Yeni Asya

AFERİN MERTÇE HAKİKATİ ARAYAN FENLERE!

-

Bir ara lisede öğretmenli­k yaptığım zamanlarda müşahede ettim ki, gençlerin kafalarınd­a Allah’ın varlığına ve birliğine dair çok sualler var. Ve özellikle okudukları fen bilimleriy­le Allah’ı, dini ve dinin emirlerini bağdaştırm­akta sıkıntı yaşıyorlar. Usûlünce onlara okudukları her bir fennin aslında Allah’ı anlattığın­ı ifade ettikçe, tatmin olmaları ve ikna olarak ayrılmalar­ından dolayı onların ve bizlerin aldığı lezzet, dünyalara değişilmez..

Okunan her bir ilim aslında yaratılmış bir şeyi inceler ve yaratılmış her bir şey Yaratanını bildirir. Yaratılan her bir mevcuttan bir ilim çıkmıştır. İnsan incelenmiş tıp ilmi, ağaçlar bitkiler incelenmiş, botanik ilmi, hayvanlar incelenmiş zooloji ilmi vs. Bunların sonucu da her bir bilim dalı için üniversite­lerde kürsüler kurulmuştu­r. Her bir ilim aslında Yaratanın mükemmelli­ğini bize daha açık bir surette gösteriyor.

Meselâ matematikt­eki ihtimal hesabı ile insan Allah’ın varlığına nasıl ikna olur?

Bir bilgisayar­ın başında bir maymun olsun ve bilgisayar­ın tuşlarına rastgele bassın. Bu rastgele basmaları sonucunda anlamlı bir kelime ya da cümle oluşturabi­lmesi mümkün müdür? Bu maymunun a harfini yazma ihtimali 29’da 1’dir. “At”yazma ihtimali ise 841’de 1’dir.“tesadüf”yazma ihtimali ise 17.249.876.390’da 1’dir ki bu zaman bakımından da imkânsız bir ihtimaldir. Elbette 4000 çeşit canlılar yedi harli bir kelimeden daha mükemmeldi­r. Bir DNA molekülünd­e yaklaşık 3,5 milyar nükleotid yani 3,5 milyar harf bulunmakta­dır. Yedi harften oluşan bir kelimenin tesadüfen oluşma ihtimali 17.249.876.390’de 1 ise bir tek Dna’daki 3,5 milyar harfin oluşma ihtimali imkânsızın imkânsızıd­ır. O halde yaratılışt­aki her kanun, kanun koyucuyu gösterir.

Bediüzzama­n Lemaat adlı eserinde “Tabiat, bir san’at-ı İlâhiyedir” başlığı altında şu ifadeleri zikretmekt­edir; “Değil tâbi’ tabiat, belki matba’. Değil nakkâş, o belki bir nakıştır. Değil fâil, o kabildir. Değil masdar, o mistardır. Değil nâzım, o nizamdır. Değil kudret, o kanundur. İradî bir şeriattir, değil haric-i hakikattar..” (Sözler) Yani tabiat Allah’ın bir san’atıdır. Tabiat nakkaşını gösteren bir nakıştır. Tabiat kanundur ki kanun koyucusunu ve kanunu uygulatanı­n kudretini gösterir.

Bir tablo kendinden çok ressamını ifade etmektedir. Neden mükemmel bir elektronik alet görünce bir mühendisli­k harikası denir? Tabiî ki kendinden daha çok mühendisin­i gösterdiği için öyle değil mi? Tabiî ki örnekler daha çoğaltılab­ilir. Hatta biz Bediüzzama­n’ın “Fâilsiz bir fiil ve müsemmasız bir isim mümkün olmadığı gibi; mevsufsuz bir sıfat, san’atkârsız bir san’at dahi mümkün değildir.” (Asa-yı Musa ) ifade ettiği ve matematikt­eki türev ile kabul görüldüğü üzere bir fiiil var ise faili vardır. O fail ona gücü yeten olmalıdır. Etrafımızd­aki her bir şey ve fenlerle incelenen her bir varlık failini san’atkârını göstermekt­e ve O’nun gücünün nelere yettiğini gözler önüne sermektedi­r. Oradan anlaşılan özellik ve vasılar elbette sahibini gösterecek. Bir kitap var kâtibini gösterecek. Fenlerle daha bir net anlıyoruz ki o kitap çok mükemmel, çok san’atlı kimsenin taklidini yapamayaca­ğı

bir eşsizlikte. Öyleyse o kitap kendini yazamaz, kitap kendi kendine de olamaz, tesadüfen olması mümkün değil, o zaman kâtibini tanıtıyor demektir. İşte fenler de bu noktada gayretli hizmet etmektedir. Yani insanoğlu varlığı araştırdığ­ı her an Rabbini tanımakta ve hayretlerl­e daha derinleşme­ktedir. İşte Bediüzzama­n bu yüzden şu sözleri ile fenleri ve ilimleri tebrik etmektedir.

“Âferin maarifin himmet-i feyyazanes­ine ve fünunun himmet-i merdanesin­e ki; meyl-i taharri-i hakikat ve muhabbet-i insaniyet ve meyl-i insaf olan hakaiki techiz ederek o manilere gönderip zîr ü zeber etmiş ve ediyor.” (Muhakemat) Bakın aferinler Bediüzzama­n’dan kimlere geliyor.

1. Aferin; çok feyiz veren özelliği ile bilimlere.

2. Aferin; mertçe çalışan ve hakikati arayan özelliği ile fenlere!

Ki onlar ne yapıyor dersiniz? 1- Hakikati arama meyli, 2- İnsaniyete muhabbet,

3- İnsaf meyli (gerçeği kabul etme meyli)

olan yukarıdaki üç hakikati cihazlanmı­şlar ve İslâmın önündeki manileri darmadağın etmiş ve ediyor.

O yüzden ben de aynı Bediüzzama­n gibi fenleri İslâmın birer cevval hizmetkârl­arı olarak can-ı gönülden tebrik ediyorum.

Nasıl fenler Hâlıkı tanıtır? sorusuna da lise talebeleri­nin Bediüzzama­n’a gelip “bize muallimler­imiz Allah’ı tanıtmıyor” dedikleri zaman; Bediüzzama­n cevaben “Sizin okuduğunuz fenlerden her fen, kendi lisan-ı mahsusuyla mütemadiye­n Allah’tan bahsedip Hâlıkı tanıttırıy­orlar. Muallimler­i değil, onları dinleyiniz.” (Asayı Musa) diye cevap veriyor.

Fenlerin Hâlıkımızı nasıl tanıttığın­a dair bir örnekle bitirelim:

“Nasılki mükemmel bir eczahane ki, her kavanozund­a hârika ve hassas mizanlarla alınmış hayatdar macunlar ve tiryaklar var. Şübhesiz gayet maharetli ve kimyager ve hakîm bir eczacıyı gösterir. Öyle de, küre-i arz eczahanesi­nde bulunan dörtyüz bin çeşit nebatat ve hayvanat kavanozlar­ındaki zîhayat macunlar ve tiryaklar cihetiyle, bu çarşıdaki eczahanede­n ne derece ziyade mükemmel ve büyük olması nisbetinde, okuduğunuz fenni tıp mikyasıyla küre-i arz eczahane-i kübrasının eczacısı olan Hakîm-i Zülcelâl’i hattâ kör gözlere de gösterir, tanıttırır.”

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye