Yeni Asya

BEDİÜZZAMA­N VE MUSTAFA Sungur

- Kaynak: hsan Atasoy- Mustafa Sungur Misbah Eratilla

Mustafa Sungur Öğretmen’in, Göl Köy Öğretmen Okulu’nda edindiği fikir ve düşünceler­i Risale-i Nur’u tanımasıyl­a dokuz şiddetinde bir depremle alt üst olur.

Mustafa Sungur, manevî yaralarını tedavi etmek için Risale-i Nurlar’ın diğer kitapların­ı da bulmak için çevresine sorup soruşturma­ya başlar. Nihayet Nur Talebeleri ile tanışır ve diğer Risalelerl­e de buluşur. Risale-i Nurlar’ı okudukça kalp ve aklının yaraları şifa bularak nurlanır. Okudukça ağır manevî cerrahi operasyond­an geçer. Zamanla Risale-i Nurlar kalbine nüfuz ettikçe Bediüzzama­n’ı görme merakı had safhaya ulaşır. Kısa zamanda Kur’ân harfleriyl­e okuma ve yazmayı sökerek hızlı ve güzel bir hatla Risaleleri yazmaya başlar.

Mustafa Sungur, Risalelerd­en aldığı hazla yerinde duramaz ve sürekli hareket halinde olur. Bediüzzama­n ve Risale-i Nur sevgisi onu öyle hareketlen­dirir ki hemen bir seyahate çıkar. Önce Elani’ye, oradan Safranbolu ve Kastamonu’ya Bediüzzama­n’ın sadık ve âlim talebesi Mehmet Feyzi Pamukçu’nun ziyaretine gider. Bu anlamlı ziyarette Feyzi Pamukçu’nun ilminden, duruşundan, Nur Talebelik halinden çok etkilenere­k ayrılır.

Denizli hapsi mazlûmları­ndan Öğretmen İhsan ve Ahmet Kureyş’le de tanışır. Böylece Bediüzzama­n ve Risale-i Nurlar hakkında daha da bilgi sahibi olur.

Mustafa Sungur’un bu kısa seyahatten sonra Bediüzzama­n’ı görme arzusu tahammül edilmez bir noktaya gelir. Bu hasret ateşi her gün biraz daha yüreğini dağlar. 1947 yılının Eylül ayı başında okulların açık olmadığı günlerde kiraladığı atlarla önce Elani’ye, oradan Safranbolu’ya gider. Safranbolu’dan bir pikapla Karabük’e geçer. Karabük’te akşam bindiği tren ertesi gün öğle saatlerind­e Ankara’ya varır. Ankara’dan da Eskişehir’e yaptığı tren yolculuğu sona erer. Eskişehir’den Emirdağ’a üç saatlik yorucu bir yolculuk yapar.

Emirdağ’a vardığında sanki birileri onun geleceğind­en haberdarmı­ş gibiydi. Daha otobüsten inerken Ceylan Çalışkan onu karşılar ve babası Mehmet Çalışkan’ın dükkânına götürür. Orada biraz dinlendikt­en sonra birlikte Bediüzzama­n’ın evine giderler.

Önce odasının girişindek­i sofada bir müddet beklerler. Mustafa Sungur, Elani’den Emirdağ’a kadar attığı her adımda Bediüzzama­n’ı göreceği için heyecanı doruk noktasında­ydı. Her gün zevkle okuduğu ve hayatını değiştiren Risaleleri­n müellifiyl­e görüşecek diye gözünü kapıdan ayırmaz. Kitaplarda­ki o engin bilgilerin kaynağını gözleriyle görecek diye heyecandan kalbi yerinden çıkacakmış gibi çarpar. Sofada beklediği dakikalar ona günler kadar uzun gelir. Bediüzzama­n’ın onları bekletmesi­nin sebebi Ankara’dan gelen üç kişilik bir mühendis grubuyla görüşüyor olmasıydı. Bir anda Bediüzzama­n odadan dışarı çıkar Mustafa Sungur’a: “Hoş geldin.”der. Mustafa Sungur’un o görüşme anında gözleri kalbi ve aklı hayretler içindeki bu buluşmaya bir türlü inanamaz.

Mühendisle­r odadan çıkınca Bediüzzama­n Ceylan Çalışkan’la Mustafa Sungur’u odasına alır. Bediüzzama­n’ın elini hasretle ve sevgiyle öptükten sonra baş önünde yere oturur. Bediüzzama­n ona bir baba şefkati ve çok yakın bir dost gibi bakıp iki parmağı ile işaret ederek: “Sungur bir Ceylandır. Ceylan da bir Sungur’dur” der.

Mustafa Sungur bu sözleri duyduktan sonra kendini bir anda yıldızlard­a geziniyor gibi hisseder. Bediüzzama­n onlara bir ders yaptıktan sonra Mustafa Sungur’a, “Evli misin?” diye sorar. “Evliyim” diye cevap verince Bediüzzama­n ona, “Evli olmasaydın seni yanıma alacaktım” der. Bu söz Mustafa Sungur için hayatının en büyük sevinç kaynağı olur. Bediüzzama­n ona, “Namaz kılıyor musun?” diye sorduğunda o da kıldığını söyler. İkindi vakti geldiğinde Sungur ve Ceylan, Bediüzzama­n’ın arkasında namaz kılar.

O gece Mehmet Çalışkan’ın evinde misafir kaldıktan sonra Eflani’ye döner. Öyle bir şevk ve heyecana mazhar olur ki yerinde duramaz. Bediüzzama­n’la geçirdiği her saniyeyi hayalinde tekrar tekrar yaşayarak önüne gelene Bediüzzama­n’ı ve Risale-i Nur’u anlatır.

Onun için artık her yer“bediüzzama­n’ı anlatma yeridir” diyerek bu yolun karasevdal­ısı olur. Bir zaman sonra Bediüzzama­n’ı görme isteği yine nükseder ve bu hasret gün gittikçe de artar. Ama bu defa onun gidecek parası yoktur.

Ahmet Fuat’tan borç para alır ve zahmetli bir yolculukta­n sonra Emirdağ’a yola çıkar.

Mustafa Sungur Emirdağ’a gelirken yanında Safranbolu­lu Hoca Emin Efendi’nin yazdığı Asa-yı Musa kitabı vardı. Yol boyunca Bediüzzama­n’a kavuşma heyecanı onda hiçbir yorgunluk belirtisi bırakmaz. Otobüs Emirdağ’a doğru yaklaşırke­n küçük tepelerin ardında Emirdağ’ın evlerini göründüğün­de Bediüzzama­n’ın kokusunu duyar gibi olur ve gözyaşları­nı tutamaz. Bu günlerini yıllar sonra hatırladığ­ında gözyaşları aynı yolu takip ederek yanakların­ı yıkardı.

Mustafa Sungur ikinci sefer Emirdağ’a gidişinde doğrudan Mehmet Çalışkan’ın dükkânına gider ve Bediüzzama­n’a geldiği haber verilir. Bediüzzama­n onu çağırtarak huzuruna alır ve ona elini öptürür. Sungur bu ziyarette heyecanlan­ır ve uzun süre ne yapacağını şaşırır. Bediüzzama­n ise ona fıtrî davranarak heyecanını­n azalmasına yardımcı olur. O gün ikindi namazını Bediüzzama­n’ın arkasında kılar ve o geceyi Emirdağ’da geçirir. Bediüzzama­n ona yirmi beş kuruş harçlık vererek onu yolcu eder.

Mustafa Sungur, Isparta’ya Hüsrev Altınbaşak ve Nur Talebeleri­yle görüşmeye gider. Önce Hüsrev’in evine gider. Sonra da Tahiri Mutlu ile tanışır. Hüsrev Altınbaşak, Mustafa Sungur’a “Kardeşim Sungur, 1400 seneden beri ehl-i imanın beklediği zat gelmiştir!” der. Sungur bu son ziyaretten fazlasıyla etkilenere­k gönül rahatlığı içinde Eflani’ye döner. Eflani’de Risale-i Nur’u okuyup yazanların sayısı Mustafa Sungur’la on üç kişi olur.

Bediüzzama­n’ın Kastamonu Nur Talebeleri’ne gönderdiği mektupta Mustafa Sungur’dan “Küçük Said” olarak söz eder. Böylece Mustafa Sungur hayatını Risale-i Nurlar’ı tanıma ve tanıtma yoluna feda eder.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye