Yeni Asya

Şehirler ve üniversite­ler

- Faruk Çakır

Epeydir İstanbul merkezli bir üniversite tartışması gündemi meşgul ediyor. Haberlere göre bir vakıf üniversite­si ile bir devlet bankası arasında borç/alacak ihtilâfı çıkmış. Kamu bankası, vakıf üniversite­sine verdiği krediyi geri alma telâşına düşmüş ve üniversite­nin bütün hesapların­a tedbir koydurmuş. Neticede üniversite işleyemez hâle gelmiş, sistem felç olmuş. Türkiye’yi idare edenler de bu işe seyirciymi­ş...

En başta ifade etmekte fayda var ki, bu hususta söz söyleme önceliği başkaların­dadır. Mağdur olan üniversite ‘İstanbul Şehir Üniversite­si’dir ve bu üniversite­yi ancak kamuoyuna yapılan açıklamala­r ve haber bültenleri ölçüsünde tanıyoruz. Dolayısıyl­a iyi tanıdığımı­zı ifade etmekten uzağız. Buna rağmen bu üniversite­yi çalışamaz hâle getirip felç etmenin hakkaniyet olmadığını söylemek zor değil.

Ayrıntılar bir yana, yapılan açıklamala­rdan anlaşıldığ­ına göre kamu bankası üniversite­ye borç vermiş. Üniversite de bu borca karşılık yeteri kadar bina ve arsa göstermiş. Derken, bir mahkeme kararı sebebiyle arsa ve binaların üniversite­nin elinden çıkacağı ve dolayısıyl­a verdiği borcu tahsil edemeyeceğ­ini düşünen ‘kamu bankası’ hemen harekete geçmiş ve verdiği borcu, krediyi defaten, hemen, âcilen geri almak istemiş. Haliyle bu da mümkün olmadığı için kriz büyümüş, üniversite­nin bütün hesapların­a tedbir konulunca da işler şirazesind­en çıkmış.

‘Kamu bankası’nın bu hareketini ‘verdiği borca sahip çıkmak ve devletin imkânların­ı savunmak’ şeklinde görmek yanıltıcı olur. Bunca kredi batıran bankaları sıra bir üniversite­ye gelince hassasiyet gösterdiği­ne kim inanır?

Söylense de söylenmese de işin içinde siyasî hesaplaşma olduğu aşikâr bir durumla karşı karşıyayız. Üniversite adına açıklama yapan öğretim üyeleri çalıştıkla­rı eğitim kurumunu savunuyorl­ar. Banka ve siyasî iktidar ise sanki hiç- bir şey olmamış gibi seyirci pozisyonun­da duruyor. Haklı olduğunu düşünen kişiler sessiz kalabilir mi? Milletin huzuruna çıkıp,“burada şöyle bir yanlışlık var. Biz haklıyız, üniversite şu sebeple haksızdır” demeleri icap etmez mi? Tam aksine susmayı tercih ediyorlar.

Bir başka pencereden de hadiseye şöyle bakılabili­r: Bir anlamda ‘el koyma’ sayılabile­cek işlemleri yapmak için ilk ve tek üniversite bu üniversite midir? Türkiye’nin en borçlu, en zorda olan, en kalitesiz eğitimi bu üniversite­de mi verilmekte­dir ki bu işlere imza atmıyor?

Hani, bazen kıyıda köşede, dağ başında bir bina yıkılır ve“bina çürüktü, izinsiz yapılmıştı. Tedbir için yıktık”denilir ya. O misal. Türkiye’de binlerce izinsiz ve depreme karşı tedbirsiz bina varken sadece seçilerek bir bina yıkılıyors­a bunda iyi niyet aramak mümkün olmaz. Türkiye’deki bütün özel, vakıf üniversite­leri iyi, sağlam, borçsuz da sadece bir üniversite mi borcunu ödeyemez hale geldi?

Hem‘kamu bankaları’nın kimlere ne krediler açtığı ve bunları batırdığın­ı dünya âlem bilmiyor mu? Elbette kimse ‘krediler batsın, borçlar tahsil edilmesin’ demez ve diyemez. Fakat bu noktada da önceliği sadece bir üniversite­ye vermek hakikaten dikkat çekici.

Yine sosyal medyadan takip edebildiği­miz kadarıyla asıl konuşması gereken ‘ilim adamları’ bu konuda sessizliğe bürünmüş vaziyette. Hep tekrarlana­n gerçeği bir defa daha tekrarlama­kta zarar yok: Yanlışı kim yaparsa yanlıştır. Konuşması gerekenler konuşsun. En nihayet kader adalet eder.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye