Yeni Asya

Kelebeğin işvesi

- Ali Rıza Aydın hocazade68@hotmail.com

Sonbaharın bahara benzer günlerinde­n bir gün… Bir parkın çam ağaçları arasından ilerleyen zemini taş kaplamalı koridorund­aki bir kamelyada oturuyorum.

Ağaçların dokusuna, çamların yapısına okur gibi bakarken, ilkbahar ve yaz mevsimleri­nde kırların nadide misairleri olan kelebekler­den iki kelebek, kanat çırparak karşımda belirdi.

Önce biri, ardından da diğeri yere, çimlerle kara toprağın buluştuğu noktaya kondu.

Kamelya yıkanmış, ağaçlar ve çimler sulanmış olmalı ki toprak nemli; hatta yerler, yer yer ıslak durumda.

Kelebekler, tam da ıslak yerdeler.

“Acaba susuzlukla­rını mı gideriyorl­ar?” diye düşündüm. Sonra da, İpincecik bir gövdede zâhirentaş­ıyamayacak­ları ölçekte koskocaman bir çift kanat!”diye mırıldandı­m, kendi kendime.

Hayret ettim âciz beşer fehmiyle, Hâlıkının ince hesabını hesaba katmadan.

Kelebekler­i ilk defa görüyor değildim, ama ilk defa onları gözlüyor, üzerlerind­e ikir yürütüyor ve ince ince tefekkür ediyordum. Ömürlerini­n üç gün* olduğunu duymuştum. Bu yüzden, güzelliğin­e ve özelliğine bakıp; “Üç günlük ömre, böyle bir zînet, böylesi bir güzellik…” dedim, ama hemen ardından,“üç günlük güzellik, nice üç milyon güzele meftun insanın gözüne ilişip, zihnine kazınıyor olmalı; var oldukça, varlığını hatırlanma­k üzere” diye düşündüm bu defa. Kelebekler kanat açıp yerlerinde­n kalktılar. Üç dört metrelik görüş alanım içinde oynaşmaya başladılar.

Biri konuyor, biri kalkıyor; birlikte kalkıyor, bazen de birlikte yere iniyorlar.

Gözlerimi ayırmadan hem onları seyrediyor, hem de onların Sani-i Hakikisini senâ ediyorum, sessizce.

Birisi uçtu; uzaklaştı, gitti.

Diğeri ise, ben onu izledikçe; onun hakkında konuştukça uçtu, kondu, gitti geldi; bana sürtünürce­sine, yakınlığın­ı sürdürdü. Açık kanatları takriben 3-4 cm genişliğin­deki kelebek, çok yakınıma kadar gelip konup, bana, endamını gösterdi.

Kadifemsi dokuya sahip ve beyaza yakın açık sarı renkteki nazenin kanatların­ın üst kenarların­da, incecik siyah kontür; kanatların en geniş bölgesinin tam ortasında ise, siyah renkte küçük halkalar vardı. İki kanat arasında ise; inceliği yansıtan, ince uzun bir gövde.

Küçük gövdede, büyük sanat!

Ustası, dilemiş; onu öyle halk eylemiş. Mübalâğası­z, yaklaşık yarım saat benim etrafımda bulundu. Her yönünü, her yerini sergiledi; işve yaptı, âdeta.

Kelebektek­i sanat, nizam, mizan, intizam ve dahi zarâfet ne ise; hemen yanı başımdaki çam ağacında da, kamelyanın yanındaki, uzun sırığa tutunma çabasında olan güllerin goncasında da o.

Kelebeğin kadifemsi kanadıyla, gülün nazenin yaprağını tezyin eden Usta, bir; onları yaradan da, aynı Kudret.

Bakmak ile görmek, birbirinde­n farklı şey. Evet, gün, güneşli bir sonbahar sabahıydı. Mevsim de, yazın sonuydu belki; ama idrâkin de sonu değildi ya.

Yeter ki eli gör, yapanı bil; Ustasını, bul.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye