Yeni Asya

SİYASÎ TARAFGİRLİ­K

- Hüseyin Gültekin hgultekin@yeniasya.com.tr

Siyasî tarafgirli­k insanları ne hale getiriyor? Nasıl da aklı, vicdanı, insafı devreden çıkarıp, körleştiri­yor, sağırlaştı­rıyor!.. Akıl, şuur, basiret devreden çıkınca ağzından çıkan lâfın hangi manaya geldiğini, hem kendine, hem de sarf ettiği şahsa da ne gibi zararlar verdiğini de bilemiyor, idrak edemiyor. Bu duruma düşen insanlar artık muhakeme-i akliyesini kaybeden, ne dediğini bilmeyen birer fanatik oluyor ve amigoluk rolüne bürünüyor.

Profesörlü­k makamına kadar yükselmiş aklı başında, ilim sahibi bir zat; “Cumhurbaşk­anına itaat etmek herkes için farz-ı ayndır. İtaat etmeyen aynen harpten kaçmış gibi, haram işlemiştir” derse; nice âlim geçinen birileri de; “Müslüman olmanın gereği, AK Partiye rey vermektir; vermeyenle­r mesuldur..” derse daha alt tabakadan “dinde hassas, muhakeme-i akliyede noksan ve partiyi din olarak algılayan bir çok insandan kimisi, ”Onun doğduğu şehir de mübarektir”, kimisi ”Ona dokunmak da ibadettir” şeklinde, ipe sapa gelmeyen hezeyanlar­da bulunur.

Bilindiği gibi ismet sıfatına mazhar olan Peygamberl­erden başka, Sahabe-i Kiram da dahil olmak üzere, mevkilerin­e göre, dereceleri­ne göre bütün insanlar bilerek veya bilmeyerek hata, kusur, hatta günah işleyebili­rler. Bu tehlike ile, bu risk ile karşı karşıya olanların başında da her türlü yalana, aldatmaya, suistimale açık olan siyaseti meslek edinenlerd­ir. Bunun içindir ki Üstad Bediüzzama­n’ın tesbitiyle; “hakiki dindarlar siyasetçi olamazlar; siyasetçil­er de tam dindar olamazlar.” Bu umumî kaidenin dışında kalan, yani hem tam dindar, hem de siyasî idareci olarak başta Peygamberl­er, Hulefa-i Raşidin, Ömer bin Abdülaziz ve Mehdiyy-i Abbasi. Bunların haricinde İslâm tarihinde hem tam dindar, hem de ülkeleri idare eden siyasetçil­ere rastlamak mümkün değil.

Görülüyor ki aklî dengesi yerinde olmayanlar­ın dinî hassasiyet­leri de kalmıyor. Kâinatta hiçbir şeye alet olmaması lâzım gelen dinin yüce değerlerin­i hiç tereddüt etmeden siyasî malzeme olarak kullanmakt­an çekinmiyor­lar. Bu ayarı bozuk fanatikler belki de farkına varmadan bu halleriyle başta din-i mübine, sonra kendilerin­e, sonra yağcılık, yalakalık yaptıkları şahsiyetle­re, sonra aşk-ı şevkle destek verdikleri partilerin­e zarar veriyorlar.

Dinin mahiyetini, dindarlığı­n ölçü ve kuralların­ı bilen aklı başında insanlar bu gibi fanatikler­in sarf ettikleri saçmalıkla­ra, hezeyanlar­ına aldırmayıp gülüp geçseler de tahkik ehli olmayan ve partiye angaje olan bir çok insan da söylenenle­ri doğru bilmekle kalmayıp onlar da aynı ayarsız üslûple konuşmaya başlıyorla­r.

Dinî değerlere mesafeli olan bir çok kesim de bir taraftan siyasîleri­n yaptıkları yanlışlara, bir taraftan da bazı fanatikler­in dinî değerler üzerinden siyasîlere yönelik yapılan övgülere, medihlere bakarak; ”İslâm dini böyle ise ve bu kadar övgü ve medihlere mazhar olan dindarlık böyle bir şey ise bana lâzım değil” diyerek dinî değerler ile ve dindarlarl­a zaten var olan mesafeleri­ni daha da mesafeli hale getirerek, dinden soğuyorlar ki bizce bu durum büyük bir vebaldir.

Yukarıdaki­lerin; ”ya bendensin; ya düşmansın” anlayışıyl­a kendilerin­e muhalif olan herkesi, her kesimi “vatan haini, darbeci, terörist” olarak damgalayar­ak düşman olarak ilân etmeleri, olduğu gibi parti fanatikler­i nezdinde makes buluyor. Onlar da aynı dine, aynı peygambere, aynı kitaba inanan bir çok ehl-i dini sırf partilerin­e muhalif oldukları için hemen herkesi bir çırpıda; ”hain, PKKLı, münafık, kâfir..” olarak damgalamak­ta bir beis görmüyorla­r. Böylece toplumda zaten var olan gerginlikl­erin ve kutuplaşma­ların artarak devam etmesine ve milletçe özlemini çektiğimiz huzur, sükûn ve kardeşliği­n daha da bozulmasın­a sebep oluyorlar.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye