Yeni Asya

Demokras tat lde

- M. Latif Salihoğlu

GÜNÜN Tarihi

H13 Şubat 1878

enüz iki yaşını bile dolduramay­an nâzenin Meşrûtiyet, genç padişah Sultan II. Abdülhamid’in iradesiyle 13 Şubat 1878’de askıya alındı. Bu ilk “Demokrasi denemesi” dediğimiz I. Meşrûtiyet’in askıda kalma süresi tam tamına 30 sene devam etti.

Meşrûtiyet­in ilânıyla birlikte teşkil olunan ilk Osmanlı Meclis-i Mebûsânı da, yine Sultan Abdülhamid tarafından feshedildi. Feshetme gerekçesi ise, şu şekilde ifade edildi: "Vazifesini lâyıkıyla îfâ edemediğin­e binâen..."

Aynı gelişmeler­le bağlantılı olarak atılan bir sonraki adım ise, Anayasa ile ilgiliydi. Yani, Meclis'in kapatılmas­ının hemen ardından, Anayasa (Kànun-i Esâsî) da rafa kaldırılmı­ş oldu.

Böylelikle, 23 Aralık 1876'da ilân edilmiş olan tâze Meşrûtiyet dönemi, henüz emekleme yaşında iken sona erdirilmiş oldu.

Şimdi, bu konuyla ilgili olarak diğer bazı detaylara bakalım.

** *

Bu gelişmenin ardından, Meclis-i Mebusan ve Âyan Meclisi üyelerinde­n müteşekkil ilk Meclis, 20 Mart 1877'de açıldı. Böylece, I. Meşrûtiyet dönemi başlamış oldu.

İlk Meclis'te 240 kadar mebus (üye) bulunuyord­u. Bunların 70 kadarı Türk asıllı olmasına mukabil, mebusların mutlak ekseriyeti Müslümandı. Gayr-i müslimleri­n yekûnu, sadece yüzde 10-15 kadardı.

Buna rağmen, "Meclis'te gayr-ı müslimler var" yaygarası ve habbenin kubbe yapılması sebebiyle, Sultan Abdülhamid tesir altına girdi ve 93 Harbinin ağır faturasını da gerekçe sayarak Meclis'i kapattı. Peşi sıra Anayasayı meşrûtiyet fermanı ile birlikte rafa kaldırdı.

Osmanlı ülkesi, tam otuz yıl müddetle Meclis ve seçilmiş diplomatla­r olmadan yönetildi. Sultan Abdülhamid, bizzat kendisi devletin her şeyi ile doğrudan alâkadar olmaya başladı. Hükümet ricalini re'sen atayıp azlediyor. Resmî evrakların hemen tamamını bizzat kendisi okuyup takip ediyor. Hafiye teşkilâtı ile farklı fikir sahiplerin­i yakın takibe alarak, gerektiğin­de cezalandır­ıyor.

Ceza yöntemi ise, genel sürgün ve hapis şeklindedi­r. Şefkatli bir padişah olduğu için, en suçlu görünen bir kimsenin bile ölüm ve idam cezasına çarptırılm­asına gönlü razı olamıyor... Hakikaten, şahsî hayatında son derece dürüst ve takvâlı olan Sultan Abdülhamid, ne yazık ki, uyguladığı "zayıf istibdat siyaseti" yüzünden, hiç de hakketmedi­ği doz ve şiddette tenkitlere, hakaretler­e, husûmetler­e mâruz kaldı.

Sonradan, pekçok kimse Sultan Hamid'den veya onun ruhaniyeti­nden özür dilemek ve hatasını itiraf etmek durumunda kaldı. Bunlar arasında bir tek istisna var: O da Bediüzzama­n Said Nursî'dir.

Evet, İttihatçıl­arın "şiddetli istibdadı" doğuran Sultan Abdülhamid'in "zayıf istibdad"ını da tenkit eden Üstad Bediüzzama­n, "şefkatli padişah" dediği o sultanın şahsına yönelik ise, hiçbir zaman ve hiçbir şekilde ne hakaret etti, ne de kötü bir söz söyledi.

Bilvesile ifade edelim ki, "Sultan Abdülhamid'de yanılanlar" listesine Üstad Bediüzzama­n'ın ismini de dahil edenler, çok derin bir yanılgı içindeler, hatta vebâl altındalar.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye