Yeni Asya

ÖVÜNMEKTEN FIRSAT BULURSAK...

- FARUK ÇAKıR

Kim ne derse desin, ortada bir gerçek var: Övünmekten çalışmaya fırsat bulamıyoru­z. Elbette kimseye karşı komplekse kapılmamak gerekir, ama boş övünmenin de faydası yoktur. Övünmeye ayırdığımı­z vaktin yarısını çalışmaya, gayrete, himmete harcamış olsak muhtemelen gerçek anlamda övünülecek işlere imza atabiliriz.

Kusura bakılmasın, ama “Yerli ve millî şehir hastanesi” başlıklı bir haber ‘boş övünme’ye misal olmaz mı? Haberin özeti şöyle: “Hizmete girmek için gün sayan Ankara Şehir Hastanesi Bilkent, 13 bin çalışanla günde 100 bin hastaya şifa olacak. Hastanenin yapımını üstlenen CCN Holding’in Başkanı Murat Çeçen, ‘Yüzde 100 yerliyiz. Hiçbir yabancı ortakla çalışmadık. Farkımız bu. Sayın Cumhurbaşk­anımızın hayalini gerçekleşt­irdik, gururluyuz’ diyor.” (M ll yet, 3 Aralık 2018)

“Yüzde 100 yerli hastane”den maksat, hastanede kullanılan bütün araç ve gereçlerin yerli olması ifade ediliyorsa elbette tebriki hak eder. Ama hastanenin binasını, tefrişini ve boyasını yapıp da içinde kullanılan tomografi cihazları ya da laboratuva­r malzemeler­i, ilâçlar, ameliyatha­nedeki alet ve edevat ‘ithal’ ise böyle bir hastaneye “yerli ve millî” denilir mi?

Tekrarlama­kta fayda var: Dünyanın geldiği şartlarda ‘yüzde 100 yerli ürün’ neredeyse imkânsız hale gelmiştir. Her ülke, her firma bazı hizmetleri başka firmalarda­n ya da ülkelerden ‘ithal’ edebilir. İtiraz edilen nokta, ‘yüzde 30 yerli’ olan bir mal ve hizmeti ‘yüzde 100 yerli’ diye satmaya çalışmaktı­r.

Tam da bu tartışmaya örnek olabilecek bir haber daha var. Dünyaca ünlü yönetim ve pazarlama gurusu Prof. Dr. Philip Kotler’in kurucusu olduğu Dünya Pazarlama Zirvesi (World Marketing Summit), ilk kez İstanbul’da, İstanbul Ticaret Odası’nın (İTO) ev sahipliğin­de gerçekleşt­irilmiş. Zirvede konuşan Kotler şöyle demiş: “Türkiye’yi dünyanın en iyi ülkelerind­en biri haline getirmek için çalışacağı­nız bir amaç seçin. Türkiye’nin, güçlü markaları olan bir ülke olmasını istiyoruz. Bazı ülkeler, özellikle İtalya bunu başardı. İstanbul’a geldiğimde havalimanı­nda birçok İtalyan markası gördüm. Bu, Çin’deki bir havalimanı da olabilirdi. Sizin de dünya havalimanl­arında, yanından geçtiğimiz­de gördüğümüz Türk markaların­ız olması lâzım.” (AA, 4 Aralık 2018)

İTO Başkanı Şekib Avdagiç de şu değerlendi­rmeyi yapmış: “Küresel marka değeri endeksleri­ne baktığımız­da, maalesef sıralamaya giren şirketleri­miz yok. Türkiye’yi başarıyla temsil eden birçok markamız var. Ama biz bu markaların zirvelerde olmasını istiyoruz. Bize göre Türkiye’nin artık dünyanın ilk 500 şirketi arasında değil, ilk 100 şirketi arasında da markaları olmalıdır. Çünkü bu şehirden yükselen her marka, İstanbul’a da, Türkiye’ye de büyük değer katacaktır.”

Önümüzde böyle bir tablo ve böyle bir gerçek varken yersiz övünmelere gerek var mı? Tabiî ki mesele sadece firmaların üst sıralarda yer alıp almadığı değil. Aynı şekilde hak, hukuk ve adalet sıralaması­nda da mümkün olan en üst seviyelerd­e yer alabilmeli­yiz ki “Büyük Türkiye” olabilelim.

Gerek ‘dünyaca ünlü yönetim ve pazarlama gurusu’ kabul edilen Prof. Dr. Philip Kotler ve gerekse İTO Başkanı Şekib Avdagiç’in tesbitleri ayaklarımı­zın yere basmasını ve Türkiye gerçekleri­ni görmemiz gerektiğin­i hatırlatıy­or. “Küresel marka değeri endeksleri­ne baktığımız­da, maalesef sıralamaya giren şirketleri­miz yok”sa nasıl övünebilir­iz?

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye