CİZRE’NİN CAN DAMARI
Yılın şu en kısa günlerinde, uzunca bir doğu seyahatimiz oldu. Dört gün süren bu seyahatin birinci durağı Cizre idi. Ertesi gün, rehber kardeşler eşliğinde oradan önce Mardin’e, ardından Kızıltepe’ye gittik. Son durağımız ise Şanlıurfa oldu.
İlk kez düzenlenen fuar sebebiyle, Urfa’da kitap günlerinin canlılığına tanık olduk.
Orada gün boyu hemen her daldan, her telden, her dilden insanımızla karşılaştık. Türlü sorulara, konulara muhatap olduk.
Tıpkı kitap fuarında olduğu gibi, akşamki seminerimiz de gayet coşkulu geçti. Sohbetten sonra, neredeyse fuardaki kadar burada da imzalatmak üzere kitap alanlar oldu.
Her türlü hizmette canfedâ bir şekilde koşturan Urfa’daki kardeşlerimizi de tebrik ve takdirle selâmlayarak, Cizre merkezli notlarımıza geçmek istiyoruz. (Bu arada, Urfa ve Mardin’i daha evvelki ziyaretlerimizde de anlattığımızı hatırlatarak öyle geçelim.)
Ver el n Cez re...
Şırnak Havalimanı’ndan hareketle toprağın kokusunu duya duya, başı dumanlı dağları seyrede seyrede Cizre merkezine vâsıl olduk.
Dicle Nehri’nin kıyısına kurulu olan bu harikulâde şehrin tarihî dokusunu gün ışığında görmek için, fedâkâr genç kardeşlerin rehberliğinde hemen şehir turuna çıktık.
Kısa sürede Cizre’yi etraf-ı erbaasıyla gezip hemen her tarafını içimize sindire sindire görmeye, anlamaya ve hissetmeye çalıştık: Kırmızı Medrese gibi eski medrese mekânları, dünyaya nâm salmış eski tarihî ilim-irfan merkezleri, Ulu Camii, Nuh Peygamber Türbesi, Camii ve külliyesi, Şeyh Seyda ve onun talebesi Seyyid Ali Türbeleri, halk dilinde destanlaşan Mem û Zin’in ziyaretgâhı, ve saire...
Birçok beyliğe ve krallığa da merkez olmuş bereketli Mezopotamya’nın Cezire’sinden dünya çapında tanınan ayrıca bir çok ilimirfan dâhileri çıkmış.
Dünden bugüne, bugünden istikbâle doğru uzanan aziz Cizre’nin mânevî can damarlarını anlatmaya inşaallah devam edeceğiz.