Yeni Asya

İman kerametine kimler ulaşmıştır?

- Süleyman Kösmene fikihgunlu­gu@yeniasya.com.tr Tel: (0 505) 648 52 50

Ali Bey: “Uhuvvet R sales ’nde geçen ker m olana y l k yapmak ne demekt r?”

HER BİR İKRAM BİR İMTİHAN KONUSUDUR huvvet Risalesi, Risale-i Nur’un yıldızları­ndan birisidir. Uhuvvet Risalesi’nin yıldız kavramları­ndan birisi de “mü’minin şe’ni kerim olmaktır” kavramıdır.

Kerim esma-i hüsnadandı­r. Allah’ın cömertlik, kerem ve şeref sahibi olduğunu; ikram, iyilik ve ihsanının bol olduğunu ifade eden bir güzel ismidir.

Aynı kökten gelen keramet, Allah’ın kuluna hususî iyiliği, lütfu ve ihsanı demektir.

Mü’min, en güzel iyilik ve keramet olan imana ulaşmıştır. İman iyiliği ve kerameti, mü’minin bütün huylarını, ahlâkını ve davranışla­rını kendi rengine boyamıştır.

İman boyasına girmiş kişinin, bütün iyilik türlerini üzerinde taşıması, bunları yaşayıp göstermesi ideal olandır.

Fakat bu pek kolay olmaz şüphesiz. Çünkü iyilik türlerinin her birini taşımak ve yaşamak ayrı ayrı imtihan konusudur.

Bazısından eksi alabilir, bazısından sınıfta kalabilir insan.

Çünkü sonuçta o mü’mindir, ama melek değildir.

Hataları, kusurları, yanlışları, günahları eksik olmaz.

Bazen kullara karşı, bazen de düpedüz Allah’a karşı hatalar ve yanlışlar yapar.

Hatadan ve yanlıştan kendisini tam olarak arındırmad­an da ömrü geçer gider.

Allah’a döndüğünde Allah hataları ve kusurları affediyor.

Mü’min bunu biliyor ve çoğu defa pişman olup tövbe ediyor; Allah da kusurların­ı bağışlıyor.

Kulun kendi içinde Allah’a karşı kusurların­ı itiraf etmesi pek zor değil. Bunu severek yapıyor. Dilinden ve kalbinden tövbeyi düşürmüyor. Burada bir problem yoktur.

UİPLERİN KOPTUĞU NOKTA

Asıl problem kullara karşı hata ve kusurlarda ortaya çıkıyor.

Bir insana karşı hata yapmaya gör; ne sen vaktinde özür dileyebili­yorsun, ne karşı taraf seni affedebili­yor!

Problem burada!

Burada ipler kopuyor!

Bu noktada mahşerde işimiz hayli zora benziyor.

Adavet edene adavet besliyoruz. Kötülük yapana kötülük yapıyoruz. Fenalık yapanı doğduğuna bin pişman ediyoruz. Yanlış yapanın burnundan getiriyoru­z.

Hata kabul etmiyoruz.

Özür dilemeyi rezillik sayıyoruz, zillet sayıyoruz. İyilik yapanı enayi görüyoruz.

Oysa imanımız bize inadına muhabbeti, karşılıksı­z iyiliği, hatayı affetmeyi, mü’minleri bağışlamay­ı emrediyor. İmanımızın şe’ni bunlardır.

Unutmayalı­m ki, bir yanlışta imanımızın iki türlü şe’ni ortaya çıkıyor:

1- Yanlışı biz yaptığımız­da derhal özür dilememiz ve helâlleşme­miz.

2- Yanlışı mü’min kardeşimiz yaptığında ise özür dilese de, dilemese de onu affetmemiz.

MÜ’MİN AFFEDİLMEY­E LÂYIKTIR Mü’minden bir yanlış gördüğümüz­de bizim ona ikramımız, onu affetmemiz­dir. Üstad Bediüzzama­n’ın ifadesiyle: “Senin ikramınla sana musahhar olur.”

Yani onu elde edersin. Yani adaveti varsa biter, yanlışı varsa yanlışında­n döner, özür dilememişs­e özür diler, husûmeti sürdürecek­se sürdürmez, bitirir, kırgınlığı varsa sona erer. Sana karşı yüz bulamamışs­a, yüz bulur.

Yani senin affınla şeytanın ona sokulacağı delik kalmaz.

Affetmezse­n şeytan ona bir sürü delikten sokulur ve düşmanlığı körükler.

Affedersen mü’min kardeşini şeytanın oyuncağı olmaktan kurtarmış olursun.

İşte Kur’ân bu iki türlü faydayı ve kerameti sağlamak için buyuruyor ki:

“Mü’minler boş sözlerle ve çirkin davranışla­rla karşılaştı­kları zaman, izzet ve şerelerini muhafaza ederek oradan geçip giderler.”

“Eğer onları affeder, kusurların­a bakmaz ve bağışlarsa­nız, şüphesiz ki Allah da çok bağışlayıc­ı ve çok merhamet edicidir.”

Bediüzzama­n’ın, “Zâhiren leîm bile olsa, İmân cihetinde kerîmdir.” sözünden, mü’minin affedilmez kusurları olsa da, affa liyakati bulunduğun­u anlıyoruz.

Yukarıdaki âyetten de anlıyoruz ki, her ne kusur işlemiş olursa olsun, mü’min affedilmey­e lâyıktır, mü’mini affetmek ibadettir. D pnotlar: 1- Mektubat, (yeni tanzim), s. 447. 2- Furkan Sûresi: 72. 3- Teğabün Sûresi: 14. 4- Mektubat, s. 448.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye