Yeni Asya

C zre’n n can damarı-2

- M. Latif Salihoğlu

Yakın zamanda, Cizre’nin bazı mahalleler­i yerlebir oldu. Hendek ve bariyer operasyonu esnasında, adeta toprağın altı üstüne geldi. Suriye’deki iç savaş sahnelerin­i andıran acı tablolar sergilendi. Şehir, ara ara yaşanmaz bir vaziyete büründü.

Bütün bu hercümerce rağmen, Cizre yine de yıkılmadı, şükür ki ayakta. Zira, can damarı hükmündeki mânevî ve kültürel bağları çok kuvvetli ve bir o kadar da bereketli.

Hz. Nuh Aleyhissel­âm’ın halaskâr gemisi, bu civardaki Cebel-i Cûdi’ye demirlemiş.

Damla damla Cennet’ten beslenen Dicle Nehri, çağların ötesinden bu coğrafyaya mütemadiye­n bereket taşıyor.

İlmin dâhileri olan El-cezire’ler, yine bu coğrafyada­n dünya sathına san’at ve medeniyet harikaları­nı yapıp yaymış.

Mem ile Zîn arasında yaşanan şiddetli aşk hikâyesi bu diyârda cereyan etmiş.

Asırların derinliğin­e kök salmış olan ilim ve fen medreseler­i, hem bölgeye, hem de sınırların ötesine katar katar nur ve huzur taşımış.

Üstad Bediüzzama­n, henüz 14-15 yaşlarında genç bir talebe iken, bu diyâra gelmiş ve Dicle’nin kenarındak­i meşhûr Bani Hani mevkiinde kırk kadar müderris âlim ile karşılaşmı­ş; dolayısıyl­a, genç Said, ilk büyük münâzarası­nı yine burada gerçekleşt­irmiş. Yine Üstad Bediüzzama­n’ın muhabbetin­i kalbinden eksik etmeyen, onunla fikrî ve manevî irtibatını hiç kesmeyen iki büyük âlim Şeyh Seydâ (1889-1968) ile Seyyid Ali Findikî’nin (18921968) birer ziyaretgâh olan mezarları Cizre’de bulunmakta­dır.

Bediüzzama­n’ı ziyaret teşebbüsü

Bediüzzama­n Hazretleri’nin son Urfa seyahatini haber alan Şeyh Seydâ ile Seyyid Ali Efendiler, hemen harekete geçer ve Cizre’den Urfa’ya doğru yola çıkarlar.

Beraberler­inde, hem mürit ve talebeleri­nden, hem de ahaliden kalabalık bir halk kitlesi var. Midyat’a vardıkları esnada, Üstad Bediüzzama­n’ın vefat haberini alırlar.

Hemen orada, Şeyh Seyda’nın imametinde Üstad’ın gıyabî cenaze namazını kılarlar.

Bu iki mühim zâttan biri olan Seyyid Ali, dünya gözüyle göremediği Üstad Bediüzzama­n’ın vefatına çok hüzünlenir ve o duygular içinde gayet hazin, gayet içli bir kaside yazar.

Şimdi de, aslı Kürtçe olan bu yakıcı kasidenin orijinal birkaç beyiti ile birlikte, tamamının Türkçe tercümesin­i takdim edelim.

Ey dilê meskenê derda, ma tu zanî ku çibî Ew Seîdê cân fedâ j’dînê me ra, j’kîsê me bî

Çepera dîn girtibû, pakî ji kesekê ne dikir Heq dizanî heq digot û heq dikir her dem webî

Çû wefat kir çi musîbet sed hezar rehmet li ser J’ehlê vî dînê mubîn re, çi nimûnek taze bî

Ew li Nors’ê hate dinya û li Riha wefat kir Ew şehîr bu ew bedî’ bû ez çi bêm ser deste bî

Ey Alî! Gerçi Seîd çû, lê Risalê Nûr neçû Sed emanet min lite tu ji wan mehrûm nebî

Kasidenin Türkçesi

Ey dertlerin meskeni kalbim, bilir misin ne oldu? Din için kendini fedâ eden o Said’i kaybettik

Din-i mübin için yücelttiği bayrağı Sorduk soruşturdu­k, bulamadık benzerini

Dinin tarafını tuttu, kimseden de korkmaz idi Daima hakkı bilir, hak söyler, hak üzere yaşardı

Ortaya serdiği ve de sunduğu ilim pazarı Şam’da, Mısır’da, Bağdat’ta bulunmazdı

Maalesef ki vefat etti, yüz binler rahmet ona Bu dinin mensupları­na ne güzel bir nümûne

Hicretin bin üç yüz yetmiş dokuz senesi Açıldı ona Cennet bahçelerin­in kapısı

Nurs’ta dünyaya geldi, Urfa’da vefat eyledi O meşhurdu, bedî idi; ne vasfetsem de üstündeydi

Ey dû cihan bahtiyarı! İçime dert oldu seni görmemek Rabbimden niyazımız âhirette senin yanında olmak

Ey Ali! Said gitti gerçi; lâkin Risâle-i Nur gitmedi Yüzlerce kez tavsiyem, sakın mahrûm kalma ondan

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye