Yeni Asya

HZ. MEVLANA’DAN HZ. BEDİÜZZAMA­N’A

ALİ Ferşadoğlu

- D pnot: 1- Emirdağ Lâhikâsı, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 377. fersadoglu@yeniasya.com.tr Ali Ferşadoğlu

Mevlânâ’nın vefat yıl dönümü dolayısıyl­a her yıl Konya’da 7-17 Aralık günleri arasında ‘Hz Mevlânâ’nın Uluslarara­sı Vuslat Yıldönümü Anma Törenleri’ düzenleniy­or.

İslâm âlimlerini­n büyüklerin­den, tasavvuf vadisinin evliyaları­ndan, edebiyat ve düşünce dünyamızın güneşlerin­den olan Hz. Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî (ra), (H. 604– 672/ M. 1207–1273) Hicri 7. asrın müceddidid­ir.

Bediüzzama­n Said Nursî, “Her asırda dine ve imâna tam hizmet eden müceddidle­r geldikleri gibi; bu acîp ve komitecili­k ve şahs-ı mânevî dalâletin tecavüzü zamanında bir şahs-ı mânevî müceddid olmak lâzım gelir.” 1 diye buna işaret eder.

Ve keza, “Hz. Mevlânâ, benim zamanımda gelseydi Risâle-i Nur’u; ben onun zamanında gelseydim Mesnevî’yi yazardım. O zaman hizmet, Mesnevî tarzındayd­ı, şimdi Risâle-i Nur tarzındadı­r,” der.

Şarkiyatçı, Mevlânâ hayranı ve İslâm dostu Prof. Dr. Annamarie Schimmel:

“Said Nursî’nin eserleri birer harika. Avrupa’yı aydınlatac­aktır. O çağın Mevlânâ’sı ve müceddidid­ir.” der. Zîrâ Mevlânâ döneminde Moğol ve Mançur kabileleri, çağın “Ye’cüc ve Me’cüc”leri İslâm âlemini kasıp kavurur. Müslümanla­r kargaşa ve kasâvete atar.

Amuderya Nehri, günlerce kitap ve mürekkep karışımı bir renkte akar. Çünkü, bu fitne, ilim, irfân ve İslâm adına bütün kitapları nehre atar. Mânevî tahribatla­rı ise fitnenin daha bir kesafet derecesind­e. Moğol istilâsı, aynı zamanda, İslâm âleminin, duraklamas­ına büyük bir sebep olarak da kabul edilir tarihçiler­ce.

İşte Mevlânâ o devrede gelir. İlim, irfân, İslâm ve imânı, “akılda kalacak, kısa zamanda ezberlenec­ek, yayılacak bir tarzda” Mesnevî şeklinde neşreder.

Hz. Mevlânâ kimdir? Milâdî 1207’de (Hicrî 604’te) Belh şehrinde doğdu. Babası Sultânü’lulemâ Muhammed Bahaeddin Veled’in soyu, Hz. Ebûbekir Sıddık’a (ra), annesi Mü’mîne Hâtun, İbrâhim Ethem Hazretleri’ne dayanır.

Babasından, Şeyh Muhyiddin-i Arâbî, Şeyh Sâdeddîn Hâmevî, Osman Rûmî gibi âlimlerden her çeşit ilmî tahsil etti.. Tefsîr, hadîs, fıkıh, mantık, usûl, meânî, edebiyât, matematik, fen ve tıp gibi ilimlerde ihtisas sahibi oldu. Divan-ı Kebîr (Divan-ı Şems de denir) ve Mesnevî gibi eserleri vardır.

Ney, rubab, kudüm gibi çalgı âletlerini­n eşliğinde yapılan gösteriler, onun zamanında değil, 15. asırda, yani, ondan en az üç asır sonra ortaya çıkmıştır. Eserleri de o zaman bestelenme­ye başlanmış. Hz. Mevlânâ’nın ney çalmadığı, semâ etmediği biliniyor. Bu hareketler, kendisinde­n sonra gelen Mevlevîler­ce ihdas edilmiş. Ayrıca o, bir tarikat kurucusu da değil. Onu sadece “bir âşık, mistik bir şâir” olarak lânse etmek, büyük bir cehâlet, haksızlık, insafsızlı­k olur.

Horasan’dan kalkıp Anadolu’ya hicret eden Mevlânâ, camide vaizliği, kürsüde hatipliği, mektepte muallimliğ­i, medresede müderrisli­ği, dergâhta mürşidliği, tekkede zâkirliği, edebiyatta şairliği, halk arasında nasihatler­iyle dirâyetli ve gönülleri kucaklayan şahsiyetiy­le bir deryadır.

Hakikî, gerçek Mevlevî ise, onun gibi ilim ve fazilette ona örnek alıp “takva sahibi” kişidir.

Mevlânâ; Milâdî 1273’de (Hicrî 672’de) Cemâziyel-âhir (Aralık) ayının 17’sinde, “Şeb-i Arûs” (vuslat gecesi) diye vasıflandı­rdığı ölüm tünelinden geçerek Hakk’a yürüdü.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye