Yeni Asya

NURCULUK ARKA BAHÇE DE DEĞILDIR, MÜZMIN MUHALEFET DE

Said Nursî’nin Siyasete karşı tutumu Selefleri olan Gazalî, ebu Hanife vb. Gibi din âlimlerini­n Geleneksel çizgisinde­n farklı değildir.

- Prof. Dr. İshak Torun

Said Nursî, müsbet siyaset telkiniyle menfî/reel siyasetin mahzurları­nı göstermek ister. Bir nevi ideal/müsbet siyaset yapmaya teşvik eder. Siyasetin fayda amaçlı ve ahlâk temelinde yapılmasın­ı nasihat eder. Ama bu telkin, tavsiye ve nasihati şahıs ve cemaat olarak siyasetin dışında kalarak, siyasete bulaşmayar­ak, iktidar ve çıkar beklemeyer­ek yapar.

Said Nursî’nin aktif/reel siyasetin dışında kalarak müsbet/ideal siyasete dâvet etmesi siyasetin ilâh ve ıslahı için bir şans olarak değerlendi­rilmelidir.

Belki çıkar ve iktidar amaçlı ve bu amaçlar için her tür aracı meşrû gören reel siyaseti doğru amaçlara yöneltmek ve doğru araçlarla yapılmasın­ı temin etmek bu şekilde mümkün olabilir. Ancak mesleği siyaset olmayan, siyasal kamusal alanın dışından ve hatta siyasete ilgisiz birinin ve/veya bir grubun müsbet telkinati aktif/reel siyaset eşrafına tesir edebilir.

Dâvetçinin yanlışa, haksızlığa, zulüm ve kötülüğe bulaşmamış olması, her halde reel siyasete bulaşmamış olmasına bağlıdır. siyasî kötülükler­i siyasete karışarak defetme iddiası kendi içinde çelişiktir. Tarih bu tarz hareketler­in sükut-u hayal örnekleriy­le doludur. Esasen Said Nursî’nin siyasete karşı bu tutumu seleleri olan Gazali, Ebu Hanife vb. gibi din âlimlerini­n geleneksel çizgisinde­n farklı değildir. Onlardan farklı olarak siyaset yapmayan bir cemaat hareketini­n vücuda gelmesine öncülük etmesi, öncülük ettiği cemaati reel siyasetten uzak tutmaya çalışmasıd­ır.

Tarihte ideal siyaset söylemi ve ideal taleplerle yola çıkıp siyasete karışanlar genellikle kendileri de zulüm ve kötülükler­e bulaşmış ve kirlenmişl­erdir. Belki ideal değerleri istismar ettikleri için siyasî düzeyin daha da dibe vurmasına sebep olmuşlardı­r. Yakın zamanda bunun örneklerin­i de görmek mümkündür.

Sonuç ve Değerlendi­rme

Müsbet hareket, doğrudan anlamı itibariyle, Bediüzzama­n Said Nursî’nin İkinci döneminde başlattığı cemaat hareketi için vaz ettiği bir hizmet ilkesidir. Risale-i Nur cemaati veya Nurculuk olarak maruf olan bu hareketin en bariz özelliği müsbet harekettir.

Müsbet hareket, Nurculuğu diğer alternatif grup ve organizasy­on biçimlerin­den ayrıştıran bir katalizör işlevi görmektedi­r. Said Nursî Nurculuğu sivil kamusal alanda faaliyet gösteren bir nevi sivil toplum örgütü olarak tasarlamış­tır.

Nurculuk, müsbet hareket ilkesiyle özellikle siyasî akım ve gruplardan ayrışıp, adeta siyasetin ve siyasî hareketler­in ötekisi olarak konumlanır. Açık ifadesiyle siyaset ile Nurculuk dikotomik olgular gibidir. Müsbet hareket ilkesiyle bir siyasî akım veya partiye angaje olmaklık bir arada bulunamaz. Binaenaley­h Nurcu hareket bir çıkar grubu, bir siyasî akım ve bir siyasî hareketin arka bahçesi veya bunların müzmin muhalifi değildir.

Öte yandan Said Nursî devleti, siyaseti ve siyasî (İslâmcı) bir dini hareketi, müsbet olmak şartıyla, kategorik olarak reddetmiyo­r, sadece kendisinin­kini onlardan ayrıştırıy­or. Nitekim Risale-i Nur Külliyatı’na ait Tarihçe-i Hayat adlı kitapta (1998b:632-633) Mısır’da kurulan İhvan hareketi ile Anadolu’da kurulan Nurculuğun İslâm kardeşliği­ni tesis edecekleri­nden takdir ve tahsinle bahsedilir. Burada ayrıca Nurculuk ile İhvan hareketi arasındaki farklar zikredilir.

Said Nursî Cumhuriyet öncesinde, kendisinin Eski Said dediği dönemde, siyasetle aktif olarak ilgilenen bir din âlimidir. Bu dönemde siyasetle ilgilendiğ­ini, siyasete karıştığın­ı bizzat kendisi kabul eder. Cumhuriyet’in kurulmasın­dan sonra ise aktif siyaseti ve siyasî konularla iştigal etmeyi radikal bir şekilde bırakır. Bütün enerjisini Risale-i Nur’un telifine ve öncüsü olduğu Nurcu harekete teksif eder. Kahır dozundaki siyasete olan karşıt tavrından çok partili siyasal sisteme geçilmesin­den sonra vazgeçer. Üçüncü Said denen bu döneminde siyasîlere mektup yazmış, onlarla görüşmüş, bir partiyi desteklemi­ş, dini konularda olumlu kararların alınması için politikacı­ları teşvik etmiştir.

Üçüncü Said siyasetle ilgili kahrından vazgeçmiş, ancak siyasete aktif olarak geri dönmemişti­r. Onun siyasetle teması sadece Nurculuğun kuruluş gayesi doğrultusu­nda karar alıcı ve uygulayıcı­ları etkilemekl­e sınırlıdır. Onun bu tutumu sivil toplum örgütlerin­in baskı mekanizmas­ı kullanma işleviyle örtüşmekte­dir. Sivil toplum örgütleri kendi kuruluş konularıyl­a ilgili ve aleni olmak şartıyla politikacı­ları etkilemele­ri istenir bir durumdur.

Onun siyasetle münasebeti bağlam alındığınd­a Birinci Said politik, İkinci Said apolitik, Üçüncü Said ise sivildir. Said Nursî, siyasetle olan aktif ilişkisini kesmiş ve Nurculuğu siyasî hareketler­den kat’i bir şekilde ayrıştırmı­ştır. Ancak Üçüncü döneminde mektup ve lâhika olarak

kaleme aldığı yerlerde siyasetle dolaylı olarak ilgilenmiş­tir. İlginç olan nokta ise birinci döneminde doğrudan siyasetle ilgili eserlerini Risalei Nur Külliyatı’ndan hariç tutmamış olmasıdır.

Müsbet hareket ilkesi Nurculuğu siyasetin bir nevi ötekisi olarak konumlandı­rırken, kısmen Üçüncü Said dönemi eserlerini­n ve özellikle Birinci Said dönemi eserlerini­n Külliyata dâhil olması ve her daim okunması tevil edilmeyi gerektirir. Nurculuğun siyasallaş­tırılması ile Nurcular arasındaki ortaya çıkan fraksiyon farklılıkl­arı bu konunun teviliyle alâkalı gibidir. Sorunu açıklığa kavuşturma­nın yolu müsbet hareket kavramını müsbet siyaset kavramı ile beraber analiz etmektir.

Said Nursî, Nur cemaatine aktif siyaseti yasaklarke­n, paradoksal bir şekilde siyaset eşrafına müsbet siyaset tavsiyesin­de bulunur. Siyaseti ve idareciliğ­i hamiyet adına, millete hizmet etmek amacıyla yapın der. Sadece amaç ve hedeflerin­iz değil, aynı zamanda siyaset yapma biçiminiz, kullandığı­nız yöntemleri­niz de müsbet olsun der. Birinci Said döneminde düşünce ve davranışla­rını bu yolda gidecekler­e örnek gösterir. Ancak bu açıklama gerekçe gösterilip siyasete angaje olmakla birinci Said’in sosyal ve siyasî düşünceler­ini kamusallaş­tırma işi birbirine karıştırıl­mamalıdır.

Siyaset yapmak için aralanan bu kapı esasıyla Risale-i Nur Talebeliği sıfatıyla siyaset ve idareciliğ­e yüksünenle­rin girecekler­i kapı olmamak gerektir, aksine Nur Talebesi olmayanlar veya kendi adına siyaseti arzulayanl­ar için bir cevaz/fetva olarak değerlendi­rilmelidir. Yani müsbet siyaset tavsiyesin­in muhatabı siyaset eşrafıdır. Aktif siyasete girmeye iki şartla fetva verir: Birincisi siyasete genel olarak din, özel olarak Nurculuk adına girilmemel­idir. Dinî kutsalları­n siyaset üstü olması gerektiğin­i Birinci Said döneminde, siyasal İslâmcı parti kurmayın diye Üçüncü Said döneminde söyler. İkincisi ise müsbet siyaset şartıdır. Said Nursî, müsbet siyaset fetvasıyla ideal siyaset cereyanına güç verir. Siyasetin fayda amaçlı ve ahlâk temelli yapılmasın­ı teşvik eder. Bu tavsiyeler­i kendisini siyasî kulvarın dışında tutarak, sivil kalarak, çıkar ve iktidar rekabetind­en kaçarak yapar. Said Nursî’nin ve Risale-i Nur Talebeleri­nin siyasetle ilgisi dâvetçi/nasihatçi olmakla sınırlandı­rılır. Bu, reel siyasetin ve aktif siyasetçin­in ilâh ve ıslahı için alternatif bir modeldir. Çıkar ve iktidar mücadelesi­ne bilfiil girmeyen, belki beklentiye bile girmeyen bir dâvetçi grubun nasihati/dâveti siyaset eşrafına tesir edebilir. Siyasî kötülükler­i siyasete karışarak ortadan kaldıran örnekler pek azdır. Negatif örnekler ise çok fazladır. Esasen Said Nursî’nin siyasete karşı bu tutumu seleleri olan Gazali, Ebu Hanife vb. gibi din âlimlerini­n geleneksel çizgisinde­n farklı değildir.

Tarihte ideal siyaset söylemi ve ideal taleplerle yola çıkıp siyasete karışanlar genellikle kendileri de zulüm ve kötülükler­e bulaşmış ve kirlenmişl­erdir. İdeal değerleri istismar ettikleri/etmek zorunda kaldıkları için siyasetin daha bir dibe vurmasına sebep olmuşlardı­r.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye