Bunda ne sakınca var?
Dünyada bulunan babalık, annelik, amcalık, dayılık, teyzelik, halalık, dedelik, ninelik gibi vasılar ve değerler Cennette de aynen baki kalacaktır. Ama Cennet tenasül yeri olmadığı için bu vasılar ve değerler sırf birer –tabir caiz ise- anı değer, teberrük değer, itibari değer olarak kalacaktır. Bu vasılar ve değerler birer imtiyaz değer olmayacaktır.
Belki torun dedesinden, evlât atasından daha yüksek bir mevki alabilecektir. Fakat bu yükseklik tevazu içinde olacak, evlât atasına karşı kibirli olmayacak, yukarıdan bakmayacaktır.
KABİR AZABI VAR MIDIR?
Kabirde hayat vardır ve haktır. Kabirde hayat varsa, bu dünya hayatından bağımsız ve ilgisiz bir hayat değildir. Ehl-i azap ise azapkârâne, ehli saadet ise mesudane bir hayat, kabre girenleri beklemektedir. Nitekim Peygamber Efendimiz (asm); “Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçe veya Cehennem çukurlarından bir çukurdur.” buyurmuştur.
Kabir azabı hak edenler için vardır ve haktır. Kabir azabıyla ilgili bilgilerin kaynağı genelde hadis-i şeriler olmakla beraber, bu meseleyi Kur’ân’da geçmediğini söylemek doğru değildir.
İşte âyetler:
“Onları siz değil; ancak Biz biliriz! Kendilerini iki defa azab edeceğiz. Onlar sonra da büyük bir azaba uğratılırlar.”2 âyetinde geçen iki azaptan birisi dünya azabı ise, diğeri İmam-ı Azam’a göre kabir azabıdır.
“O gün ne tuzakları onlara bir fayda verir, ne de bir yardım görürler! O zâlimler için şüphesiz bundan başka da azap vardır; fakat onların çoğu bilmezler.”3 âyetindeki“başka azab”da İmam-ı Azam’a göre kabir azabına işaret etmektedir.
- Bedir Savaşı’ndan sonra müşriklerin yerde serili bulunan cesetlerine karşı Peygamber Efendimiz (asm): “Nasıl? Rabb’inizin vaad ettiği azabı buldunuz mu?” diye hitap buyurdu.
Hazret-i Ömer (ra) sordu:
“Yâ Resûlallah! Bu ölü cîfelere mi hitap ediyorsunuz?”
Allah Resûlü (asm):
“Evet! Bunlar sizden daha fazla işitir. Fakat cevap veremezler!” buyurdu.
Bediüzzaman Hazretleri de, kabrin ehl-i dalâlet ve tuğyan için vahşet ve unutulmuşluk içinde zindan gibi sıkıntılı ve bir ejderha karnı gibi dar bir mezara açılan bir kapı olduğunu kaydeder. Yine Bediüzzaman, genelde gençlikte yaşanan gayr-i meşrû hayatın kabir azabı ile neticelendiğini bildirir.
BOŞAMA HAKKI
İslâm’da boşama hakkı evlilik sorumluluğu erkeğe verildiği için erkeğindir. Fakat eğer kadın da almak isterse bunu başta nikâh esnasında veya sonradan konuşursa, kocası kadına da boşama hakkı verebilir. Bu durumda kadın da boşama yapmaya yetkili olur.
Fakat boşama hakkına sahip olmak bir marifet değildir. Marifet evliliği zor günlerde sürdürebilmektir. Günümüzde insanlar çok fevrileşmiştir. Bir celsede, bir ağızda boşama yapmak doğru değildir. Barış sürecini atlamamak lâzım. Kadının hukukunun zayi olmaması ve evlilik hukukunun sürdürülebilirliği için boşama işini mahkemeler marifetiyle yapmak akl-ı selime ve hukuka en uygun olanıdır.