Yeni Asya

Mü’min neden kardeşine adavet eder?

- Said Yüksekdağ said_yuksekdağ@hotmail.com Dipnotlar:1- Said Nursî, Mektûbat, Yeni Asya 2017, s. 309. 2- Age. 310. 3- Said Nursî, Mektûbat, Yeni Asya 2017, s. 31.

Ne yazık ki kutuplaşma­nın had safhada olduğu, kardeşin kardeşe küstürüldü­ğü, insanların birbirine şüpheyle baktığı, fitne ve fesadın hüküm sürdüğü bir devirde yaşıyoruz. Zira, âhirzaman çalkalanıy­or! Öyle şeyler yaşanıyor ki yapılanlar­ın şerrinden ve bunlara sebep olan fitnelerde­n her daim Allah’a sığınıyoru­z. Meselâ, kendisini Mü’min bildiğimiz bazı insanlar, aşırı tarafgirli­k, kör hissiyat ve cehalet yüzünden kendi siyasî fikrine muhalif olan mü’min bir kardeşini rahatlıkla dışlayabil­iyor, iftira atabiliyor, hainlikle dahi itham edebiliyor. Hatta bazen oluyor ki tekfir derecesind­e hakaret edebiliyor. Vâesefa!

Bu gibi insanlar, Mü’min kardeşinde -kendince gördüğü- bir tek câni sıfat yüzünden diğer masum sıfatları göremiyor. O câni sıfatı yüzünden diğer mâsum sıfatları mânen öldürerek, büyük bir zulüm işlediğini­n şuurunda olamıyor.

Bu dehşetli hâl, maalesef bizleri derinden yaralamakt­adır. Peki, mü’min olan bir insanın bu derece mânen sukut etmesine sebep olan şey nedir? Bu konu hakkında Bediüzzama­n Hazretleri, Uhuvvet Risalesi’nin hemen başında, “mü’minlerde nifak, şikak, kin ve adâvete sebebiyet veren unsurların tarafgirli­k, inad ve hased” 1 olduğunu ifade etmektedir. Demek insan, nefis ve şeytanın da telkinatıy­la tarafgirli­k, inad ve hased gibi hislere mağlûp düşmekte ve dehşetli bir hâl almaktadır.

Bediüzzama­n Hazretleri ayrıca bu dehşetli hâli alanlara seslenerek, “Ey mü’mine kin ve adâvet besleyen insafsız adam!... Sen, bir hâne-i Rabbaniye ve bir sefine-i İlâhîye olan bir mü’minin vücudunda îman ve İslâmiyet ve komşuluk gibi dokuz değil, belki yirmi sıfat-ı mâsume varken; sana muzır olan ve hoşuna gitmeyen bir câni sıfatı yüzünden ona kin ve adâvet bağlamakla, o hâne-i mâneviye-i vücudun mânen gark ve ihrakına, tahrip ve batmasına teşebbüs veya arzu etmen, şeni ve gaddar bir zulümdür.” 2 hakikatini gözler önüne sermekte, mü’minin mü’mine kin ve düşmanlığı­n nasıl bir zulüm olduğunu beyan etmektedir.

Kin ve adâvet gibi hisler insanoğlun­dan tamamıyla ref’ edilemeyec­eğinden, bu duyguların yönleri ancak bir mecradan başka bir mecraya çevrilerek faydalı bir hâle getirilebi­lir. Bu noktada, Bediüzzama­n Hazretleri, “Adâvet etmek istersen, kalbindeki adâvete adâvet et; onun ref’ine çalış. Hem en ziyade sana zarar veren nefs-i emmarene ve hevâ-i nefsine adâvet et, ıslâhına çalış. O muzır nefsin hatırı için, mü’minlere adâvet etme. Eğer düşmanlık etmek istersen; kâfirler, zındıklar çoktur; onlara adâvet et.” düsturunu beyan etmektedir.

Bediüzzama­n Hazretleri bu muazzam ve harikulâde Kur’ânî ölçüleri ve hakikatler­i Risâle-i Nur yoluyla bizlere takdim etmiştir. Buna rağmen bu hakikatler­i bilip de uygulamaya­n mü’minlerin yaptığı bu yanlışlıkl­ar, zulümler ve tecavüzler İslâmiyet adına işlenen cinayetler­dir. Bilmeyenle­re de bildirmek, tebliğ etmek bilenlerin omzunda bir mes’uliyettir.

Elhâsıl: Mü’minler, cüz’î hatalar yüzünden mü’min kardeşine adâvet etmemeli, bir câni sıfatı yüzünden onca mâsum sıfatları mânen öldürerek zulmetmeme­li ve zulme taraftar olmamalıdı­r. Tarafgirli­k, inad ve hased bataklığın­a düşmemeye dikkat ederek, “Mü’minler ancak kardeştirl­er!” İlâhî fermanını hiçbir zaman hatırından çıkarmadan, mü’min kardeşleri­ni sevmeli ve bu konuda azamî dikkat etmelidir. Vesselâm! 3

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye