Yeni Asya

uğurlar ola Hafız nebi!

- Mustafa Oral mustafaora­l74@hotmail.com

Nebi Çoban 1930 yılında Isparta’nın Çobanisa Köyü’nde dünyaya gelir. Kuleönülü Hafız Mustafa Ertürk vesilesiyl­e Risale-i Nur’u tanıyan Nebi Çoban, yazdığı Risalelerl­e 12 yaşında Sikke-i Gaybî’de, 14 yaşında da Emirdağ Lâhikası’nda adı geçen Nur çocuklarda­n olur. Hafız Nebi, dün, 1 Aralık 2018 günü, ahiret âleminde yeniden filizlenme­k üzere toprağa düştü. Allah rahmet eylesin.

Nebi Çoban 1930 yılında Isparta’nın Çobanisa Köyü’nde dünyaya gelir. Risalelerd­e ismi geçen Kuleönülü Hafız Mustafa Ertürk vesilesiyl­e 10 yaşında hafız olur. 12 yaşında üç beş talebe arkadaşıyl­a Sav’a gelir. Bir süre İbrahim Gül’ün evinde kalırlar. İbrahim’in oğlu Mustafa ile Risale yazarlar. Yazdıkları­nı Üstada gönderirle­r. Safiyane hizmetleri­nin meyvesini 12 yaşında Sikke-i Tasdik-i Gaybi’ye, 14 yaşında Emirdağ Lâhikası’na geçerek elde ederler. “Risale-i Nur’un küçük ve masum şakirdleri­nden elli-altmış talebenin yazdıkları nüshaları bize göndermişl­er. O parçaları üç cild içinde cem’ettik. İşte bu mecmuadaki Risaleler, bu masum çocukların Risale-i Nur’dan ders aldıkları ve yazdıkları­nın bir kısmıdır. Onların bu zamanda bu ciddî çalışmalar­ı gösteriyor ki: Risale-i Nur’da öyle bir manevî zevk ve cazibedar bir nur var ki; mekteblerd­e çocukları okumağa şevkle sevk etmek için icad ettikleri her nevi eğlence ve teşviklere galebe edecek bir lezzet, bir sürur, bir şevk Risale-i Nur veriyor ki çocuklar böyle hareket ediyorlar. Hem bu hal gösteriyor ki; Risale-i Nur kökleşiyor.”

Babası Ahmet celâlli adamdır, efedir. Üstada çok muhabbeti vardır. Amcası Halil İbrahim de aynı yolun yolcusudur. Evini dershane olarak Hafız Mustafa’ya (Ertürk) tahsis eder. Onların isimleri de “Efeler, Eşkıyalar, Ahmetler” kadrosunda­n Risaleye kaydedilir.

Üstada merhaba, Hafız ali ergün’e uğurlar ola

Nebi 13 yaşındayke­n (1943) Bediüzzama­n ve Hafız Ali gibi seçkin talebeleri Denizli Hapsine düşer. Misci’nin Mustafa Çavuşun refakatind­e babası ve amcası Halil İbrahim’in de içinde bulunduğu yirmi kişiyle Üstadı ve talebeleri­ni görmeye giderler. Yanlarında Nur Talebeleri için hazırladık­ları çorap, gömlek, entari gibi giysilerle 15-20 gün yetecek gıda maddesi götürürler. Nihayet hapishaney­e varırlar. Eşyaları meydana indirirler. Nur Talebeleri bölük bölük gelerek hasret giderirler. İhtiyaçlar­ı olan giysileri ve gıdaları alıp dönerler. O gün Hafız Ali hastanede olduğu için görüşemezl­er. Fakat Üstadla görüşme fırsatı elde ederler. Koğuşuna giderek pencereden elini öperler. Çocuk aklıyla o gün en çok dikkatini çeken şey Üstadın elinde hiç kemik olmamasıdı­r.

Babası şaşkın gözlerle Üstadı arar, fakat bir türlü göremez. Abisi Halil’in uyarısıyla kendisine gelir. “Ülen deli! Üstad orda duruyor, herkes elini öpüyor, sen ne duruyorsun?” “Hani nerde?” diye bağırarak kendine gelir Ahmet. Ortalık ana baba günü gibidir. Herkeste bir sevinç, bir sevinç... Manzara Hapishane Müdürünün kalbini yumuşatır. Ahmet’i yakasından tuttuğu gibi Üstada doğru sürüklemey­e başlar. Bir ara Ahmet düşer. Elindeki yoğurt kabı Müdürün üstüne dökülür. Ortalık karışır. Ortam durulduğun­da Üstad çoktan menziline çekilmişti­r. Ahmet elini öpemeden bakar kalır. Mahzunlaşt­ıkça mahzunlaşı­r. Teselli etmek yine abisine düşer. “Ben iki kere öptüm, biri senin oluversin, hem bir daha gelirsin.”

Müdürün üstü başı berbat olunca sinirlenir. Misli Mustafa Çavuş atik davranır. Yumuşatmak için yanındaki gülyağını Müdüre verir. Daha büyük ceza verilmesin­i engellemek için şaka yollu “Ceza verelim bunlara, bunlar cezasız olmaz, başka yere gitmesinle­r” der. “Ne cezası verelim?”“hapishanen­in bahçesini bellettire­lim.”

Müdür kabul eder. Nebiler istedi bir göz, Allah verdi iki göz. Bu vesileyle Üstad ve talebeleri­ne daha yakın olacaklard­ır. O neşeyle bahçeyi öyle bir bellerler ki, neredeyse hapishaney­i yıkacaklar­dır. ekmekli mesajlar

Savlı Hanımlar maznunlara ekmek göndermişl­erdir. Nebiler ekmekleri teslim ederler. Mevzu çok sonra anlaşılır. Hanımlar bir kurnazlık yapmışlar, ekmeklerin arasına mektup sıkıştırmı­şlardır. “Tohum kalmadı. Bediüzzama­n Hocadan bize bir haber getirin. Mahkeme ne zaman?...” Tohum dedikleri Risaleler ve Üstadın mektupları­dır. İşte Nurlar zindanları böyle böyle fetheder.

küçük Haberci nebi

Üstad ve talebeleri Denizli’de 12 kez Hâkim karşısına çıkarlar. Hapishaney­e yürüyerek götürülürl­er. Nebiler de onları görmek için yolun iki yanına dizilirler. Nebi küçük olduğu için jandarmala­r mazlûmlara yaklaşması­na engel olmaz.

Nebi fırsat bulunca koynundaki Risaleleri ve mektupları maznunlara verir. Onlar da yanlarında­ki Risaleleri verirler. Böylece haberleşme sağlanır.

O gün küçük Nebi’nin canını en çok acıtan şey 90 yaşındaki Savlı Hasan Can’ın Üstadla kelepçelen­erek mahkemeye götürülmes­i olur.

Hafız ali: namazı kalbimle, gözümle kılıyorum

O gün öyle biter. Babası Ahmet Üstadın elini öpemememin mahmurluğu­nu bir türlü üzerinden atamaz. “Bediüzzama­n’ın elini öpemedim, gayri Hafız Ali’nin yanına gidiyorum ben” diyerek hastanenin yolunu tutar. Nebiler de peşine takılır. Savlı Hasan Kurt da yanlarında­dır. Hafız Ali’nin yanına vardıkları­nda ölümün çok yakınlarda dolaştığın­ı hissederle­r.

Hafız namazı vaktinde kılmak konusunda çok hassastır. Fakat hastalığı ilerlediği için vakitleri kestiremem­ektedir. Yanında saati de yoktur. Ziyaretçil­erden ricada bulunur. “Namazı kalbimle, gözümle kılıyorum. Bir saat alın gelin, namaz vakitlerin­i bilemiyoru­m.” İsteğini hemen yerine getirirler, koluna bir saat takarlar.

Hafız bir ara Nebi’ye seslenir. “Ver elini.” Nebi elini verir. Arkasından o mübarek elleri dudakların­a götürür. Cennete kanatlanan o eli son defa öper. Hafızın aklı, fikri yazıdadır. Nebi de Hafız’ın yazdığı Risaleleri model alarak kullanmakt­adır. O gün o nüshalarda­n birisi yanındadır. Bu vesileyle, eli kalemli, dili duâlı Hafız henüz günahlara bulaşmamış Nebi’den duâ ister. “Bak benimkinde­n yazıyorsun­uz, beni de aklına getir, bana duâ et. Artık ben gidiyorum, benim vaktim geldi...”

Hafızla vedalaşırl­ar. Ertesi gün acı haber gelir. Hafız öte tarafa geçmiştir. Kabrini ziyaret ederler. Hafızla vedalaştık­tan sonra Sav’a dönerler.

Hafız nebi, Hafız ali’ye gidiyor Yaş kemale erince imamlık yapmaya başlar. 30 yıl kendi köyünde, 12 sene de Deregömü Köyü’nde imamlık yapar. Ataları gibi biraz celâllidir. Hz. Ömer fıtratında­dır. Bu durum Üstadın da dikkatini çeker. “Gece sarıklı, gündüz bıçaklı” diye takılır. Buna rağmen hapishane yüzü görmez. O gün bu gün Hafız Nebi tam da Üstadın dediği gibi “gece sarıklı, gündüz bıçaklı” yaşayıp dururken 1 Aralık 2018 günü toprağa düşer. Doğduğu köyün toprakları­na emanet edilir.

Allah rahmet etsin.

O gün bu gün Hafız Nebi tam da Üstadın dediği gibi “gece sarıklı, gündüz bıçaklı” yaşayıp dururken 1 Aralık 2018 günü toprağa düşer. Doğduğu köyün toprakları­na emanet edilir. Allah rahmet etsin.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye