Cihad-ı Ekber ilânı; sonun başlangıcı-1
GÜNÜN TARİHİ
A23 KASIM 1914
dına sonradan “Cihad-ı Ekber Fetvası” denilen 23 Kasım 1914 tarihli resmî hüviyet taşıyan bir savaş metni neşredildi. Bu konuya biz de bu vesileyle girmiş bulunduğumuzu hatırlatarak başlıyoruz.
***
Birinci Dünya Savaşı’na girişimize dair bu yazı serisi içinde, ağırlıklı olarak maddî tarih nazarında yaşanan gelişmeler ve zahirde görünen sebepler üzerinde durmaya çalıştık. Muhtelif kaynaklı bilgiler gibi tahliller de haliyle bu çerçevede yoğunluk kazandı.
Esasen, umuma hitap noktasında konunun işleyişi öyle olmak, öyle gitmek durumunda.
Bunu peşinen vurgulamakla beraber, her meselede olduğu gibi bu konunun da bir mânevî bir boyutu ve bir kaderî hikmet ciheti olduğunu hatırlatıp öyle devam etmek istiyoruz. Şöyle ki: On Sekinci Lemâ’da da genişçe tahlili yapıldığı gibi, bir Hadis-i Nebevî’de meâlen şöyle buyruluyor: Ümmetim istikamet üzere giderse, ona bir gün var. Gitmezse, ona yarım gün var.
Yorumlar şöyle: Burada “bir gün”den kasıt, bin yıl demektir. Dolayısıyla “yarım gün” de beş yüz seneye tekabül ediyor.
Resûl-i Ekrem (asm), İslâmiyetin istikametle hakimiyet müddetine işaret ediyor. Buna göre, o istikametli hakimiyetin ilk beş yüz senesi Araplar ve özellikle Abbasiler eliyle sağlanmış. (Fetret zamanları hesap dışı tutulmuş.) Bin yıllık müddetin diğer beş yüz senesini de Türkler ve bilhassa Osmanlılar sağlamış görünüyor. (Burada da fetret dönemleri yine hariç tutulmuş durumda.)
İşte söz konusu Hadis-i Şerifin mânasından anlaşıldığı üzere, devlet ve saltanat şeklindeki hakimiyet, Osmanlı Saltanatı’nın son bulmasıyla sona ermiş oluyor. Bu maddî hakimiyetin ardından, manevî hakimiyet devresi başlıyor ki, Üstad Bediüzzaman, bu noktayı aynı kısma (28. Mektup) derc etmiş olduğu şu yorumuyla izah ediyor: “Eski Harb-i Umumîden evvel ve evâilinde (1914), bir vakıa-i sâdıkada görüyorum ki, Ararat Dağı denilen meşhur Ağrı Dağı’nın altındayım. Birden o dağ müthiş infilâk etti. Dağlar gibi parçaları dünyanın her tarafına dağıttı . ... O hâlette iken, baktım mühim bir zat bana âmirâne diyor ki: İ’câz-ı Kur’ân’ı beyan et! Uyandım, anladım ki, bir büyük infilâk olacak. O infilâk ve inkılâptan sonra, Kur’ân etrafındaki surlar kırılacak. Doğrudan doğruya Kur’ân kendi kendini müdafaa edecek. Ve Kur’ân’a hücum edilecek; i’câzı onun çelik bir zırhı olacak.”
İşte, burada işaret edilen kritik tarihin başlangıcı, Osmanlı’nın Birinci Dünya Harbi’ne girmesidir ve özellikle bu yöndeki “Cihad-ı Ekber” mânasında bir fetvâ metninin 23 Kasım 1914 tarihinde İslâm âlemine yönelik olarak bütün dünyaya ilân edilmesidir.
Hadis-i Şeriften alınması gereken ders ise, maddî cihetten hakimiyet sağlamaya çalışmaktan ziyade, fikrî ve mânevî cihetiyle dünya çapında ve insaniyet âleminde Kurân’ı ve İslâmı hakim kılmaya çalışmak olmalı.
***
Gariptir ki, dünyadaki bütün Müslümanları harekete geçirmeyi hedeleyen bu Cihad İlânı, İslâm âleminde pek mâkes bulmaz.
Merkezî hükümet, büyük çapta yalnız kalır. Zira, İngilizler Osmanlı’yı çökertme yönündeki her türlü planı önceden hazırlamış ve kademeli şekilde devreye sokmuş durumda.
Bunlardan biri, ilk fırsatta Hicaz Demiryolu’nu tahrip etmesi ve daha cihad ilânından evvel (21 Kasım) Basra’yı işgale kalkışarak burayı Osmanlı’dan koparmasıdır.