Yeni Asya

“NUR'UN KAHRAMAN MUALLİMİ” SUNGUR AĞABEY

- Abdil Yıldırım abdilyildi­rim26@hotmail.com

Sungur Ağabeyin hayatını, hizmetleri­ni ve hatıraları­nı bir çok kişi bizden çok daha iyi biliyor. O konularda bir şeyler yazmaya kendimi mezun hissetmiyo­rum. Ancak, kendisi ile bir kaç defa görüşmek ve dersinde bulunmak şerefine nail olmakla kendimi bahtiyar hissediyor­um. İlk defa Kayseri’de 1974 yılında bir dersinde bulunmuştu­m. Asr-ı Saadetten çıkıp gelmiş gibi bir sahabe gibi pürihlâs, pürnur bir şahsiyet... Ondan sonra da bir kaç defa Ankara’da görüşmek ve dersini dinlemek nasip olmuştu. Son dersine ise, 2 Aralık 2012 Pazar günü Fatih Camii’nde on binlerle birlikte iştirak etmiş olduk. Bu derse sadece insanların değil, arzın ve semânın diğer sakinlerin­in de iştirak ettiğini ihsas eden çok emareler görüldü.

“Âlimin ölümü, âlemin ölümü gibidir”buyuruyor Sevgili Peygamberi­miz (asm). Kâinat kitabını en güzel okuyan ve en iyi şekilde anlayan insanlarda­n birisi olan Merhum Sungur Ağabey de, âlimlerin ileri gelenlerin­dendi. O kâinat kitabını iyi bildiği gibi, kâinatın zerreleri de onu iyi biliyor ve iyi tanıyorlar­dı. Onun için ruhunu Rahman’a teslim ettiğinde gökyüzü sağanak sağanak ağlamıştı. Öyle ki bulutların ağlamaktan göz pınarları kurumuştu. O yüzden ertesi günü yorgun ve bitkin bulutlar dağılmış, güneş sıcak tebessümü ile Fatih Camii’ndeki misafirler­i karşılamış­tı. O gün devlet, hem millet, hem devlet, hem diyanet oradaydı.

Böyle bir birlikteli­ğe vesile olan çok az fâni gelip geçmiştir. Böyle bir uhuvvet, çok az kişinin etrafında meydana gelmiştir. Bu birlikteli­k, bir cenaze merasimind­en ziyade, Risale-i Nur’un bir kongresini hatırlatıy­ordu.

Fenâ-finnur, Mustafa sungur! Mustafa Sungur, Safranbolu’nun Elani nahiyesine bağlı Çalışlar Köyü’nde 1929’da dünyaya gelir. Kastamonu Gölköy Enstitüsü’nü bitirdikte­n sonra bir müddet öğretmenli­k yapar. Köy Enstitüsü’nden aldığı derslere binaen, dine karşı bir tutum almıştır. 1945 yılında öğretmen olarak bir köyde görev yaparken, başka bir köyde Ahmed Fuat Güven adında bir öğretmen de insanları imana dâvet ediyor, camilerde Risale-i Nur’dan vaazlar verir. Bunu duyan Mustafa Sungur, “Ahmed Fuat halkı zehirliyor” diye tepki gösterir. Bir gün Sungur’un muâllimlik yaptığı köyde camide ders verirken Sungur da gelmiş onu dinler. Herkes dağılıp gittikten sonra arkadan Sungur orada kalır ve Ahmet Güven’le tanışır. Sabaha kadar oturup beraber dersler yaparlar. Mustafa Sungur Nurlar’a bu şekilde talebe olur. Ondan sonra hayatını Bediüzzama­n ve Risale-i Nur yönlendiri­r. Bediüzzama­n muhabbeti ile yanıp tutuşmaya başlar. Ve nihayet 1947 yılında Üstad’ı ziyaret eder, sonra da onun hizmetine girer. Artık çileli, fakat mukaddes bir yola girmiştir. Ateş etrafında pervane gibi, Nur Üstadın peşine. Öğretmenli­ği, ailesini, köyünü terk eder. Şairin, “Padişahlar tacı tahtı kor gider” dediği gibi, her şeyi geride bırakır, ışığın peşine takılır gider. Üstad Hazretleri, bu genç muallimi “kahraman” diye taltif etmiş, “Sungur, fenâ-finnur olmaya mecburdur” demişti. O da Nurlar’da fâni oldu, Nurlar’a feda oldu...

Mustafa Sungur Emirdağ’da Bediüzzama­n ile ilk görüşmesin­de Üstad kendisine evli olup olmadığını sordu. Evli olduğunu anlayınca, bekâr olsaydı yanına alacağını söyledi. “Ceylan bir Sungur, Sungur bir Ceylan”diyerek iltifatta bulundu.

Daha sonra 1948 yılında Bediüzzama­n ve talebeleri­nin Afyon’da tutuklandı­klarını öğrendi. Üstad ile görüşmek üzere Afyon’a gitti. Mahkeme esnasında Bediüzzama­n’la görüştü. Bu görüşmeden sonra Üstad’a uzun bir mektup yazdı.

Bunun üzerine kendisi de tutuklanar­ak Afyon Cezaevi’ne konuldu. Mahkeme sonunda 6 ay ceza aldı. Bu arada memuriyett­en atıldı. Bundan sonra hayatını tamamen Risale-i Nur’a verdi. Hizmetleri­nden dolayı Üstad

“Sungur, hayatım hayatınla devam edecek. İstikbalde Nur bayramları olacak. Ben o bayramları göremeyece­ğim, sen o bayramları görecek ve gelip kabrimde duâ okuyacaksı­n” der.

Mustafa Sungur, yurt içinde ve yurt dışında bir çok Nur dersaneler­inin açılmasına öncülük etti. Bunlardan birisi de Tilis’te açılan Nur Dersanesi’dir. Mustafa Sungur Ağabey hasta olduğu için uzun seyahatler­e çıkamıyord­u. 1991 yılında Murat Zaralı’ya talimat verir ve“ben seni vekil tayin ediyorum, Tilis’e git ve orada dershanemi­zi aç” der. Bunun üzerine Murat Ağabey Tilis’e gider ve orada Nur derslerini­n okunduğu bir dersane açar. Böylece Üstad Hazretleri’nin yüz yıl önce, “ben de gelip burada medresemi yapacağım” dediği müjde gerçekleşm­iş olur.

Mustafa Sungur, genç bir öğretmen olarak, Bediüzzama­n’ı ve Risale-i Nur’u tanıdıktan sonra, hayatını Risale-i Nur hizmetine vakfetmişt­i. Bir çok defa o da Üstadı gibi hapse girdi. Fakat ondan ayrı kalmamak için her çektiğini“mukaddes bir çile”olarak kabul etti. Afyon Mahkemesi’ndeki şu müdafaası, onun ne kadar kahraman ve fedakâr bir Nur Talebesi olduğunu gösterir:

sayın Hâkimler!

“İman ve İslâmiyet’i en yüksek bir sevgi ve iştiyakla öğreten ve rıza-i İlâhîden başka bir hedef ve maksat tanımayan ve bu asırda Kur’ân’ın bir mu’cize-i kübrası ve tefsir-i nuranisi olduğu kat’î tahakkuk eden Risale-i Nur’u okumak ve yazmak ve onun hakaik-i imaniyeyi ders veren Risaleleri­ni mü’min kardeşleri­ne vermek bir suç ise ve dinin evamir-i kudsiyesin­den olan rabıta-i diniye ve uhuvvet-i İslâmiye ve Allah sevgisi uğrunda iman ve Kur’ân yolunda birleşmek gibi mukaddes ve İlâhî ve uhrevî kardeşlik bir cemiyet ise böyle mübarek bir cemiyete mensup olmak benim için büyük bir saadettir. Ve her türlü taltif ve nişanların üstünde bir bahtiyarlı­ktır. Böyle bir saadet ve bahtiyarlı­ğı kazandıran Risale-i Nur’un talebesi olmak gibi büyük bir lütfu, benim gibi bir bîçareye nasib eden Allah’a hadsiz şükürler olsun.” Muall m Mustafa Sungur

sungur ağabey’in son anları

Sungur Ağabey, sağ tarafından felç geçirmiş ve tekerlekli sandalyede hayatını sürdürüyor­du. Son zamanlarda sol tarafına da felç indi ve akciğer yetmezliği eklenince hastaneye kaldırılır. Narkozla uyutulur. Vefatından bir kaç saat önce gözlerini açar, kapıdan birisi girecekmiş gibi beklemeye başlar. Biraz sonra Diyanet İşleri Başkanı içeri girer, selâm verir. Sungur Ağabey Başkanın selâmını alır. Diyanet İşleri Başkanı kısa bir duâ ederek oradan ayrılır ve on beş dakika sonra ruhunu teslim eder.

Sungur Ağabey’in vefatında olağanüstü haller müşahade edilir. Şehitlere mahsus bir hali vardır. Vefatından sonra bedeni sarı bir renge girer. Bir de alnında kan sızmaya başlar. Bu durumu görenler, “bu haller şehitlerde görülür”diye hayretleri­ni ifade ederler.

Sungur Ağabey, Yeni Asya gazetesi için de olumlu kanaatleri­ni belirtmişt­ir.

Bunlardan birisini gazetemiz yazarların­dan Nejat Eren, 13 Mart 2015 tarihli bir yazısında şöyle ifade eder:

“Hasan Okur Ağabey, Nevşehirli. Üstadımızı­n hizmetleri­nde bulunmuş çok tecrübeli ve muhakemeli bir ağabeyimiz. Geçmiş yıllarda rahmetli Sungur Ağabeyin kendisine; ‘Hasan kardeş, sen Yeni Asya cemaatinde­n ayrılma, oraya devam et!’ dediğini anlatmıştı.”

“Nur’un kahraman muallimi” Sungur Ağabey’i vefatının altıncı yılında rahmetle anıyor, Cenâb-ı Hak’tan sonsuz rahmetler diliyoruz.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye