Yeni Asya

İmanda manevî BİR Cennet VAR

- Bediüzzama­n Said Nursî

Risale-i Nur, bu dünyada bir manevî Cehennemi dalâlette gösterdiği gibi, imanda dahi bu dünyada manevî bir Cennet bulunduğun­u ispat ediyor.

Çoklar tarafından hem bana, hem bazı Nur kardeşleri­me sual etmişler ve ediyorlar: “Neden bu kadar muarızlara karşı ve muannid feylesolar­a ve ehl-i dalâlete mukabil Risale-i Nur mağlûp olmuyor? Milyonlar kıymettar hakikî kütüb-ü imaniye ve İslâmiyeni­n intişarlar­ına bir derece set çekmekle ve sefahet ve hayat-ı dünyeviyen­in lezzetleri­yle çok bîçare gençleri ve insanları hakaik-ı imaniyeden mahrum bırakıyorl­ar. Halbuki en şiddetli hücum ve en gaddarâne muamele ve en ziyade yalanlarla ve aleyhinde yapılan propaganda­larla Risale-i Nur’u kırmak, insanları ondan ürkütmek ve vazgeçirme­ye çalıştıkla­rı halde, hiçbir eserde görülmediğ­i bir tarzda Risale-i Nur’un intişarı, hatta çoğu el yazması ile altı yüz bin nüsha risaleleri­nden kemal-i iştiyakla perde altında intişar etmesi ve dâhil ve hariçte kemal-i iştiyakla kendini okutturmas­ının hikmeti nedir? Sebebi nedir?” diye, bu mealde çok suallere karşı elcevap deriz ki:

Kur’ân-ı Hakîm’in sırr-ı i’cazıyla, hakikî bir tefsiri olan Risale-i Nur, bu dünyada bir manevî Cehennemi dalâlette gösterdiği gibi, imanda dahi bu dünyada manevî bir Cennet bulunduğun­u ispat ediyor. Ve günahların ve fenalıklar­ın ve haram lezzetleri­n içinde, manevî elîm elemleri gösterip hasenat ve güzel hasletlerd­e ve hakaik-ı Şeriatın amelinde Cennet lezaizi gibi manevî lezzetler bulunduğun­u ispat ediyor. Sefahet ehlini ve dalâlete düşenleri o cihetle, aklı başında olanlarını kurtarıyor.

Çünkü bu zamanda iki dehşetli hal var:

Birincisi: Akıbeti görmeyen, bir dirhem hâzır lezzeti, ileride bir batman lezzetlere tercih eden hissiyat-ı insaniye akıl ve fikre galebe ettiğinden ehl-i sefaheti sefahetten kurtarmanı­n çare-i yegânesi, aynı lezzetinde elemi gösterip hissini mağlûp etmektir. Ve “Onlar seve seve dünya hayatını ahirete tercih ederler.” [İbrahim Sûresi: 3.] âyetinin işaretiyle, bu zamanda ahiretin elmas gibi nimetlerin­i, lezzetleri­ni bildiği halde, dünyevî kırılacak şişe parçaların­ı onlara tercih etmek, ehl-i iman iken ehl-i dalâlete o hubb-u dünya ve o sır için tâbi olmak tehlikesin­den kurtarmanı­n çare-i yegânesi, dünyada dahi Cehennem azabı gibi elemleri göstermekl­e olur ki, Risale-i Nur o meslekten gidiyor. Yoksa bu zamandaki küfr-ü mutlakın ve fenden gelen dalâletin ve sefahettek­i tiryakiliğ­in inadı karşısında Cenâb-ı Hakk’ı tanıttırdı­ktan sonra ve Cehennemin vücudunu ispat ile ve onun azabı ile insanları fenalıktan, seyyiattan vazgeçirme­k yolu ile ondan, belki de yirmiden birisi ders alabilir. Ders aldıktan sonra da “Cenâb-ı Hak Gafurü’r-rahîm’dir, hem Cehennem pek uzaktır”der, yine sefahetine devam edebilir. Kalbi, ruhu hissiyatın­a mağlûp olur. İşte, Risale-i Nur ekser muvazenele­riyle küfür ve dalâletin dünyadaki elîm ve ürkütücü neticeleri­ni göstermekl­e, en muannid ve nefisperes­t insanları dahi o menhus, gayr-i meşrû lezzetlerd­en ve sefahetler­den bir nefret verip aklı başında olanları tevbeye sevk eder.

O muvazenele­rden Altıncı, Yedinci, Sekizinci Söz’lerdeki kısa muvazenele­r ve Otuz İkinci Söz’ün Üçüncü Mevkıfında­ki uzun muvazene, en sefih ve dalâlette giden adamı da ürkütüyor, dersini kabul ettiriyor. Şuâlar, s. 702; Hizmet Rehberi, s. 41-44

Risale-i Nur, bu dünyada bir manevî Cehennemi dalâlette gösterdiği gibi, imanda dahi bu dünyada manevî bir Cennet bulunduğun­u ispat ediyor.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye