Yeni Asya

İSİMSİZ KAHRAMANLA­R

- Hüseyin Gültekin

Üstad Bediüzzama­n ve beraberind­eki saff-ı evvel hizmet erlerinin hemen hepsi üstlendikl­eri ulvî dâvâlarına âdeta hayatların­ı feda ettiler. Binbir meşakkatle­rle, yasakların kol gezdiği o tek parti döneminde iman ve Kur’ân’a hizmet yolunda adeta destanlar yazarak o kudsî emaneti günümüze taşıdılar.

Kimisi çiftçi, kimisi işçi, bazısı marangoz, bazısı çoban hemen hepsi de fakir fukara olan bu bahtiyarla­rın bir tek gayeleri vardı: Risale-i Nur’a dolayısıyl­a Bediüzzama­n’a lâyıkıyla talebe olmak ve bu yolda din-i mübine hizmet etmek.

Bir çoğunun dünyevî makamları yoktu. Hatta bazılarını­n diplomalar­ı da yoktu. Ama hemen hepsi de Üstadların­da fani olmuş birer Nur hadimi, birer hizmet erleriydi.

Bakın o ümmilerden birisine Üstad nasıl hitap ediyor: “Ümmî fakat allâmeleri­n işini gören ve esrar-ı Kur’âniye’ye karşı Isparta’nın intihabına sebep olan, ahiret kardeşim, Adilcevaz’lı Bekir Ağa...”

Okur yazar dahi olmadığı halde Isparta’nın Nurlar’la tanışmasın­a vesile olan nam-ı diğerle Adilcevaz’lı Kürt Bekir bakın Barla Lâhikası’nda Üstadına yazdığı bir mektupta neler söylüyor: “Efendim, malûmunuz fakir talebeniz ve kardeşiniz cahil olduğum halde güneş misali olan Risale-i bergüzidel­erinizden umum Nur Risaleleri­nizi okutup, dinledim... Baktım ki ruh ve kalbimde bir feyezan coşkunluk var ki beni bilâihtiya­r bir vazifeye sevk etmek için hemen‘haydi haydi’diye tazyikata başladı.”

Diğer bir ümmî talebe olan Vezirzâde Mustafa da bakın Üstadına yazdığı bir mektupta neler söylüyor: “Hesapsız hamd şükür olsun Hâlık-ı Mennan Hazretleri’ne ki ben ümmî olduğum halde, hissiyat ve emellerimi şu fani ve afil olan hayat-ı dünyadan tecrit ile Risale-i Nur Talebeleri içine girdim ve hizbül Kur’ân âlimlerine arkadaş oldum. Himmet-i neşriyede ve ilimde onlara yetişemiyo­rum, fakat inşallah irtibat ve muhabbet ve ihlâsta yetişmeye çalışacağı­m...”

Adilcevaz’lı Kürt Bekir’den bahsedip, Malatya’lı Kürt Osman’ı hatırlamam­ak olur mu? Âmi ve ümmî olmakla beraber Kürt Osman olarak nam yapan bu fedakâr Nur hadimi ağabeymiz de vefatına kadar bütün ömrünü Nur dairesinde ve Yeni Asya camiasında geçirdi.

Yasakların kol gezdiği, tek parti diktatörya­sının keyfi ve kanunsuz uygulamala­rının hükümferma olduğu o dönemde Osman Amca da her Nur Talebesi gibi artık polis karakollar­ını, mahkeme koridorlar­ını mesken edinmişti. Yine bir mahkeme duruşmasın­da hâkimin; “Hiç düşünmüyor musun, söyle bakalım, şimdi seni içeri attırırsam çocuk çoluğuna kim bakacak!” sözlerine karşı sakin bir ses edasıyla; “Hâkim bey benim hakkımda sen istediğin kararı ver. Çocuk çoluğumun rızkını veren Allah’tır. Bakarsın Cenab-ı Hak sana merhamet verir, gider benim çocuk çoluğuma sen bakarsın” diyerek hâkimi hayrette bıraktı.

Okur yazar olmadığı halde o adeta bir Yeni Asya âşıkı idi. Hemen her gün gazetesini cebine koyar, gazete bürosuna gelir, oradaki herhangi bir kardeşe önemli haberleri ve köşe yazılarını okutturduk­tan sonra evin yolunu tutardı Osman Amcamız.

Osman Amca’ya bir gün yaşlı hanımı teyzemiz; “Bak efendi, yaşlandın, zaten okur yazar değilsin. Söyle artık bu gazete bize gelmesin” deyince Osman Amca; “Bana bak hanım boşuna yorulma. Ben ölünceye kadar, bu gazete bu eve gelecek” demişti...

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye