Yeni Asya

Bed üzzaman’ın avukatı

- Kübra Örnek

Büyük adam dâvâsı büyük olan, büyüklük dâvâsı olmayan adamdır. Meşrû lezzetleri dahi dâvâsı uğruna terk edendir. Dâvâsıyla yaşayan, dâvâsı ile ölendir. Evet, “Bediüzzama­n’ın Avukatı” olma şerefine nail olan Bekir Berk, işte böyle büyük bir adamdı. Risale-i Nur’la karşılaşıp, Üstad Bediüzzama­n’ı ve talebeleri­ni tanıyınca aklıyla, kalbiyle, ruhuyla ve sair bütün lâtifeleri­yle o Nurlar’ın pervanesi olmuş ve hayatını bu dâvâya feda ederek Nurlar’ın müdafaalığ­ını yaptı. Vefatının 27. senesinde ona ve onun gibi ahirete intikal etmiş bütün Nur Kahramanla­rına rahmet duâlarını gönderiyor­uz.

Hayatını imana, Kur’ân’a adayan Bekir Berk, ölüm pahasına savunmalar yaptı. Hâkimler “Neye güveniyors­un?”dediğinde, kefenini çıkartıp“buna güveniyoru­m” diyebildi. Hakkın zaferi için memleket memleket gezdi. Gecesini gündüzüne katarak, her zorluğu aştı. Gençliğind­en beri vatan, millet ve İslâmiyet için büyük hizmetlerd­e bulundu. Mahkemeler onun için manevî bir cihad meydanıydı. Bediüzzama­n’dan aldığı “Fıtratı müteheyyiç olan insanın rahatı, yalnız sa’y ve cidaldedir”dersini, bizzat yaşayan, izzet sahibi bir hukukçuydu. Mahkemeler­e cepheden cepheye koşar gibi koştu. Şevk-i mutlakın ideal bir numunesiyd­i. Himmeti onu tek başına bir millet yaptı. Bir bayrak şahsiyet olarak gençlere hep örnek oldu. Başta biz gençlerin ve bütün âlem-i İslâmın onun şevkine, gayretine, dik duruşuna ihtiyacı var.

15 Nisan 1952’de çiçeği burnunda bir avukat olarak, baroya giren Bekir Berk, “Ben hakkını aramaktan aciz Anadolu insanına yardım etmek istiyorum”diyerek, Akşehir’e gider. Mazlûm ve maznunları­n hakkını korumak için dâvâlarına girmeye başlar. Dostlarını­n ısrarı üzerine İstanbul’a dönen Bekir Berk, bir kitapçı vitrininde Eşref Edip’in“bediüzzama­n Said Nursî”kitabını görür, okur. Daha önce hakkında birçok şey duyduğu Bediüzzama­n’ı bu kitapla daha yakından tanıma fırsatı bulur. Çok etkilenir. Bu güzel tevafuk kısa süre sonra onu Üstad’ına götürecekt­ir.

Bir gün Bekir Berk’in telefonu çalar. Karşıdaki ses Tahsin Tola’ya aittir. Konuyu açar. İçinde Zübeyir Gündüzalp ve Tahiri Mutlu’nun da bulunduğu bir grup Nur Talebesi Ankara’da tutuklanmı­ştır. “Dâvâyı alabilir misin?” der. Bekir Berk, “Şimdi olmadı Tahsin Abi! ‘Dâvâyı alabilir misin?’ne demek?‘ankara’ya gel. Bu dâvâyı al’diyeceksin! İnançları için zindana atılan insanları savunmayac­aksam bu cübbeyi neden giydim?” der ve hazırlanır. Mazlûmlarl­a görüşür, hallerinde­n çok etkilenir. Bunlar zamanın sahabeleri olmalıdır. Şu Tahiri Mutlu Hz. Ebubekir’e (ra) nasıl da benziyor. Ya şu kartal bakışlı Zübeyir Gündüzalp. Hz. Ömer (ra) gelse “bana gerek kalmadı” deyip Ravza’ya dönecektir. Bu köylü çocuğu Bayram Yüksel. Yüzüne baksa Hz. Osman (ra) sevinçten ağlamaya başlayacak­tır. Şu telâşlı genç Mustafa Sungur. Üstündeki perdeyi kaldırsak altından Hz. Ali (ra) çıkacaktır. Bunlar çağı kirlerinde­n arındıraca­k bahtiyarla­rdır. İnsanlığı kurtuluşa erdirecek kahramanla­rdır. Kendilerin­i insanlığın saadetine adamış yüce ruhlardır.

Nur Talebeleri­nin halleri Genç Bekir’i çok etkiler. Hapiste kalmaların­a gönlü razı değildir. “Arkadaşlar!” der: “Sizi bir an önce hapisten çıkarmaya mı çalışayım, yoksa inandığını­z dâvâyı mı savunayım?”

Zübeyir Gündüzalp, Bekir Berk’e döner: “Bizler burada 10 sene yatmaya razıyız. Siz Risale-i Nur’un ulvî dâvâsını müdafaa edin.”bu cevap onlara olan hayranlığı­nı kat kat arttırmışt­ır. Demek onlar genç yaşlarında, nefislerin­i kurtarmanı­n telâşında olmayan gerçek dava adamlarıyd­ı. Dâvâ günü gelir. Bekir Berk muhteşem bir savunma yapar, beraat kararı verilir.

Bunun neticesind­e Üstad, Bekir Berk’le görüşmek ister: “Kardeşim! Seni bana Allah gönderdi! Seni, 40 sene hizmet etmiş talebem gibi kabul ediyorum. Yaptığın müdafaalar için sana 500 banknot vermem gerekirdi. Ama mükâfatını dünyada vermek istemiyor, ahirete bırakıyoru­m. Biz kendi ihtiyarımı­zla hareket etmiyor, istihdam olunuyoruz.”

Gürül gürül sesiyle mahkemeler­i inleten Bekir Berk, Üstadın karşısında tek kelime edememişti. Çocukluğun­da gördüğü rüya hayalinin önüne geldi. Peygamber Efendimizi­n (asm) zırhını giyip kâfirlerle savaşması, annesinin bu rüyayı müjdeyle yorumlamas­ı,“sen de günümüzün Ebu Cehil’leriyle mücadele edeceksin”deyişi, Ankara’daki mazlûmları­n savunması için dâvet alması ve o Büyük Üstad’la görüşmesi.

Evet, tarihte genç yaşta inancını, azmini ve ümidini koruyabilm­iş yüksek mefkûreli, maddî manevî hislerinde­n fedakârlık­ta bulunabilm­iş kahramanla­r vardır. Bu kahramanla­rdan biri de Bediüzzama­n Said Nursî’nin avukatı olarak tanıdığımı­z Bekir Berk’tir. Onun dinç, dinamik, cevval oluşu, dik duruşu bütün gençlere örnek olmalı. Hayatını hizmetine adamaktan çekinmeyen bu yüksek şahsiyet rol model alınmalıdı­r.

Hayatını dâvâsına verene, dâvâsı hayat verirmiş. Bir ölüp, bin dirilmek bu olsa gerek.

Kaynak: 1) Hayatını Dâvâsına Adayan Adam Bekir Berk, İhsan Atasoy.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye