MÜSBET HAREKET YALNIZ ALLAH RIZASINI GÖZETİR
MÜSBET HAREKETTEN KASIT ŞUDUR: NUR CEMAATI GRUPLAR, IKTIDAR VE FIRMALAR GIBI KAR AMACI GUDEMEZ. SEKULER SIVIL TOPLUM ORGUT UYELIGINDEKI GIBI SAY GINLIK KAZANMA VE KENDINI GERCEKLES-TIRME BEKLENTISIYLEHAREKET EDILEMEZ, NUR CEMAAT UYESINI HARE-KETE GECIREN TEK MOTIVASYON YALNIZCA ALLAH RIZASIDIR
İ
deal siyaset ile reel gereklilikleri her durumda dengelemeye çalışmak makul olandır: Realiteyi takip etmek, ama mümkün olduğunca realiteyi idealiteye yaklaştırmaya çalışmak. Maide Sûresi’nde (5:32) konuyla ilgili bir ölçü zikredilir. Mealen: “adalet-i mahzâyı tatbik etmek mümkünken, adalet-i izafiyeye gidilemez, gidilse zulüm olur...” Said Nursî buna binaen reel siyaset ahlâken ve vicdanen savunulamaz, yapılan siyasî icraattan haz alınamaz, haz alan canavardır, der. (Nursî, 1998e: 57)
Siyasî hayatta idealler ve normlar mutlaka gereklidir. Her normal durumda veya normallik oranında idealleri/adaleti tercih etmek siyasî ahlâkın gereğidir. Öte yandan siyasetin realitesini bilmeden, onu veri almadan siyasetçi/idareci olunamaz, ayakta kalınamaz ve ideallere de hizmet edilemez.
Reel siyaset oyununu bilmeyen ve/veya beceremeyen bir idealist, siyaseti de kendini de yozlaştırır. Eğer siyaseti centilmence terk etmezse, korkarım çıktığı noktanın tam tersi kutbuna savrulur.
İdealleri savunmanın, onların peşinde koşmanın yeri aslında siyasî alan değil, sivil alandır. Alanların karışması, yani sivil toplum örgütlerinin siyasete, siyasî toplumun sivil toplumun işine karışması çatışma ve yozlaşmanın sebebidir. Sivil toplum örgütlerinin sivil alandan siyasal alana taşınması siyasetçileri doğru yola dâvet edecek, hakkanî değerleri savunup modelleyecek kimselerin kalmaması anlamına gelir.
Reel siyaset-ideal siyaset, akademinin esaslı tartışmalarından biridir. Said Nursî’nin müsbet hareket ilkesinden hareketle siyasetin dışında kalıp, iktidar rekabetine girmeyip, müsbet/ideal siyaseti telkin etmesi, ideal siyaset lehine bir katkı olarak değerlendirilmelidir.
Reel Siyasete BIR Reddiye Olarak Müsbet Hareket
Müsbet hareket, Nur cemaatinin kimliğini şekillendiren ve özellikle reel siyasî akımlarla cemaati ayrıştıran bir çerçeveye sahiptir. Said Nursî’nin vefatından önce verdiği son derste kavramın dar (doğrudan) anlamı incelenmektedir (Nursî, 1998c: 455-456):
Aziz kardeşlerim;
Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfî hareket değildir. Rıza-yı İlâhîye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır, vazife-i İlâhiyeye karışmamaktır. Bizler âsâyişi muhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti içinde her bir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz. Cihad-ı mâneviyenin en büyük şartı da vazife-i İlâhiyeye karışmamaktır ki, “Bizim vazifemiz hizmettir; netice Cenâb-ı Hakk’a âittir. Biz vazifemizi yapmakla mecbur ve mükellefiz.” Ben de Celâleddin Harzemşah gibi, “Benim vazifem hizmet-i imaniyedir; muvaffak etmek veya etmemek Cenâb-ı Hakk’ın vazifesidir” deyip ihlâs ile hareket etmeyi Kur’ân’dan ders almışım…”
Paragrafa göre müsbet hareketten kasıt şudur: Nur cemaati siyasî gruplar, iktidar ve firmalar gibi kâr amacı güdemez. Seküler sivil toplum örgüt üyeliğindeki gibi saygınlık kazanma ve kendini gerçekleştirme beklentisiyle hareket edilemez. Nur cemaat üyesini harekete geçiren tek motivasyon yalnızca Allah rızasıdır. Nur cemaati, müsbet hareket ilkesiyle siyasî ve iktisadî faaliyetleri Allah rızası için yapan diğer dinî cemaat ve gruplardan da ayrılır.
Bu dinî gruplar motivasyonları itibariyle seküler değildir, ancak sivil de değillerdir. Kategorik olarak siyasî ve/veya çıkar grubudurlar.
Nur cemaati iktidarı amaç ve araç olarak hedeleyemez, kazanç peşinde koşamaz, cemaat adına şirket kuramaz, arsa ve inşaat spekülasyonu yapamaz. Hatta cemaatin aslı faaliyetleriyle ilgili cemaat üyesi olmayan kimselerden yardım toplayamaz. (Nursî, 2011b:19) Şüphesiz iktidar ve çıkar uyarısı sadece ortak kamusal alanda geçerli değildir, cemaatin mahrem kamusal alanında da geçerlidir.
Risale-i Nur cemaati çatısı ve kimliği altında iktidarı ele geçirmek, iktidarın bastırıcı aygıtlarıyla İslâmı kabul ettirmek amaçlanamaz. Kitleler kabul etsin veya etmesin demokratik bir şekilde, rızaları üzere insanlara İslâm’ı tebliğ etmek, Müslümanların imanlarına kuvvet vermek esastır. İktidar ve çıkar, cemaat aktivitesinin ne amacı ne de aracıdır.
Said Nursî, müsbet hareket ilkesi ile bir nevi modern dönem reel siyaset anlayışının karşısında konumlanmıştır. Bu doğrultuda dost ya da düşman, mü’min veya kâfir, dini cemaat ya da siyasî grup nereden gelirse gelsin bütün meydan okuma, tariz ve itirazlara sadece defansif sözlü savunmayı, dinin bizzat kendisine düşmanlık edilmemek şartıyla sözlü de olsa ofansif olmamayı, başka kişi ve gruplarla münakaşaya girmemeyi, hükümetin politikalarına karşı ideal siyaseti savunmayı, cemaat eylemini ötekinin husûmeti/nispeti üzerine inşa etmemeyi, diğer dindar kişi ve dinî grupları tenkit etmek yerine eksiklerini tekmil etmeyi, hatalarını düzeltmeyi norm olarak koyar. Müsbet hareket ilkesiyle reel siyasete mesafe koyulduğu gibi, reel siyasette kullanılan yöntem ve teknikler de reddedilir.
Müsbet Hareketle Siyasetin diyalojisi
Müsbet Siyaset menfî siyaset, isyanla özdeşlik gösteren, fiilen otoriteye baş kaldırmayı, ayaklanmayı, karşı güç kullanmayı kabul eden siyaset biçimidir. Müsbet siyaset ise yukarıda sayılan özelliklerden görece azadedir. Dini siyasete alet eder tarzda değil de hamiyet adına uğraşılan siyaset biçimidir.
Said Nursî’nin Külliyatı’nda müsbet hareket kavramının geçtiği yerlerde (Nursî, 1998c:455-457& Nursî, 1998b:192,402 & Nursî, 1998a: 256) asayişi muhafaza etmek, dâhilde maddî cihad olmaz, maddî (silâhlı) direnme ve isyan olmaz gibi nitelemeler siyasetin menfîsine gönderme yapmaktadır.
Ancak müsbet hareket kavramının geçtiği diğer yerlerde (Nursî, 1998d: 427 & Nursî, 1998c: 90 & Nursî, 1998c:458 & Nursî, 1998a: 263 & Nursî, 1998h: 648) siyasete yapılan atılar bugünkü reel anlamında (çok partili sistemde), militer olmayan siyaseti de kapsamaktadır.
Kısaca siyasetin menfîliği sadece fiilî kalkışma ve isyana yönelmeyle sınırlı değildir, menfîlik Paretocu ve demogojik siyaset anlayışını da kapsamaktadır.
Öyle ki, diğer dindar kişi ve gruplarla kurulan ilişkilerde partizanca davranmak yine menfî hareket kapsamı içine dâhil edilir. (Nursî,1998e:155 & Nursî,1998g: 188 & Nursî, 1998e: 259 & Nursî, 1998f:70,286) Yani, menfîlik her türüyle reel siyaset yapmak olduğu gibi onun araçlarının sivil hayatta kullanılmasını da ihtiva eder.
Müsbet hareket ile müsbet siyaset arasında diyalojik bir ilişki vardır. Yani iki kavram bir birini tamamlayan iki zıt kavram gibidir. Müsbet siyaset Birinci Said’in ve kısmen Üçüncü Said’in siyasetle olan yakın ve olumlu ilgisini tanımlayan bir kavramdır (Torun, 2015c:93-94).
İkinci Said şiddet yanlısı, fiilî direnmeyi ihtiva eden, yıkıcı, köktenci, toptancı, çıkarcı, tarafgir ve demagojik siyaset anlayışını menfî siyaset olarak tanımlar. Din, hak, adalet, hürriyet, vatan, millet ve hamiyet adına yapılan siyaseti ise müsbet olarak tanımlar. Siyasetin müsbetliği siyasetin hem amaçlarını, hem de araçlarını kapsar.
Birinci Said ile Üçüncü Said’in siyasetle münasebetinin önceliği de onun siyasete amaç veya araç olarak yaklaşmasıyla ilişkili olmalıdır.
Said Nursî geldiği noktada, Nurculuk kimliği altında aktif siyasete girilmesini, bulaşılmasını ve hatta ilgilenilmesini bile yasaklar, buna ölçüler getirir. İhdas ettiği hareketin siyasetle mesafesi konusunda çok titizdir.
Ancak siyasetle ilgilenenlere, ilgilenmeyi gerekli görenlere veya iktidar tutkusuna gem vuramayanlara yasaktır da demez. İki şart öne sürer. Birincisi siyasete genel olarak din, özel olarak Nurculuk adına girilmeyecek, ikincisi ise müsbet siyaset ilkesi takip edilecektir.
Esas itibariyle müsbet siyaset tavsiyesi Nurculuğun dar dairesinde olanlar için değil, Nurcu(luğun dar dairesinde) olmayanlar içindir. Yani müsbet siyaset tavsiyesinin muhatabı siyaset eşrafıdır.