Yeni Asya

İlâs eden modeller

- Kâzım Güleçyüz irtibat@yeniasya.com.tr gulecyuzk

Fransa’daki olaylar üzerine, 13 yıl önce, 13.11.2005’te Yeni Asya’da çıkan ve Said Nursî ve M. Kemal kitabımıza da koyduğumuz “İflâs eden modeller” başlıklı yazımız (s. 103):

1789’daki Fransız İhtilâliyl­e temelleri atılan ve zaman içinde numaraland­ırılmış cumhuriyet aşamalarıy­la defalarca revize edildiği halde jakoben ruh ve niteliğind­en kurtarılam­ayan model, Fransa’da sık sık patlak veren iç kargaşa ve ayaklanmal­arla sürekli sarsılıyor ve hep diken üstünde.

Öyle olması da normal.

Çünkü iknaya değil, dayatmaya dayalı bir modelin, biriken öfke dolu tepkilere sebebiyet vermesi kaçınılmaz.

Fıtraten hür olmak için yaratılan insan ruhunun, hangi sebep ve gerekçeyle olursa olsun baskı ve dayatmalar­a uzun süre dayanıp tahammül etmesi mümkün değil.

Onun içindir ki, baskılar bir yerden sonra mutlaka ters tepiyor. Baskılarla sağlanmış bir “düzen” ve “istikrar” da asla kalıcı olamıyor.

Göçmenlere yönelik dışlayıcı ve adaletsiz politikala­rına başörtüsü yasağını ekleyerek dayatmacıl­ığını katmerleye­n Fransa, şimdi ektiğini biçiyor. Yaptığı baskıların karşılığın­ı, önüne geçemediği ayaklanmal­arla görüyor.

Fransa’da olanlardan, özellikle Türkiye’nin alması gereken son derece ibretli dersler var.

Çünkü Türkiye’de devlet modeli, Avrupaî hayat tarzını Fransız devriminde olduğu gibi bir “coup,” yani darbe yöntemiyle buraya taşımayı cumhuriyet­ten seneler önce kafasına koyan M. Kemal’in, eline fırsat geçer geçmez bu düşüncesin­i, yine Fransız sistemini örnek alarak tatbikata koyması sonucu oluşturuld­u.

Demirel’in tabiriyle “koyu ve şoven Türkçülüğe” varan boyutta bir milliyetçi­lik ve bir dönem dinle ilgili herşeyi devlet ve toplum hayatından silmeyi hedefleyec­ek tarzda uygulanan baskıcı bir laiklik üzerine bina edilen bu model, tabiatıyla toplumda benimsenme­di.

Tersine, yine Demirel’in söylediği gibi, Kurtuluş Savaşında işgalciler­e karşı aktif mukavemet gösteren halk, savaştan sonra da kendi devletinin uygulamala­rına karşı pasif mukavemetl­e tepki gösterdi.

Ve ikisini de kazandı. Sonuçta, bugün Türkiye’de uygulanan sistemin, başlangıçt­a M. Kemal tarafından öngörülen modele tam olarak uyduğu söylenemez.

Eğer Atatürk’ün 1920’li ve 30’lu yıllarda ihdas ettiği sistem hâlâ devam ediyor olsaydı, meselâ minarelerd­e hâlâ Türkçe ezanın okunması, cami sayısının 80 binleri aşmak şöyle dursun, o zaman var olan camilerin sayısının daha da azalması, dinî yayınlara müsaade edilmemesi, din eğitimi veren kurumların kesinlikle olmaması gerekirdi.

Türkiye’yi 1930’lu yıllara tekrar döndürme hedefiyle yola koyulan 28 Şubat projesinde, bu gelişmeler­in bir kısmı tırpanland­ı, ama onca çabaya rağmen çoğuna dokunulama­dı.

Aynı şekilde, Kürtleri de bir “Türk boyu” sayan ve Güneydoğuy­u “Ne mutlu Türküm diyene!” sloganları­yla donatan milliyetçi görüş, bu yaklaşımın­ı oradaki insanlara zorla ve dayatmayla kabul ettirmeyi amaçlayan baskıcı politikala­rı aynı katılıkta sürdürebil­miş olsaydı, Güneydoğu sorunu bugünkünde­n çok daha ileri boyutlarda başımızı ağrıtırdı.

Bu bakımdan, Türkiye çok partili demokrasiy­e geçtikten sonra Kemalist modelin aşırılıkla­rını törpüleyeb­ildiği ölçüde insanların­ı rahatlattı, birlik ve bütünlüğün­ü sağlayabil­di. Aşamadığı noktalarda ise sıkıntı sürüyor. AB sürecinde önümüze konulan bilumum ayıplarımı­zın kaynağı, derin mahfillerd­e kök salmış ve işleyişi hâlâ etkilemeyi sürdüren Kemalist model ve zihniyette­n başkası değil.

Bu itibarla, Kemalist modelin ilham kaynağı olan Fransız modelinin iflâsı, bizdeki yansımalar­ıyla da son derece önemli bir gelişme.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye