NURCULUK ARKA BAHÇE DE DEĞILDIR, MÜZMIN MUHALEFET DE
Said Nursî’nin Siyasete karşı tutumu Selefleri olan Gazalî, ebu Hanife vb. Gibi din âlimlerinin Geleneksel çizgisinden farklı değildir.
Said Nursî, müsbet siyaset telkiniyle menfî/reel siyasetin mahzurlarını göstermek ister. Bir nevi ideal/müsbet siyaset yapmaya teşvik eder. Siyasetin fayda amaçlı ve ahlâk temelinde yapılmasını nasihat eder. Ama bu telkin, tavsiye ve nasihati şahıs ve cemaat olarak siyasetin dışında kalarak, siyasete bulaşmayarak, iktidar ve çıkar beklemeyerek yapar.
Said Nursî’nin aktif/reel siyasetin dışında kalarak müsbet/ideal siyasete dâvet etmesi siyasetin ilâh ve ıslahı için bir şans olarak değerlendirilmelidir.
Belki çıkar ve iktidar amaçlı ve bu amaçlar için her tür aracı meşrû gören reel siyaseti doğru amaçlara yöneltmek ve doğru araçlarla yapılmasını temin etmek bu şekilde mümkün olabilir. Ancak mesleği siyaset olmayan, siyasal kamusal alanın dışından ve hatta siyasete ilgisiz birinin ve/veya bir grubun müsbet telkinati aktif/reel siyaset eşrafına tesir edebilir.
Dâvetçinin yanlışa, haksızlığa, zulüm ve kötülüğe bulaşmamış olması, her halde reel siyasete bulaşmamış olmasına bağlıdır. siyasî kötülükleri siyasete karışarak defetme iddiası kendi içinde çelişiktir. Tarih bu tarz hareketlerin sükut-u hayal örnekleriyle doludur. Esasen Said Nursî’nin siyasete karşı bu tutumu seleleri olan Gazali, Ebu Hanife vb. gibi din âlimlerinin geleneksel çizgisinden farklı değildir. Onlardan farklı olarak siyaset yapmayan bir cemaat hareketinin vücuda gelmesine öncülük etmesi, öncülük ettiği cemaati reel siyasetten uzak tutmaya çalışmasıdır.
Tarihte ideal siyaset söylemi ve ideal taleplerle yola çıkıp siyasete karışanlar genellikle kendileri de zulüm ve kötülüklere bulaşmış ve kirlenmişlerdir. Belki ideal değerleri istismar ettikleri için siyasî düzeyin daha da dibe vurmasına sebep olmuşlardır. Yakın zamanda bunun örneklerini de görmek mümkündür.
Sonuç ve Değerlendirme
Müsbet hareket, doğrudan anlamı itibariyle, Bediüzzaman Said Nursî’nin İkinci döneminde başlattığı cemaat hareketi için vaz ettiği bir hizmet ilkesidir. Risale-i Nur cemaati veya Nurculuk olarak maruf olan bu hareketin en bariz özelliği müsbet harekettir.
Müsbet hareket, Nurculuğu diğer alternatif grup ve organizasyon biçimlerinden ayrıştıran bir katalizör işlevi görmektedir. Said Nursî Nurculuğu sivil kamusal alanda faaliyet gösteren bir nevi sivil toplum örgütü olarak tasarlamıştır.
Nurculuk, müsbet hareket ilkesiyle özellikle siyasî akım ve gruplardan ayrışıp, adeta siyasetin ve siyasî hareketlerin ötekisi olarak konumlanır. Açık ifadesiyle siyaset ile Nurculuk dikotomik olgular gibidir. Müsbet hareket ilkesiyle bir siyasî akım veya partiye angaje olmaklık bir arada bulunamaz. Binaenaleyh Nurcu hareket bir çıkar grubu, bir siyasî akım ve bir siyasî hareketin arka bahçesi veya bunların müzmin muhalifi değildir.
Öte yandan Said Nursî devleti, siyaseti ve siyasî (İslâmcı) bir dini hareketi, müsbet olmak şartıyla, kategorik olarak reddetmiyor, sadece kendisininkini onlardan ayrıştırıyor. Nitekim Risale-i Nur Külliyatı’na ait Tarihçe-i Hayat adlı kitapta (1998b:632-633) Mısır’da kurulan İhvan hareketi ile Anadolu’da kurulan Nurculuğun İslâm kardeşliğini tesis edeceklerinden takdir ve tahsinle bahsedilir. Burada ayrıca Nurculuk ile İhvan hareketi arasındaki farklar zikredilir.
Said Nursî Cumhuriyet öncesinde, kendisinin Eski Said dediği dönemde, siyasetle aktif olarak ilgilenen bir din âlimidir. Bu dönemde siyasetle ilgilendiğini, siyasete karıştığını bizzat kendisi kabul eder. Cumhuriyet’in kurulmasından sonra ise aktif siyaseti ve siyasî konularla iştigal etmeyi radikal bir şekilde bırakır. Bütün enerjisini Risale-i Nur’un telifine ve öncüsü olduğu Nurcu harekete teksif eder. Kahır dozundaki siyasete olan karşıt tavrından çok partili siyasal sisteme geçilmesinden sonra vazgeçer. Üçüncü Said denen bu döneminde siyasîlere mektup yazmış, onlarla görüşmüş, bir partiyi desteklemiş, dini konularda olumlu kararların alınması için politikacıları teşvik etmiştir.
Üçüncü Said siyasetle ilgili kahrından vazgeçmiş, ancak siyasete aktif olarak geri dönmemiştir. Onun siyasetle teması sadece Nurculuğun kuruluş gayesi doğrultusunda karar alıcı ve uygulayıcıları etkilemekle sınırlıdır. Onun bu tutumu sivil toplum örgütlerinin baskı mekanizması kullanma işleviyle örtüşmektedir. Sivil toplum örgütleri kendi kuruluş konularıyla ilgili ve aleni olmak şartıyla politikacıları etkilemeleri istenir bir durumdur.
Onun siyasetle münasebeti bağlam alındığında Birinci Said politik, İkinci Said apolitik, Üçüncü Said ise sivildir. Said Nursî, siyasetle olan aktif ilişkisini kesmiş ve Nurculuğu siyasî hareketlerden kat’i bir şekilde ayrıştırmıştır. Ancak Üçüncü döneminde mektup ve lâhika olarak
kaleme aldığı yerlerde siyasetle dolaylı olarak ilgilenmiştir. İlginç olan nokta ise birinci döneminde doğrudan siyasetle ilgili eserlerini Risalei Nur Külliyatı’ndan hariç tutmamış olmasıdır.
Müsbet hareket ilkesi Nurculuğu siyasetin bir nevi ötekisi olarak konumlandırırken, kısmen Üçüncü Said dönemi eserlerinin ve özellikle Birinci Said dönemi eserlerinin Külliyata dâhil olması ve her daim okunması tevil edilmeyi gerektirir. Nurculuğun siyasallaştırılması ile Nurcular arasındaki ortaya çıkan fraksiyon farklılıkları bu konunun teviliyle alâkalı gibidir. Sorunu açıklığa kavuşturmanın yolu müsbet hareket kavramını müsbet siyaset kavramı ile beraber analiz etmektir.
Said Nursî, Nur cemaatine aktif siyaseti yasaklarken, paradoksal bir şekilde siyaset eşrafına müsbet siyaset tavsiyesinde bulunur. Siyaseti ve idareciliği hamiyet adına, millete hizmet etmek amacıyla yapın der. Sadece amaç ve hedefleriniz değil, aynı zamanda siyaset yapma biçiminiz, kullandığınız yöntemleriniz de müsbet olsun der. Birinci Said döneminde düşünce ve davranışlarını bu yolda gideceklere örnek gösterir. Ancak bu açıklama gerekçe gösterilip siyasete angaje olmakla birinci Said’in sosyal ve siyasî düşüncelerini kamusallaştırma işi birbirine karıştırılmamalıdır.
Siyaset yapmak için aralanan bu kapı esasıyla Risale-i Nur Talebeliği sıfatıyla siyaset ve idareciliğe yüksünenlerin girecekleri kapı olmamak gerektir, aksine Nur Talebesi olmayanlar veya kendi adına siyaseti arzulayanlar için bir cevaz/fetva olarak değerlendirilmelidir. Yani müsbet siyaset tavsiyesinin muhatabı siyaset eşrafıdır. Aktif siyasete girmeye iki şartla fetva verir: Birincisi siyasete genel olarak din, özel olarak Nurculuk adına girilmemelidir. Dinî kutsalların siyaset üstü olması gerektiğini Birinci Said döneminde, siyasal İslâmcı parti kurmayın diye Üçüncü Said döneminde söyler. İkincisi ise müsbet siyaset şartıdır. Said Nursî, müsbet siyaset fetvasıyla ideal siyaset cereyanına güç verir. Siyasetin fayda amaçlı ve ahlâk temelli yapılmasını teşvik eder. Bu tavsiyeleri kendisini siyasî kulvarın dışında tutarak, sivil kalarak, çıkar ve iktidar rekabetinden kaçarak yapar. Said Nursî’nin ve Risale-i Nur Talebelerinin siyasetle ilgisi dâvetçi/nasihatçi olmakla sınırlandırılır. Bu, reel siyasetin ve aktif siyasetçinin ilâh ve ıslahı için alternatif bir modeldir. Çıkar ve iktidar mücadelesine bilfiil girmeyen, belki beklentiye bile girmeyen bir dâvetçi grubun nasihati/dâveti siyaset eşrafına tesir edebilir. Siyasî kötülükleri siyasete karışarak ortadan kaldıran örnekler pek azdır. Negatif örnekler ise çok fazladır. Esasen Said Nursî’nin siyasete karşı bu tutumu seleleri olan Gazali, Ebu Hanife vb. gibi din âlimlerinin geleneksel çizgisinden farklı değildir.
Tarihte ideal siyaset söylemi ve ideal taleplerle yola çıkıp siyasete karışanlar genellikle kendileri de zulüm ve kötülüklere bulaşmış ve kirlenmişlerdir. İdeal değerleri istismar ettikleri/etmek zorunda kaldıkları için siyasetin daha bir dibe vurmasına sebep olmuşlardır.