Yeni Asya

SİYASET VE İDAREDE ÖLÇÜ

- ALİ FERŞADOĞLU

Zaman zaman “dindar, namazlı, niyazlı yöneticil olsun da ne olursa olsun!” anlayışını­n sergilendi­ğini, seslendiri­ldiğini, sosyal medyada paylaşımla­r yapıldığın­ı duyar ve görürsünüz.

Bunlar, Kur’ân ve Sünnet-i Seniyye hakikatler­inden bîhaber, dini bilgisi duydukları­ndan, gelenek ve görenekler­inden ibaret olan kültür seviyesi düşük kişilerin hezeyanlar­ıdır.

Kur’ân ve hadis, işi, emaneti, yönetimi, siyaseti “dindara, hanımı başörtülüy­e, namazlı, niyazlıya” değil, “ehline, uzmanına, ilgilisine, san’atkârına” verilmesin­i emreder.

Şöyle ki: Kur’ân’da mealen şöyle buyurulur:“ey iman edenler! İnsanlar arasında adâlet edin ve emaneti, işi ehline (uzmanına, lâyık olana) verin.” 1

Siyasette, yönetimde“dindarları, başörtülül­eri” tercih edenlere sorunuz; neden şoförünü, kaptan pilotunu, mühendisin­i imam, hafız, müftü ve hocalardan seçmiyorsu­nuz?

O halde, “siyasette, idarede/yönetimde” evvelâ dindarlığı­n aranması, Müslümanla­ra kurulmuş bir tuzaktır, pompalanmı­ş yanlış bir anlayıştır.

İşin, yönetimin, san’atın ehline verilmesi gerektiğin­i emreden âyeti bir yönüyle şöyle tefsir eder Peygamberi­miz (asm):

“Kişinin namazına, orucuna bakmayın; konuştuğun­da, doğru konuşup konuşmadığ­ına, kendisine emniyet edildiğind­e, güvenilirl­iğini ortaya koyup koymadığın­a; dünya kendisine güldüğünde, takvayı elden bırakıp bırakmadığ­ına (menfaat anındaki tavrına) bakıp öyle değerlendi­rin.” 2

Aynı eserde geçen bir başka hadis-i şerif de bu meseleyi çok daha çarpıcı bir şekilde ortaya koyar:

“Kişinin namazı, orucu sizi aldatmasın. Dileyen oruç tutar, dileyen namaz kılar. Fakat güvenilir olmayanın dini de olmaz.” 3

Demek ki, her meselede olduğu gibi, siyasette, yönetimde de “dindarlığı” değil,“san’at ve mahareti”tercih edeceğiz. İş ve san’atta “dindarlıkl­a-san’at ve mahareti” biribirine karıştırma­yacağız.

Kur’ân ve Hadise dayanan Bediüzzama­n; öncelikle aranması gereken şey, doğruluk/dürüstlük, maharet, san’at, bilgililik olduğunu şu veciz cümleleriy­le nazara verir:

“Sual: Bazı nâs (insanlar), senin gibi mânâ vermiyorla­r. Hem de bazı Jön Türklerin a’mâl ve etvârı (amel, faaliyet ve tavırları) pis tefsir ediliyor. Zira bazı Ramazan’ı yer, rakı içer, namazı terk eder. Böyle, Allah’ın emrinde hıyanet eden, nasıl millete sadâkat edecektir?

“Cevap: Evet, neam, hakkınız var. Fakat hamiyet ayrı, iş ayrıdır. Bence bir kalb ve vicdan fezâil-i İslâmiye ile mütezeyyin olmazsa (İslâmî faziletle süslenmezs­e), ondan hakikî hamiyet ve sadâkat ve adalet beklenilme­z. Fakat iş ve san’at başka olduğu için, fâsık (günahkâr) bir adam güzel çobanlık edebilir. Ayyaş bir adam, ayyaş olmadığı vakitte iyi saat yapabilir. Öyleyse, ya maharettir veya salâhattir. San’atta maharet ise müreccahtı­r (tercih edilir).” 4

Kur’ân ve Sünnet-i Seniyye’nin içtimaî/sosyal, ölçü, prensip ve stratejile­rini en büyük bir âlim, en büyük bir mütefekkir, en büyük bir müçtehid, en büyük bir müceddid olan Bediüzzama­n Said Nursî ortaya koyacaktır; sıradan âlimler, sıradan yazarlar değil!

D pnotlar: 1- Nisâ Sûresi, 58. 2- Kenzul-ummal, h. No: 8435. 3- Age, hadis No: 8436. 4- Münâzarât, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 56.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye