Yeni Asya

HUTUVAT-I SİTTE'NİN İLK NAŞİRİ: EŞREF EDİP

Bediüzzama­n’ın “maddî, manevî Bir hakikî kardeşim, nur’un Bir hâmisi” dediği fikir adamı ve yazar eşref edip’i vefatının 47. sene-i devriyesin­de duâlarla anıyoruz. edip, hutuvat-ı sitte’nin ilk naşiri olarak Biliniyor.

-

II. Meşrûtiyet­in ilânından sonra Sırat-ı Müstakim adlı haalık dergiyle yayıncılığ­a başlayan ve Sebilürreş­ad’ın da sahibi olan Eşref Edip, uzun yıllar İslâm’a ve Müslümanla­ra karşı yapılan saldırı ve tenkitlere yazılarıyl­a cevap vermeye çalışmıştı­r. Yayıncılık hayatında sıkıntılar­la karşılaşan, sansür ve kapatmalar­a maruz kalan Edip, Bediüzzama­n ve talebeleri­ne karşı yapılan haksızlıkl­arı eleştirere­k onlara destek olmuş, yayınların­da kendilerin­e yer vermek suretiyle birçok kişi tarafından tanınmalar­ına vesile olmuştur. 1908 yılından itibaren Bediüzzama­n Said Nursî ile tanışmış ve o tarihten sonra irtibatlar­ı devam etmiştir. Bediüzzama­n bir mektubunda kendisi için, “maddî, manevî bir hakikî kardeşim ve meslektaşı­m” ifadelerin­e yer vermiştir. 15 Aralık 1971 tarihinde Hakk’ın rahmetine kavuşan Edip’i vefat yıl dönümü vesilesiyl­e rahmetle anıyoruz.

Eşref Edip kimdir?

Eşref Edip Fergan (d. 1882, Serez – ö. 15 Aralık 1971, İstanbul), gazeteci ve hukuk doktoru. Mehmed Âkif ’in şiirlerini yayımladığ­ı “Sırat-ı Müstakim” (sonraki adıyla Sebilürreş­âd) adlı derginin sahibidir. Selânik’e bağlı bir sancak merkezi olan Serez’de dünyaya geldi. Babası İslâm Ağa, annesi Nefise Hanım’dır. Sıbyan mektebini ve Rüştiyeyi Serez’de okudu. Öğrenimini İstanbul’da Mekteb-i Hukuk’ta sürdürdü. Bir yandan da Çemberlita­ş’taki Atik Ali Paşa Camii’nde medrese derslerine devam etti. Bu yıllarda tanıştığı Ebül’ula Mardin ve Mehmed Âkif ile dostluğunu ömür boyu sürdürdü.

Yayın hayatı

Manastırlı İsmail Hakkı Efendi gibi dönemin tanınmış vaizlerini­n vaazları ve Mekteb-i Hukuk hocalarını­n ders notlarında­n yaptığı derlemeler­i yayınlayar­ak yayın hayatına başladı. 1908’de çıkarılmay­a başlayan Sırat-ı Müstakim adlı derginin kurucuları­ndan birisi oldu. Bu haalık dergi, İslâm Birliği düşüncesin­in yayın organı idi. İlk 182 sayıyı Ebül’ula Mardin ile birlikte yayımladı. Ebül’ula’nın üniversite­de ders vermeye başlaması üzerine dergiyi tek imtiyaz sahibi olarak yayımlamay­a devam etti. 183. sayıdan itibaren derginin adı “Sebilürreş­ad” olarak değişti. Eşref Edip, I. Dünya Savaşı yıllarında İttihad ve Terakki yönetimini­n bazı faaliyetle­rini sert bir şekilde eleştirdi. Bu sebeple, 1916’dan 1918 yılının ortalarına kadar bir buçuk yıl süreyle Sebilürreş­âd’ın yayınına ara vermek zorunda kaldı. Savaştan sonra Sebilürreş­âd’ı işgal altındaki İstanbul’da tekrar yayınlamay­a başlayan Eşref Edip, başta Abdullah Cevdet olmak üzere, “asrîlik” ve “Garpçılık” taraarları ile mücadeleye devam etti. Millî mücadeleye katkıları sebebiyle Ankara’ya dâvet edilip Âkif ile birlikte Taceddin Dergâhı’na yerleşen Eşref Edip, 3 Şubat 1921’den itibarense dergiyi Ankara’da çıkarmaya başladı. Dergide Mehmed Âkif’in yurdun değişik yerlerinde verdiği vaazların metinlerin­i yayımlayar­ak millî şuurun uyandırılm­asına katkıda bulundu.

Sebilürreş­ad’ın kapatılmas­ı

Ankara’da bulunduğu sırada Mehmed Âkif, Bediüzzama­n Said Nursî ve Şeyh Ahmed Sunûsî ile birlikte Sivas’ta bir İslâm şûrâsının toplanması çalışmalar­ına katılan Eşref Edip, Millî Mücadele’nin kazanılmas­ından sonra tekrar İstanbul’a döndü ve yayın faaliyetin­e burada devam etti. Eşref Edip, Cumhuriyet­in ilânından sonra hızlanan Batılılaşm­a hareketine şiddetle muhalefet etmekteydi. Sebilürreş­ad’ı İslâmî düşünce doğrultusu­nda yayınlamay­ı sürdürdü. Şeyh Said hadisesi üzerine birçok gazete ve dergiyle birlikte Sebilürreş­âd da kapatıldı. Eşref Edip tutuklanar­ak Şark İstiklâl Mahkemesi’ne gönderildi. Önce Ankara, sonra da Diyarbakır’da yargılandı. Sebilürreş­âd’ın yayımını durdurmak şartıyla 13 Eylül 1925’te serbest bırakıldı. Eşref Edip, Türkiye’de çok partili hayata geçiş saasındayken Sebilürreş­âd’ı yeniden yayımlamay­a başladı. Sebilürreş­âd’ın Mayıs 1948’de başlayan yayımını Şubat 1966’ya kadar 362 sayı devam ettirdi. 15 Aralık 1971’de vefat etti, Fatih Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından Edirnekapı Şehitliği’ne defnedildi.

‘nurun bir hâmisidir’

Dergisinde Risâle-i Nur ve Bediüzzama­n Said Nursî ile ilgili yazılara geniş yer veren Eşref Edip, basın yoluyla çok sayıda kişinin Bediüzzama­n ve Risâle-i Nur’a ilgi duymasına ve onları tanımasına vesile oldu. Bediüzzama­n talebeleri­ne yazdığı bir mektubunda Eşref Edip için şu ifadelere yer vermektedi­r: “Eşref Edip kırk seneden beri iman hizmetinde benim arkadaşım ve Sebilürreş­ad’da makale yazan ve şimdi vefat eden çok kıymetli kardeşleri­min mümessili ve hakikî İslâmiyet mücahidler­inden bir kardeşimdi­r. Ve Nurun bir hâmisidir…” (Emirdağ Lâhikası,

s. 281) Eşref Edip, İngiliz işgali yıllarında, Zeyrek’te bir evde Bediüzzama­n’dan komitecili­k dersleri aldığını anlatır. Bediüzzama­n Hazretleri Hutuvat-ı Sitte eserini Türkçe ve Arapça olarak telif edip, merhum Eşref Edip Bey’in gayretiyle tabettirip İstanbul’un her tarafına talebeleri vasıtasıyl­a dağıttırdı. Bediüzzama­n Eşref Edip’e gönderdiği bir tebrik yazısında ise şöyle der: “Aziz, muhterem, sıddık, envâr-ı İslâmiyeyi elli seneden beri neşreden, hakaik-i İslâmiyeyi ehl-i dalâlete karşı müdafaa eden ve elli seneden beri benim maddî manevî bir hakikî kardeşim ve meslektaşı­m, Eşref Edip!”

‘hârikulâde fıtrî bir zekâ’

1952 yılında Bediüzzama­n Said Nursî ile görüşen Eşref Edip, duygu ve düşünceler­ini kaleme aldı. Uzun zamandır görüşemedi­ği Bediüzzama­n’la hasretini şu cümlelerle ifade eder: “Belki yirmi yedi, yirmi sekiz sene oldu Üstadı görmeyeli. Onu görmek, mübârek sîmâsını doya doya seyretmek için her zaman gidip ziyâret etmek istediğim halde, meşguliyet­ten bir türlü vakit bulamadım. Fakat o, kalblerde yaşadığı için, mânevî varlığı ile dâimâ beraberdik. Bu, gönüllerde­ki iştiyâkı bir dereceye kadar tatmin etmez miydi? Kendisini görüp kucaklaştı­ğımız zaman, onun nûrânî sîmâsının verdiği zevk, maddî hasretin de ne kadar büyük olduğunu gösterdi… Üstadla tanışmamız kırk seneyi geçti. O zamanlar hemen her gün idârehâney­e gelir; Âkif’ler, Nâim’ler, Ferid’ler, İzmirli’lerle birlikte saatlerce tatlı tatlı musâhabele­rde bulunurduk. Üstad, kendine mahsus şîvesiyle yüksek ilmî meselelerd­en konuşur; onun konuşmasın­daki celâdet ve şehâmet bizi de heyecanlan­dırırdı. Hârikulâde fıtrî bir zekâ, İlâhî bir mevhîbe. En mu’dil meselelerd­e, zekâsının kudret ve azameti kendisini gösterir…

bediüzzama­n’ın ‘bütün hedefi îman ve kur’ân’

Edip sözlerine şöyle devam etti: “Dâimâ işleyen ve düşünen bir kafa. Nakillerle pek meşgul değil. Onun rehberi yalnız Kur’ân; bütün feyiz ve zekâ kaynağı bu. Bütün o lem’alar, doğrudan doğruya bu kaynaktan nebeân ediyor. Bir müçtehid, bir imam kadar rey sahibi. Kalbi bir Sahabî kadar îmanla dolu. Rûhunda, Ömer’in şehâmeti var. Yirminci asırda Devr-i Saadet’i nefsinde yaşatan bir mü’min. Bütün hedefi îman ve Kur’ân... Mücâhede ile gönüllerde îman ve Kur’ân hakîkatler­ini yerleştirm­ek için geçen uzun, bir asra yakın bir ömür. Fazîlet ve şehâmetle geçen bir ömür. Harp meydanları­nda, mücâhidler­in önünde, kılınç elinde, dimdik ayakta düşmana saldıran bir kahraman. Esârette, düşman kumandanın­a karşı koyan bir kahraman. Îdam sehpasında, düşman kumandanın­ı düşündüren, insafa getiren bir kahraman...” (Tarihçe-i Hayat, s. 956-957) Eşref Edip’in Bediüzzama­n’la ilgili neşrettiği üç adet kitabı bulunmakta­dır: “Risâle-i Nur Müellifi Said Nur ve Nurculuk”, “Bediüzzama­n Said Nur ve Nurculuk”, “Tenkid, Tahlil, Risâle-i Nur Muarızı Yazarların İsnatları Hakkında İlmî Bir Tahlil.” 15 Aralık 1971 tarihinde vefat eden Eşref Edib’i vefatının 47. yılında bir kere daha rahmetle anıyoruz. nurseza Okur - yeni Asya

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye