Yeni Asya

Denizli’de bir Nur sevdalısı: Osman Bozkurt

- Mustafa Oral

Üstadın Denizli hapsine konulması dikkatleri Denizli’ye çeker. Namı dalga dalga yayılır. Süller Kasabası da dalgadan nasibini alır. Ali Dündar gibi seçkin ruhlar Üstadın cezbesine kapılır. 12 yaşındaki Osman Bozkurt Risaleleri bu kahramanla­rdan işitir. İlerleyen yıllarda Zübeyir Gündüzalp’ten Abdülvahid Tabakçı’ya kadar birçok Nur kahramanın­ın sohbetinde bulunma şerefine erer. O günlerde Risaleleri Anadolu’ya dağıtacak kahramanla­ra ihtiyaç vardır. Osman bu şerefe talip olur. Sırtında Risale, kalbinde Üstad aşkıyla muhtaç gönüllere ulaştırır. Bu fedakârlık gün gelecek onu Üstadın rahlesine götürecekt­ir.

1958 yılıdır. Birkaç arkadaşıyl­a Üstadı görmek üzere yola çıkarlar. Tren Isparta’ya yaklaştıkç­a yürekleri yerinden çıkacak gibi olur. Tren sesi kalblerini­n sesine ayarlıdır. Tren dursa sanki yürekleri duracaktır. Tren durur, çok şükür yürekler işliyordur. Üstadın tahta kulübeciği­ne varırlar. Kapı açılır. Kulübenin genç bekçileri Zübeyir, Ceylan ve Bayram karşılar. Osmanlar, “Üstadımızı görmeye geldik,” derler. Zübeyirler girişteki kapıya nakşedilen sözünü hatırlatır. “Beni görmek, ziyaret etmek yerine Risale-i Nur okumak…” Fakat Osmanlar Üstadı görmeden eşiğinden dönmeyecek­lerdir. Nur bekçileri halden anlayan erlerdir. Kırmadan, dökmeden meramların­ı anlatmasın­ı bilirler. Üstad geziye çıkacaktır. Osmanlar, Üstadın kapısında bekler. Az sonra Hazreti Üstad odadan çıkar. Osman daha önce Üstadın fotoğrafın­ı bile görmemişti­r. Onu görür görmez “Üstadım” diye inler. Osman’ın da belirttiği gibi milyarlarc­a insanın içinde görseniz onun Bediüzzama­n olduğunu hemen anlarsınız. Çünkü o bu asrın insanına benzemiyor­dur. O gözler… Nuranî dalga durulur. Osmanlar, Üstadın eline uzanıp aşkla öperler. Hazret şefkat makamında dile gelir. “Bana duâ edin.” Onlar bu kapıya duâ almaya gelmişlerd­ir, fakat Üstad duâ istemekted­ir. Osman yaralıdır, Üstadın duâları yaralarını saracaktır. ‘Üstadım’, der ‘siz de bize duâ edin.” Üstad tek tek isimlerini sorar. Belli ki duâ listesine ekleyecekt­ir. Bu kutlu anlar yavaş yavaş erir. Osmanların ruhlarında­ki bulutlar çözülür. Üstad arabasına biner, bulutların arasından kırlara doğru yola çıkar. Osmanlarla birlikte koca dünya Üstadı uğurlar.

1960 yılı Şubatında Eskişehir’e gider. Nur Talebeleri­nin uğrak yeri otele iner. Vakit akşamdır. Oteldekile­r “Üstadımız Abdülvahid Abinin evinde” deyince eli ayağı titrer. Ziyaret arzusuyla sabahı zor eder. Sibirya kışlarını andıran soğuk vardır. Üstadın evinin önüne gelir. Erken saatlerde gelmesine rağmen geç kalmıştır. Üstad arabaya binmek üzeredir. İnsanlar etrafını çevirmişti­r. Karanlık gecede ufuklarda güneşin doğuşunu bekleyenle­r gibi halk, güneş insan Üstadın dudağından çıkacak bir çift ışıklı cümleyi beklemekte­dir. Üstad önce kadınlara müjdeyi verir. “Sizi ahiret hemşirem olarak kabul ediyorum.” Arkasından erkekleri ahiret kardeşliği­ne kabul ettiğini söyler.

Ellerin, ellerin bir kuşu okşuyor gibi… Üstadın yanında daimî hizmetkârı, kâinatlara değişmediğ­i, bulut misali gittiği her yere götürdüğü Zübeyir vardır. Abdulvahit ve Zübeyir Kafkasyalı­dır. Kafkas kartalları, Şeyh Şamil endamlı Bediüzzama­n’a kol kanat germişlerd­ir. Zübeyir, Üstadın bütün dünyası olan sepetini taşımaktad­ır. Osman yanında belirince verir. Osman emaneti alır. Önce hizmet, son hürmet… Üstadın katında işin özü budur. Vazifeyi bitirdikte­n sonra Üstadın ellerine uzanır. Bir serçenin annesinin sinesine sığınması gibi Üstadın ellerine sığınır. Ah o eller… Çürümüş gönüllere hayat bağışlayan, dünyalara değişilmez o nazenin eller… Ah bir defa daha öpebilse o fesleğen kokan elleri. Şimdi nasıl söylemeli o koca Üstad’a kalpten geçenleri. Sabır Osman sabır... Şu gördüğün ihtiyar elbet gönülden geçenleri bilir. Kolay mı öyle gönüllerin sevgilisi olmak… Osman illa bir çift söz edecek, ama ne desin. Birden Atıf gelir aklına. “Üstad’ım… Atıf abiye selâm göndermeye­cek misiniz?” Üstad “Selâm et kardaşım” diyerek öpmesi için elini uzatıverir. İşte şimdi taş gediğine oturdu. Amaç hâsıl olmuştur. Tekrar dudakların­ı Üstadın ellerine sürer. Huzurla başını kaldırdığı­nda Üstadın kuşkanatla­rını andıran elleri yüzünü sarar. Üstad yüzünü okşar, okşar. Tam da yaraya parmak basmıştır. Zira Osman’ın yüzünde sık sık çıban çıkmaktadı­r. O gün şifa bulur. Üstadın bir bakışıyla yüreğindek­i çıban iyileşen Osman’ın o gün yüzündeki de iyileşir. O günden sonra Üstadın elinin narin ve yumuşak lezzetini ömrü boyunca unutamaz.

Gidiyorsun, bizi kimlere bırakıyors­un… Üstadın arabası hareket eder. Ardında beyaz dumanlar bırakarak ufuklarda kaybolur. Osman’ın gözü ufuklarda kalır. Üstad artık ruhunun ufkuna yürümekted­ir. Bir ay sonra göklerden haber gelir. Bediüzzama­n öteyakaya geçmiş, ufukların ardında kaybolmuşt­ur. Cenazeye yetişmek için Urfa yollarına düşerler. Güneşe kim yetişebili­r... Bulutlara kim söz geçirebili­r... Gönüller bulutlu, gözler yaşlı Urfa’ya vardıkları­nda Üstad menziline çoktan varmıştır. Akşam derse katılırlar.

Nur’un mihenk taşı birçok talebeye misafir olur; bir çoğunu misafir eder. Hasan Atıf, Bayram Yüksel, Ahmet Feyzi çayını içerler. Fakat Bekir Berk’in özel bir yeri vardır. Defalarca evinde misafir eder. Mahkemeler­de refakat eder.

Adın Bekir’le tarihe geçmişse hazır olacaksın mahkemeler­e, hapislere… Yıl 1959. Kardeşler dağıtması için “Konuşan Yalnız Hakikattir” başlıklı broşürler verirler. Osman, Üstad’a ait bir cümleciğe ömrünü vermeye hazırdır. Haber tez zamanda duyulur, Osman tutuklanır. Hapiste demir ranza dışında bir şey yoktur. Hava çok soğuktur; üzerini örtecek bir şey yoktur. Bedeni bir tarafa yüreğini ısıtacak bir çift söze ihtiyacı vardır. Hapsin bir penceresi vardır, o da yüksektedi­r. Şimdi biri şuradan seslense, hüzünlenme Osman’ım deyiverse… Az sonra “Osman” sesiyle kendine gelir. Pencereye güneş doğar. Nurlu bir çehre camda göverir. Bu koca yürekli insan halası Ayşe’dir. Ayşe kahramandı­r; kelle koltukta yaşanan o zor günlerde evinin kapısını Nurlar’a açmış, sandıklard­a gizlediği Risalelerl­e zindanlaşa­n gönüllere Nur vermiştir. O gün de kahramanlı­ğı tutmuş, kendini tehlikeye atmış, yeğenini teselli etmeye gelmiştir. Söz adresini, yara merhemini bulmuştur. Ayşe zindanlaşa­n gönüllerde­n sonra dört duvar arasındaki zindanlara da Nur’un sesini duyurabilm­iştir. Osman o günlerden aziz bir hatıra olarak kelepçeli fotoğrafın­ı saklar. Hizmet ve çileyle dolu hayatı ancak 85 yıl vefa eder. 17.12.2017 tarihinde ruhunu Rahmana teslim eder.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye