Ankara’nın anlamsız AİHM tepkisi
Bilindiği gibi, son yıllarda Ab’nin Türkiye İlerleme raporlarında “demokrasi standartlarının uluslararası hukuka uygun geliştirilmesi, temel hak ve özgürlüklerle insan hakları ve hürriyetleri” ikazlarına Ankara’dan hep Ab’yi suçlayan karşıt söylemlerle tepki verildi.
Ab’nin basın özgürlüğü, insan hakları, bağımsız ve tarafsız yargının gereğine dair müsbet mesajlarına karşı“diyalog zemini” hep tepelendi. Türkiye’yi Ab’den koparmaya çalışan AB içindeki “Türkiye karşıtları”nın provokasyonlarına karşı “içteki AB karşıtları”nın tahrikiyle AB ile ilişkiler “Türkiye’nin Ab’den dev adımlarla uzaklaştığı” vartasına düşürüldü.
Avrupa Komisyonu’nun, Nisan ayında “demokratik standartlarla uyumlu olmayan OHAL’IN en kısa sürede sonlandırılması” çağrısı, bizzat Cumhurbaşkanı’nın “yok hükmündedir”diye reddi ve ilgili bakanlarla iktidar sözcülerinin agresif söylemleri mukabele gördü.
Ab’nin 15 Temmuz hâdisesiyle ve terörle hiçbir ilgileri olmadığı halde OHAL Khk’leriyle yüz binlerce kişinin tutuklanıp ihrâcı furyası, “Meclis’in yasama işlevinin kısıtlanması”, “muhalif grupların barışçı toplantılarının yasaklanması” ile “yargının işleyişinde ciddî gerilemeler ve yargı bağımsızlığının artık güvence altında olmadığı”eleştirilerine de tepki gösterildi.
Yeniden “ab Karşıtlığı” mı?
Seçim ve referandum sath-ı maillerinde,türkiye’nin ekonomik ilişkilerinde birinci sırada yer alan, üç milyon vatandaşın yaşadığı Ab’nin lokomotifi Almanya ve birçok AB ülkesi ile krizler tetiklenip alevlendirildi. “Ey AB!”, “Ey Almanya!” çıkışlarıyla yeni krizler ateşlenip alevlendirildi.
Ancak özellikle ABD eksenindeki politikaların başta Suriye olmak üzere bölgesel ilişkiler ekseninde ve diğer alanlarda tıkanmasıyla ve bilhassa ağır ekonomik krizle girilen sıkıntılı süreçte, Cumhurbaşkanı’nın Almanya ziyareti ile gündeme gelen ekonomik ilişkileri geliştirme, teknoloji ve dijital dönüşümde işbirliği, AB ülkeleri ile ekonomik ilişkilerin yanısıra siyasî ilişkilerin tekrar canlandırılmasını gündeme getirdi.
Bu durum, “AB ile diyalog fırsatı” olarak değerlendirildi. Lâkin AİHM’IN Demirtaş kararına en üst düzeyde çekilen restler, bütün bu olumlu gelişme ve kazanımları yeniden hebâ ediyor.
“Bunun adı özgürlük arayışı değil düpedüz terörperestliktir, terörist seviciliktir”suçlamasıyla “Bizi bağlamaz, biz karşı hamlemizi yapar, işi bitiririz” çıkışıyla yeniden “AB karşıtı söylemler”in sıralanması AKP iktidarında Ankara’nın AB perspektifinin gerçek yüzünü bir defa daha açığa çıkarıyor.
“aihm’in Bağlayıcılığı”nı KABUL etmiş
Hukukçular, AİHM’NIN, tutukluluğun “hukuki” olmayıp “siyasi” olduğu tesbitiyle, “özgürlük ve güvenlik hakkı”, “makul bir süre içinde yargılanma ya da yargılama süresince serbest bırakılma hakkı”ile“serbest seçim hakkı”nın ihlâl edildiğine hükmederek tahliyesini istemesinin sözkonusu iddialar için “aklamak” anlamına gelmediğini belirtiyorlar.
AİHM’IN “yargılama”yı değil, “yargılamadan içeride tutmanın özgürlük ihlâli olduğunu ve tutuksuz yargılanmasının gerektiğini”bildirdiğine dikkat çekiyorlar.
Bu hususta ceza hukukçusu Adem Sözüer’in “Kararda, ‘Demirtaş’ın yaptığının özgürlük kapsamında olduğu’denmiyor. Denilen, tutuklamanın gerekçesinin olmaması, ikincisi tutukluluğunun uzun sürmesi. Demirtaş, Anayasa Mahkemesi’ne de başvurdu. Onlar da uzun bekletti. Kararda, ‘Tutuklama uzun olduğu için seçime giremedi. Bu nedenle de seçilme hakkını elinden aldınız’ deniyor. Burası önemli. AİHM, ‘Siz, bu tutuklamayı seçime girmemesi için yaptınız’ diyor kararda. Demirtaş’ın sözlerinin içeriğine girmiyor. AİHM, ‘Sen tutuklamayı kendi yasalarındaki kurallara uygun yapmadın, kendi yasalarına bile uymadın’ diyor. Seçime girememesi nedeniyle seçilme hakkını kaybettiği söyleniyor”sözleri AİHM kararının özünü özetliyor.
Ankara, “bizi bağlamaz” diyor; ama Avrupa Konseyi’nin bir üyesi olarak AİHM ve AİHS sözleşmesine imza atmış, “temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası anlaşmaları kanun hükmünde kabul edip, “bağlayıcı olduğu”nu Anayasa ile taahhüt etmiş...